Başımıza ne geldiyse bundan...
Gülen'in devlete sızma boyutunun ne kadar büyük olduğunu ve dolayısıyla darbedeki etkisinin de büyüklüğünü şu sözlerle ifade etti:
"Hepimiz kesin kanıtları bekliyoruz ancak emarelerin çoğu Gülen hareketine işaret ediyor. Emareler derken de sadece Türk hükümetinin açıklamalarını kastetmiyorum. Bunu planlayanların askeri müesses nizamdan olmadığı ortada. Benim bildiğim kadarıyla Gülen hareketi orduya epey sızmıştı. Zaten polis ve yargıya aşırı şekilde sızmalar daha önce gerçekleşmişti. Bunlara Türkiye'de görev yaptığım yıllarda şahit oldum.
Özellikle Balyoz soruşturmasında, Hakan Fidan'ın ifadesi alınmaya çalışıldığında ve 2013'teki yolsuzluk davaları sırasında bu durumu tespit ettim. Türkiye'de bürokrasinin önemli bir bölümü Gülen cemaatinden sızmıştı ve sadakatleri devlete değil bu hareketeydi.
15 Temmuz'un arkasında Gülencilerin olma ihtimali yüksek ancak Türkiye'nin bunu yargı önünde kanıtlaması gerekiyor.
İpi kimlerin çektiğini anlamak için daha çok bilgiye ihtiyacımız var."
Geçen ayki, "ABD'nin Gülen'e ilişkin kaydı var" başlıklı yazımda, Gülencilerin devlete sızması konusunda Washington'ın en az on yıl önce istihbarat sahibi olduğunu yazmıştım. Örneğim de Jeffrey'nin, Ankara'da görevi başındayken, Ağustos 2005'te yazdığı ve wikileaks'in ifşa ettiği bilgi notundaki şu sözleriydi:
"Gülen hareketinin nihai niyetleri konusunda derin ve yaygın kuşkular hâlâ geçerli. Bu hareketin bünyesindeki çeşitli çevrelerin içine çektiği insanlar üzerinde uyguladığı baskıya ilişkin ipucu veren anekdotlara sahibiz... Bu gerekçeler, Gülencilerin polis teşkilatı dahil birçok devlet kurumuna sızmalarıyla birleştiğinde, yüzeyin altında çok daha katı bir çizginin, dünya çapında bir İslamcı yayılma propagandası misyonunun yattığına işaret ediyor."
Jeffrey sadece Gülen hakkında dürüst değildi, Erdoğan'a yönelik karalama kampanyasının esas motivasyonu hakkında da gayet müdanaasız biçimde şöyle dedi:
"Erdoğan Washington'da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa'da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim. Batı daha önce Erdoğan'dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar -lisanımı mazur görün- her koşulda bize yaltaklanıyor. F-16'ları, müttefiklik ilişkilerini falan düşünerek bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor. Ondan daha otoriter liderler ise dostumuzmuş gibi poz yapmakta beis görmüyor. Çok yakın zamana kadar Putin bile böyle davranıyordu. Erdoğan Washington'da bu yüzden sevilmiyor. Biliyorum hiç adil bir durum değil."
Yıllardır savunduğumuz bir gerçeğin, eski bir ABD Büyükelçisi tarafından -nihayet- kabul edildiğini görmek sevindirici. Ancak Jeffrey'nin Graham Fuller'ın önemini küçültücü, ABD ile ilişkilerin bozulmasının Türkiye için felaket olacağını söyleyerek aba altından sopa gösterici tavrını da not edelim.
Türkiye, her onurlu ülke gibi, yaltaklanmayı değil, eşit ilişki kurmayı seçti. Başımıza ne geldiyse de bundan geldi zaten...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)
- 7 Ekim’de başlamadı (08.10.2024)
- Esas gündem (04.10.2024)