"Bilgi, güçtür." Foucault, bu iki kelimelik cümleyi kurduğundan bu yana, bilgi üretiminin mevcut iktidar ilişkilerinden bağımsız olmadığına, bilginin 'orada olan', mutlak ve dış etkenlerden bağımsız yüce bir hakikat olduğuna dair inanç oldukça sarsıldı. Sosyal bilimlerin çıpalarından biri haline gelen bu motto, bugün, 'hakikat- sonrası' (post-truth) zamanlarda, belki yerini 'Söylem, güçtür'e bırakmıştır bile. Hatta "Anaakım söylem, güçtür" diyelim.
Bilimsel üretimin, ideolojik yapıdan, iktidar araçlarından ve egemen sınıftan bağımsız olmadığına ikna olmuşsak, aynısının kültürel üretim için de geçerli olduğunu kabul etmek durumdayız. Bugün Türkî Cumhuriyetlerden Batılı başkentleredeğin, opera en elit sanatformlarından biri olarak temayüzediyorsa ve Türk musikisi unutulmasafhasına girdiyse, bununbasit bir 'ilgi çekmiyor' teziyleaçıklanamayacağı da aşikârdır.
Ne var ki, iktidar olsa da kendi elit sınıflarını üretmekte zorlanan muhafazakâr kesim, bu noktadan itibaren iki uca savruldu: Ya kendisine sınıfsaldüşmanlık beslese de, 'beyaz maske'leriyle arzı endâm edip osınıfsal düşmanlığı yok sayıp, sözkonusu sınıfın eserlerine tonlarcapara akıttı, filmlerini yere göğesığdıramadı, kitaplarını başucundanayırmadı. Ya da elit kelimesinedüşmanca bir anlam yükleyip,yargılayıcı parmağını onadoğrulttu ve elitizm ile elit sınıfarasındaki ince çizgiyi sildi. Hâlbuki o çizgi önemlidir ve elitlerisavunmak gerekir.
Elitler, bir toplumu ayakta tutan sacayaklarından biridir. Bilimsel veya kültürel ya da felsefi anlamda o toplumun verdiği en ileri örnekleri husule getiren ve yüzyıllar sonraya mirası aktaran elit sınıflardır. Bugün elitizm ile elit sınıfın bu kadar yan yana anılıyor ve birbirinden tefrik edilemiyor olmasındaki en temel sebep ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesindeki 'halkçı' ama halkı aşağılayan/ dışlayan yaklaşımdır.
Bu yaklaşımla hem koca bir medeniyet bakiyesi reddedilmiş hem de yerine zoraki ve taklide dayalı bir kültürel sınıf ikame edilmek istenmiştir. Hâlbuki Osmanlı son dönemindeki Saray âlimleri veya Padişah'ın himayesindeki sanatçılardaki ilmî ve estetik birikimi, kurucu paşalarda veya ona bağlı olan sanatçı kesimde yoktur. Keza ilmî anlamdada Renan'a cevap vereceknitelikte bir Nâmık Kemal özgüvenini de Cumhuriyet dönemindebulamayız zira Cumhuriyetelitleri bize, Renan'ın haklılığınıkanıtlamaya girişmişlerdir.
Ancak sizce de bu kısırdöngüyü kırmanın ve Kemâl Karpat Hoca'nın, "Osmanlı'dan günümüze elitler ve din" kitabında sorduğu, "Geleneksel tarihi bir toplum ve devlet, kendi iç gücü ile kendisini yenileyebilir mi?" sorusunun peşine düşme vakti gelmemiş midir? Cumhurbaşkanımızın dediğininaksine, yeni AKM, muhtemelensadece elit bir grubunopera dinlemek ve sergi gezmekiçin geldiği bir mekân olacaktır. Ancak bu kötü bir şey midir? Elitlerimizle barışırken, onları da toplumlarıyla barışmaya yöneltecek, kendilerine getirecek bir metodun izini sürmek imkânsız mıdır? Bu sorular kuşkusuz üzerinde düşünmeye değerdir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.