Başka âlemlerle farkımız bizim...
İlki; başından beri, hatta yer yer çıkarlarına uygun olan bu olsa bile, Esed rejimine yönelik tutumunu değiştirmedi ve yumuşatmadı. Yeri geldiğinde Fransa veya ABD bile Esed rejimine yönelik tavrını yumuşatsa da ya da kendi vesayet savaşı unsuru YPG'nin açıkça Esed rejimi ve güçleriyle işbirliği yapmasına ses çıkarmasa da Türkiye bu ikircikli tavra hiçbir zaman girmedi.
İkincisi; kendi askeriyle Suriye'ye girip DEAŞ ile burun buruna savaşan tek ordunun Türk Silahlı Kuvvetleri olmasıydı. Fırat Kalkanı Harekâtı'nda 73 şehit verdik ama geri adım atmadık. Sınırımızı DEAŞ'tan temizledik.
ABD ise hava gücü desteği dışında, DEAŞ ile savaşta sadece vesayet gücü YPG'yi kullandı.
Üçüncüsü; Esed'in, İran'ın, Rusya'nın ve ABD'nin DEAŞ'la mücadele adı altında taş taş üstünde bırakmadıkları gayri-insani stratejiyi hiç uygulamadık. Bazen askerlerimizin hayatını tehlikeye atmasına rağmen, bir sivil olduğu düşünülen yerlerde bile binlerce sivil varmış gibi hassasiyetle davrandık. Bir ABD'nin bombalarıyla hayalet şehre döndürdüğü Rakka'ya bakın, bir de Türkiye'nin özgürleştirdiği Afrin'e... Fark aşikârdır. Biz, Türkiye isminin hak ettiği haysiyet çerçevesini hiç terk etmedik. Bugün Afrin'de sivil halk bizi kollarını açarak karşılıyorsa en büyük sebeplerinden biri de budur.
Dördüncüsü; ne DEAŞ'la ne de YPG ile gizli anlaşmalar yapmadık.
YPG, Esed rejimi ile de DEAŞ ile de yeri geldiğinde anlaştı. BBC'nin, YPG-DEAŞ arasında, ABD'nin bilgisi dahilinde yaptığı anlaşma sayesinde 300'den fazla DEAŞ'lıyı Rakka'dan nasıl kaçırdığını ifşa etmesi bunun son örneğiydi.
Beşincisi, özgürleştirdiğimiz her yere, geri mülteci yerleştirmesini yapabilen tek ülke olduk. ABD, yerle bir ettiği Rakka'yı ayağa kaldırmak için Suud'dan kaynak bekleyedursun, Türkiye, Fırat Kalkanı sonrası, sadece Cerablus'a 70 bin mültecinin geri dönmesini sağladı. Savaşın yaralarını sarmamız bir yana, elektrik altyapısından temiz suya erişime, okuldan hastaneye, mültecilerin vatanını da kendi yuvalarını da onlara iade ettik.
Farkımız, bize sadece ahlâkî bir üstünlük sağlamıyor, aynı zamanda hem sahada hem masadaki gücümüze yansıyor.
Bunu bildikleri için de Beyaz Saray'dan Birleşmiş Milletler'e dek yalan haberlerle saldırılıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ABD’den yeni işgal tehdidi (27.11.2024)
- Herr İmamoğlu, die Rolltreppen funktionieren nicht (Sn. İmamoğlu, merdivenler çalışmıyor) (26.11.2024)
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)