Tapınakları, bambu ormanları, devasa bahçeleri kadar devasa gökdelenlerle de bezeli şehirleri ile Japonya, kendine has bir çelişkiler ülkesi.
Ülkenin yarısı Şintoist yarısı Budist ama yer yer iki inanca da hitap eden tapınaklar mevcut. Şintoizm, Budizm ve Şamanizm öğelerini içinde barındıran, Japon kültürünü maneviyatla meczeden bir inanç. Ne var ki dua etmek için "niyet kâğıdı" satınalma gerekliliği ve duadan sonra yinebozuk para atılması adeti para ile tapınaklarınkurduğu ilişki hakkında birfikir verebilir. Bir tapınakta "sponsor" olan saki firmalarının fıçılarını görmekse bu irtibatın en necis ifadesiydi.
Her ne kadar Şintoizm ve Budizmpasifistlikle anılsa da Rohingya örneğindenböyle olmadığını biliyoruz. Nitekim Şintoist-Budist Japonlarınaynı zamanda asker millet geçmişi debunu kanıtlar nitelikte. Japonlar savaşsanayiinde o kadarhızlı ilerlemişler kimodernleşme sürecindensadece otuzyıl sonra Çin'i veRusya'yı bile askerîyenilgiye uğratabilmişler.
Gerçi Çinlilerin ve Korelilerin bu Japon yayılmacılığıyla alakalı hikâyeleri oldukça ürkütücü. Fakat II. DünyaSavaşı'nda yenilen Japonya'nın ABDgözetiminde yazılan anayasasının 9.maddesinde 'saldırı' amacıyla askerî biryapıya sahip olamayacaklarını beyanediyor. O yüzden ordularına "Kendini Koruma Güçleri" deniyor. Son dönemde değişiklik getirilen bu madde, silah üretimine ve ihracına, asker sayısını artırmaya, gerekirse başka ülkede asker konuşlandırmaya kapı aralasa da ülkenin askerî yapılanmasınınüzerindeki Amerikan gölgesi oldukçauzun. Ülkede 23 Amerikan askerî üssü ve65.000 ABD askeri var. Bunların masraflarını da Japonlar ödüyor. Saldırıya uğradıkları an ABD askerlerinin Japonya'yı savunması gerekiyor.
Japonya, ordusunu kendisi yönetemeyen bir 'egemen devlet' statüsünde olsa da milliyetçiliğin hâlen güçlü olduğu söyleniyor. Yeni nesilde Batı hayranlığı gözlemlense de Japon arabalarının kullanımının yüksekliği, topluma fayda sağlamaktaki titizlik ve Asya-Pasifik'teki hakimiyet tarihleri milliyetçiliği güçlendiriyor.
Japon toplumundaki bir diğer şaşırtıcı özellik ise modernleşmeye rağmenkadın-erkek ilişkilerindeki gelenekselataerkil unsurların hâlen korunuyor olması. Burada "Önce hanımlar" diye bir anlayış yok. Birinci derecedeki şirketlerin hiçbirinde kadın CEO yok. Geçtiğimiz yıl ülkeninalanında en büyüğü olan TokyoTıp Fakültesi'ne giriş sınavlarında kızöğrencilere kasten düşük puan verilipgirişlerinin engellenmesi skandalı ülkedeki yerleşik cinsiyet ayrımcılığını bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Kadınların aynıişe erkeklerden düşük ücret alması iseartık genel geçer kural haline gelmiş.
Cinsiyet ayrımcılığı demişken, 21. yüzyılda hâlen diri kalabilmiş geyşa sınıfından da bahsetmek lazım. Sayıları son yüzyıl içinde 100.000'den 10.000'in altına düşmüş olsa da bazı aileler için kızını geyşa okulunayazdırmak halen bir prestij vesilesi. On yaşında geyşa okuluna kaydedilen kızlara, yabancı dilden genel kültüre belli bir eğitim veriliyor. Geyşaların hizmeti özel birtörenle çay servis etmek ve müşterisininistediği konularda sohbet etmektenoluşuyor. Müşterisiyle yakınlaşan hem cezalandırılıyor hem de geyşalıktan atılıyor.
Ezcümle, ailesini ihmal edecek kadar çok çalışan, ömrü uzun ama çoğunlukla yalnız, nazik ve mükemmeliyetçi, minimalizmin yaygınlığına rağmen ünlü markalardan alışveriş yapmaya düşkün, seçmen katılımının azlığından sivil toplumun büyük kitleler halinde örgütlenmemesine değin pek çok hususiyet Japonların kendilerine özgü kapitalist özneyi 'başarıyla' ürettiğini gösteriyor.
Japonya'dan bambaşka bir âlemi keşfetmenin heyecanıyla ayrılıyoruz. Türk-Japon dostluğu daim olsun.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.