Uzun zamandır konuşulan İdlib operasyonu başladı. Suriye haritasını açıp baktığınızda bile operasyonun neden yapıldığını görebiliyorsunuz. YPG'nin elindeki toprak parçası Afrin'in kuzeyinde ve batısında Türkiye sınırı, doğusunda Fırat Kalkanı ile özgürleştirdiğimiz topraklar, güneyinde Rusya ve İran denetiminde rejim güçleri kontrolündeki Halep ve İdlib var. Yani İdlib de özgürleştirilir ve bir çatışmasızlık alanı haline getirilebilirse, Afrin tamamen kuşatılmış olacak. Yapılacak bir Afrin operasyonuyla da, güneyimizdeki terör koridorunun batı ayağı büyük ölçüde çökmüş olacak.
Bu operasyonu öngören ABD, bir süredir İdlib'e müdahale etmek için şehre El Kaide'nin yerleştiğini yüksek sesle dillendiriyordu. Hatta PKK'lılara plaket verirkenki fotoğraflarını hatırlayacağınız ABD'nin DEAŞ'la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, iki ay önce şöyle diyerek Türkiye'ye gözdağı vermişti:
"İdlib bölgesi, 11 Eylül saldırılarından bu yana El-Kaide'nin en büyük barınma alanı haline geldi. El-Kaide lideri Ayman el Zevahiri'nin yardımcısı İdlib'e niçin ve nasıl gidebiliyor? Oraya nasıl ulaşabiliyorlar? Suriye'nin bazı bölgelerine onbinlerce silahın ve askerin girmesine izin vermek hiç doğru bir yaklaşım değil. El-Kaide bundan çok faydalandı, şu an orası Türkiye'nin yanı başında bir barınma alanı. Bu konuyu Türklerle çok yakından görüşeceğiz. Bazı DEAŞ bölgelerinde sınırı nasıl kapattıysak ve kimsenin geçmemesini sağladıysak, İdlib için de bunu yapabiliriz. Bu odaklanmamız gereken önemli bir sorun."
Yani McGurk, İdlib'e PKK/YPG'yi sokmaya niyetliydi. Türkiye'yi suçlayıp köşeye sıkıştırarak bunu yapacaklarını sandılar. Türkiye de, Astana görüşmelerinde Rusya ve İran'la anlaşarak, "Öylegirilmez, böyle girilir" mesajı verdi. Türkiye şimdilik operasyonu sadece 'intikal' seviyesinde tutuyor. Nihai amaç, ÖSO'nun şehri özgürleştirmesi ve Türkiye'nin de bir nevi 'gözlemci' statüsünde operasyonu yönlendirmesi. Ancak El Kaide'nin Suriye'deki kolu olarak nitelenen Heyet Tahrir'üş Şam (eski Nusra Cephesi) unsurlarına karşı ihtiyaç duyulursa, TSK da operasyona dahil olacak. Şimdilik sadece top atışlarıyla destek söz konusu. HTŞ, ÖSO'nun girmesine karşı çıksa da, Türkiye düşmanı bir söylem gütmemeye dikkat ediyor. Bunda, bölge halkının Türkiye'ye yönelik hüsnü zannı dolayısıyla, halk desteğini karşılarına almak istememelerinin de payı var. Yoksa El Kaide'nin Türkiye'yi ve ordusunu 'kâfir' olarak gördüğünü bilmiyor değiliz.
İdlib Operasyonu'nu, Fırat Kalkanı'ndan daha zor kılan şartlar olacaktır. HTŞ, DEAŞ'tan daha fazla toplumsal destek sahibi çünkü yerel unsurlar yoğunlukta ve muhtemelen halkı kışkırtma yoluna gideceklerdir. Rusya'nın, Türkiye'den farklı olarak sivil unsurlara dikkat etmeden bombalama yapması da Türkiye'yi zor duruma düşürebilir. Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bu hususta Rusya'yı uyardıklarını defalarca belirtti. Ancak bu operasyona mecburduk. İdlib'i Rusya'nın 'insafı'na bırakmak, ikinci bir Halep faciası ve göç dalgasıyla karşılaşmak anlamına gelecekti. İdlib-Afrin koridorunu kesmeden Afrin'e girmiş olsaydık da, YPG bunu bölgede kendi pozisyonlarını tahkim etmek için aleyhimizde kullanacak ve belki ABD ile doğrudan karşı karşıya kalacaktık. O ihtimal hâlâ söz konusu ama en azından gerçekleşene kadar elimizi daha kuvvetlendirmiş olacağız...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.