Siz hepiniz, ben tek
Binali Yıldırım, rakip sahalardan bile galibiyetle çıkacağına çok emin olsa gerek ki, arabasının plakasında bile "CHP" yazan, CHP adayını şimdiye dek üç kez canlı yayında ağırlamış olan muhalif gazeteci İsmail Küçükkaya'nın moderatörlüğünde tartışmayı kabul etti. Gözler şimdi pazar gecesi gerçekleşecek bu müsabakaya çevrilmişken, Yıldırım'ın "siz hepiniz, ben tek" duruşunun aslında seçimin başından beri var olan gerçekliğe de bir cevap olduğunu düşünüyorum.
Düşünsenize, muhalefetin adayını ülkenin açık ara en zengin holding patronu ve ailesi tüm varlığıyla destekliyor.
Ziyaret ediyor, localarda baş köşeye oturtuyor, özel jetlerini tahsis ediyorlar.
Öte yandan darbe gecesi yüzlerce vatandaşımız bombalanıp öldürülürken çıtını çıkarmayan koca bir şarkıcı-oyuncu tayfası, dakikalar içinde örgütlenip aynı sloganı yazarak kampanyanın gönüllü öncülerinden oluyorlar. Yetmiyor, para bağışında bulunuyorlar, çağrılar yayınlıyorlar.
Amerika'nın en önde gelen gazetesi Washington Post, sayfalarını ilk kez bir ülkenin belediye başkan adayına açıyor ve uzunca bir makale ile Amerikan halkına ve dünyaya taraflı bakış açısını ulaştırmasını, global ölçekte aktörleşmesini sağlıyor.
CHP'nin adayı sadece on gün içinde on ayrı televizyon programına konuk oluyor.
Hoşuna gitmeyen soru soranı haşlıyor, ünlem koy bırak diye emir yağdırıyor.
VIP'den geçemeyince Vali'ye, sonra da polislere hakaretler yağdırılıyor. Ancak koca koca adamlar, kadınlar "gitti dedi", "bitti dedi", "yetti dedi" diye kendilerini paralıyor.
Derken dört gün sonra "bas-it" dedim diyerek, iki kez kurduğu cümlenin nasılsa aynı üç harfini yuttuğunu yutmamızı bekliyor.
Tüm bunlar olurken medya organları (Turkuvaz hariç) hakaret anının videosunu vermemeye, sümen altı etmeye çalışıyor.
Velhasıl, Yıldırım zaten uzunca süredir söz konusu medya-sermaye-sanat üçgeninde, "siz hepiniz, ben tek" modunda oynuyordu.
Son hamlesiyle sadece bunu daha görünür kıldı.
***
Sapın benden olmasaydı...
İzlanda'da Türk Milli Takımı, hem havayolu yetkilileri tarafından eşyaları didik didik edilerek üç saat boyunca bekletildi.
Hem de takım kaptanı Emre Belözoğlu ile röportaj yapanlardan birisi uzattığı tuvalet fırçasıyla takımımızı aşağılamaya çalıştı.
Haklı olarak sosyal medyada büyük bir tepki rüzgârı esti. Ancak bir yandan da millîlerin bekletilmesini Konya Havalimanı'nın onaylanmamış olduğu yalanına bağlayan 'gazeteciler' çıktı. "Onaylanmamış" havalimanından uçak nasıl kalkıyor, şimdiye dek nasıl kalkmış; az buçuk aklını çalıştırsa düşünecek ama maalesef.
Batılı ülkeler söz konusu olduğunda kendi insanını aşağılamak için elinde tuzlukla koşanlara bir diğer örnek de Fransız marşı çalınırken ıslıklanmasını haklı olarak üzüntüsünü belirten Fransız Başkonsolosu'nun tweeti altına yazılanlardı. Taraftarların ve hatta tüm Konyalıların 'çomar' olduğunu yazan mı arasınız, "en çok da bu sürü ile yaşamak zorunda olduğumuza üzgünüz" yazan mı... Ağaç, kendisini kesen baltaya demiş: "Beni kestiğine değil ama sapının benden olmasına üzülüyorum."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Herr İmamoğlu, die Rolltreppen funktionieren nicht (Sn. İmamoğlu, merdivenler çalışmıyor) (26.11.2024)
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)
- 7 Ekim’de başlamadı (08.10.2024)