ABD’ye ağız tadıyla darbe yaptırmadılar
ABD başta 50 ülkenin 'geçiş dönemi başkanı' olarak tanıdığı muhalif lider Juan Guaido, ülkedeki tüm askerleri kendi safına çağırarak, meşru Maduro hükümetine karşı darbe çağrısı yaptı. Guaido'ya, La Carlota askerî üssünü bile kontrol altına alamayacak kadar zayıf ve alt kademe bir askerî destek olduğu ilerleyen saatlerde ortaya çıkacaktı.
Buna karşılık Başkan Maduro sert bir dille tepki vererek halka Devlet Başkanlığı Sarayı'nı koruması için çağrıda bulundu. Canlı yayınla verilen açıklamasında ise durumun kontrol altına alındığını, darbecilerin adalet karşısına çıkarılmasının kaçınılmaz olduğunu vurguladı. İki ayrı tarafa destek veren göstericiler, başkentin farklı yerlerinde gösterilerini sürdürüyorlar.
Guaido liderliğindeki darbe girişiminin sönük kalmasının ertesinde, kendisini başkan olarak tanıyan ilk ülke olan ABD'nin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, "Eğer gereken buysa, Venezuela'ya askerî harekât mümkün ancak barışçıl geçişi tercih ederiz" dedi. Neo-con eğilimleri ve geçmişleriyle bilinen John Bolton'un Ulusal Güvenlik Başdanışmanı, Amerikan müdahalecilik tarihinde özel bir yeri olan Elliot Abrams'ın Beyaz Saray'ın Venezuela Özel Elçisi olduğu bir vasatta ABD'nin motivasyon kaynağının "Venezuela'ya demokrasi getirmek" olduğuna sanırım Guaido'nun kendisi bile inanmıyordur.
ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyadaki hegemonisini tahkim ettikten sonra gözlerini ilk Latin Amerika'ya çevirdi. Çünkü Latin Amerika, bağımsız devletlerden müteşekkil komşu bir kıta değil, bizzat ABD'nin 'arka bahçesi' olmalıydı. Bu anlamda ABD'nin müdahalecilik konusundaki 'antreman sahası' Latin Amerika'ydı. En son Brezilya'da Rousseff- Lula ikilisini de etkisiz hale getirdikten sonra bunu büyük ölçüde de başardı.
1954'te, Guatemala'da 200.000 kişinin ölümüyle sona erecek CIA destekli darbe süreciyle başlayan müdahalecilik tarihi, ABD dış politikasının vazgeçilmez bir parçası. ABD uydusu olmayı reddeden Latin Amerika ülkelerine elliden fazla kez müdahale eden ABD için Venezuela da bir istisna değil. Ancak işler artık daha karmaşık. Rusya'nın uzun zamandır ve Çin'in Chavez döneminden bu yana Venezuela ile olan derin finansal bağlantıları ABD müdahalesine karşı durmalarını ve tavır almalarını gerektiriyor.
Hem Rusya'nın hem de şimdiye dek 'müdahalesizlik ilkesi'ne bağlı olduğunu pek çok uluslararası krizde göstermiş olan Çin'in sayıca az olsa da askerlerini Venezuela'ya yollamış olması, ABD'nin geçmişte olduğu gibi elini kolunu sallayarak askerî bir müdahalede bulunamayacağının göstergesidir.
Nitekim Pompeo'nun askerî müdahalenin masada olduğu açıklamasını müteakip Rus mevkidaşı Sergei Lavrov bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiler. Konuşmada Lavrov'un "agresif adımların sürdürülmesinin çok ciddi sonuçlara sebep olacağını" söylemesi dikkat çekiciydi.
Çok kutuplu dünya düzeninde, CIA eliyle başka ülkelere müdahale edip rejim değişikliğinde bulunmak eskisi gibi kolay değil. Amerikan dış politika dinamiğiyse, "yaptırım-isyan-darbe" formülünün dışında özgün çözümler üretmekten uzak görünüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Herr İmamoğlu, die Rolltreppen funktionieren nicht (Sn. İmamoğlu, merdivenler çalışmıyor) (26.11.2024)
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)
- 7 Ekim’de başlamadı (08.10.2024)