Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya'nın yaptırımlarına Katar'da yaptığı LNG anlaşmasıyla dolaylı olarak karşılık verdiği günün ertesinde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, mevkidaşı Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmek üzere Belgrad'daydı.
İki bakan, krizin hararetinin zirvede olduğu günlerde de telefonda konuşmuş ve basına yansıdığı kadarıyla, Rusya'nın suçlayıcı üslubundan ötürü diplomatik sonuç almaya imkân tanımayan bir görüşme olmuştu.
Belgrad'daki görüşme, aslında Putin iç kamuoyu karşısında ne kadar aslan kesilse de Rusya'nın da gerilimin kontrollü götürülmesinden taraf olduğunu gösteriyor. Türkiye de, Paris'teki İklim Zirvesi'nde ilk görüşme teklifini yaparak ve ölen Rus pilotun cenazesini dini vazifeler dahil yerine getirerek özenle teslim ederek iyi niyetini göstermişti.
Diğer yandan Rusya dört Türk gemisini alıkoyduysa, Samsun'da dört Rus gemisini alıkoyarak Türkiye de gerekli misillemeyi yapabileceğini göstermekten geri durmadı. Uçak düşürülmesinde bardağı taşıran Rusya'nın hız kesmeyen sınır ihlalleri olsa da işin arka planında, Suriye üzerinde dönen büyük kavganın beraberinde getirdiği gerilim de yer alıyor.
Rusya, Esed'in kalıcılığını kendisinin Suriye'deki hegemonisinin bir yansıması olarak görüyor ve belki İran'dan da fazla Esed'in geçiş sürecinde yer almasını istiyor. Bunun için de muhalifler karşısında köşeye sıkışan Esed'i kurtarmak için askerî olarak Suriye'de varlık gösteriyor. Gösterdiği varlık ise bol bol kadın ve çocukları katletmek ve muhalifleri bombalamak şeklinde tezahür ediyor elbette. "DEAŞ'la savaşmak", Suriye'ye müdahil olmak isteyen tüm ülkelerin kullandığı bir kod adı sadece.
İşin Türkiye'yi yakından ilgilendiren boyutunu ise Türkmen Dağı'nın Rusya tarafından bombalanan yerlere şebbihaların yerleşmesinde olduğu gibi Türkmen gruplarının ve Halep ile Lazkiye çevresinde, sadece Türkiye'nin değil ABD'nin de desteklediği ılımlı muhaliflerin sindirilerek püskürtülmesi oluşturuyor.
Türkiye, Rusya ile ilişkileri olabilecek son yere kadar diplomatik seviyede götürse de Rusya'nın özellikle Türkmen gruplara yönelen agresif saldırılarını sineye çekmeyeceğini her fırsatta belli ediyor. Rusya'nın sınırları zorlayan son skandalı, bir Rus savaş gemisi İstanbul Boğazı'ndan geçerken, bir Rus askerinin karadan havaya atılan bir füzeyi boğaz geçişi boyunca omzunda atış pozisyonunda taşıması oldu.
Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım, bu durumu "açık bir tahrik unsuru" olarak tanımladı ve söz konusu aşırılığın "Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin ihlali anlamına" geldiğini belirtti. Yıldırım, provokasyon ve açık tacizkâr tavırlar sergilendiği sürece Türkiye'nin gerekli önlemleri alabilecek kabiliyette olduğunu da sözlerine ekledi. Sadece Boğaz'ın değil, Akdeniz'in de sularının ısındığı bir süreçten geçiyoruz. Suriye krizinin büyük ölçüde vekalet savaşından çıktığı, herkesin kozunu paylaşmaya hazırlandığı bir dönemdeyiz.
Dün, Suriye'de Esed rejimine karşı aktif mücadele veren 40 muhalif grubun temsilcisi Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da bir araya geldi. Aralarında Ahrar-ı Şam, İslam Ordusu ve Feylak-u Şam gibi muhtelif grupların bulunduğu toplantıda her örgüt şartlarını masaya koyacak. Suriye Muhalif Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu'nun siyasî temsil kabiliyetinin de tartışılacağı buluşmada muhalifler, çözüm yolunda uygulayacakları stratejilerini belirleyecek. Geçtiğimiz hafta, Rusya ile ortak bakanlık komitesi yaparak nerde durduğunu gösteren Birleşik Arap Emirlikleri'ne karşı Türkiye'nin Katar ve Suudi Arabistan'la yakınlığı da safların daha da netleştiğinin resmidir.
Önümüzdeki yıllarda Rusya'nın kölesi, İran'ın oyuncağı haline getirilerek kuşatılmış bir bölgede içe kapanık ve işe yaramaz bir ülke olarak var olmak istemiyorsak, Suriye ile ne işimiz olduğunu soranlara kulak tıkayıp varlığımızın ve tarihimizin hakkını vermeye çabalamalıyız. Belki bunun için de öncelikle dedelerimizin yüzyıl önce hangi amaç için şehit olduğunu, Çanakkale'de yan yana yattıkları Hamalı, Rakkalı, Halepli dedeleri de hatırlamalıyız.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.