Diken...
Filmde beni etkileyen sahneler, Fil Vak'ası'nın görsel efektlerden tutun da Ebrehe'nin Habeş dilinde konuşmasına kadar en ince ayrıntı düşünülerek canlandırılmış olması, Efendimiz'in (s.a.v.) süt annesi Hz. Halîme'nin Hz. Âmine ile tanışması, Hz. Âmine'nin bebeğine duyduğu hasretin yansıtılışı, Hz.
Halîme'nin artık çocukluğa adım atmış olan Hz. Muhammed'den kopmak zorunda kalışı, Efendimiz'in (s.a.v.) annesiyle vuslatı, aralarındaki muhabbet ve babasını tanımadan büyümüş o güzeller güzelinin çocuk yaşta annesini toprağa verişi oldu.
Sonra o diken sahnesi... Hâlâ hiçbir sinema eleştirmeninin bahsetmemesine inanamadığım o diken sahnesi. Tabiatın belki en horlanan varlığının, yaratılmışların en yücesine bir anlığına dokunduğu ve asla bırakmak istemediği, en sonunda da mübarek elbisesinden bir iplikle şereflendiği o büyülü an.
Karşımızdaki eserin Mecidi imzası taşıdığını hissettiğimiz o kısacık sahneye mündemiç Peygamber aşkını hissetmek, filmden payıma düşen en büyük güzellikti.
Mecidi'nin minimalist dedikleri, benim 'sade ihtişam' dediğim film tarzından uzaklaştığını görmek mümkün. Bunun sadece bütçenin geniş, imkânların çok olmasıyla alakası olduğuna inanmıyorum. Mecidi Şii bir 'habitus' içinde yetiştiği ve Şii yorumu Efendimiz'i (s.a.v.) daha çok mucizelerle bezeli, âdeta Mesiyanik biçimde ele aldığından bu yönetmenin diline de sirayet etmiş.
Hz. Muhammed'i (s.a.v.) doğduğunda annesinin kucağında aynı Hz. Meryem'in kucağındaki Hz. İsa gibi resmetmesi, filmin yer yer İslâmî kaynaklarda yer almayan mucize anlatılarına boğulması, Efendimiz'in bir 'şifacı' gibi yansıtılmış olması, bazı imajlarla Hıristiyan ikonografisinin benzeşmesi gibi tespitler kesinlikle doğru. Bunda, Mecidi'nin filmi en çok İslâmofobiyle mücadele amacıyla çektiğini söylemesinin de etkisi var. Zira Batılı izleyicinin kolayca özdeşlik kurup sempati besleyebileceği bir biçim olmasına da özen gösterilmiş.
Ancak filmin 'dinler arası diyalog'cu olduğu tespitine katılmıyorum. Bahsettiğim üzere Hıristiyan ikonografisinin Şii temsillerle çakışmasından ötürü böyle bir yansıtma söz konusu. Ancak 'dinler arası diyalog'cu demek için 'Ha İslâm, ha Hıristiyanlık' noktasına yakın bir mesajın verilmesi gerekliyse, filmde bu yok. Bilakis olumlu Hıristiyan temsili olarak Rahip Bahira'yı görüyoruz ki, o da Efendimiz'in (s.a.v.) peygamberliğini kabul etmiş olarak resmediliyor.
Ayrıca bu nokta-i nazardan bakacaksak, Çağrı'da Kral Necaşi'nin nasıl olumlu temsil edildiğini ve hatta ucunda haç olan asasıyla yere bir çizgi çekerek sahabe heyetine, "Aramızdaki fark bu kadardır" demesini de benzer şekilde yorumlamak durumundayız.
Ayrıca bazı eleştirmenlerin dediği üzere, filmde nasıl bir 'Şii veya İran propagandası' yapıldığını anlamış değilim.
Örneğin Ebû Tâlib'in Müslüman olarak yansıtılması Şii siyeriyle paralel bir tercih ama izleyici "Ebû Tâlib Müslüman imiş, öyleyse ben de Şii/İrancı olmalıyım?" mı diyecek? "Şii propagandası" diyenlerin çoğunluğunun filmi izlememiş kişilerden oluşması da yeterince açıklayıcı zaten.
Bu ve benzeri çalışmaların, Sünni Müslümanları da Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatına dair çağımızın en etkin tebliğ aracı olan görsel çalışmalara heveslendireceğini umuyorum. Bu anlamda filmi hem öğretici ve hayırlı anlamda rekabeti kışkırtıcı buluyorum.
Nitekim Katar'ın kolları sıvadığı ve yeni bir film için 1 milyar doları gözden çıkardığı söylentiler arasında. Libyalı Kaddafi Suriyeli Akkad'a Çağrı'yı, İran Mecidi'ye Allah'ın Elçisi'ni yaptırdı. Biz ne yapıyoruz? Filmin 'tehlikelerine' dair ateşli tartışmalar... Aferin bize.
"Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatına dair görsel çalışma" demişken, bir kısım beni tekfir edip kendileri dinden çıkmadan söyleyeyim: Efendimiz'in (s.a.v.) değil saçının veya elinin gösterilmesi, silüetinin dahi gösterilmesine karşıyım. Kaldı ki, olası bir filmin mesajının esas gücünü bu temsil edilemezlikten alacağına inanıyorum. Nitekim Çağrı'da buna şahit olduk. Mekke ahalisi, inananları taş yağmuruna tuttuğunda, bir yandan o taşların altında olmayı arzu ederken, diğer yandan "Peygamber'i koruyun" diye siper olan sahabenin gözlerindeki endişede gördük O'nu... Ya da "Tala'al Badru 'Aleyna" diye O'nu karşılayan Medine halkının gözlerindeki yürek kabartan neş'ede gördük.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)
- 7 Ekim’de başlamadı (08.10.2024)
- Esas gündem (04.10.2024)