Şengal'in DAEŞ'ten kurtarılmasından sonra, "TSK-Peşmerge dayanışması" başlıklı yazımızda, peşmergeye en büyük desteği sunan ülkenin Türkiye olduğunu rakamlarla izah etmiştik. Nitekim yine o günlerde Peşmerge Operasyon Birimi Komutanı Kahraman Kemal, TSK'nın Peşmerge'ye verdiği eğitimin Şengal'in kurtarılmasında belirleyici olduğunu açıklamıştı. Musul'da ve Kuzey Irak'ta TSK varlığı uzun süredir var zaten.
Ancak geçtiğimiz günlerde, "bir gece ansızın" TSK'nın, Musul'un peşmerge kontrolündeki Başika kasabasında bulunan ve Türkiye'nin Barzani yönetimiyle işbirliği içinde kurduğu askeri üslerden birisine askerî takviye yapması büyük ses getirdi. İran askerinin topraklarında cirit attığı Irak yönetimi birden egemenlik haklarını hatırladı. Irak Dışişleri Bakanlığı, Bağdat büyükelçimizi çağırıp Türk askerinin Musul'daki birliklerinin geri çekilmesini istedi. Irak Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Cemal imzasıyla yayımlanan açıklamada, "Türk askerleri Bağdat yönetiminin bilgisi olmadan Irak toprağına girmiştir. Irak, Türk askerlerinin varlığını düşmanca bir davranış olarak görüyor" şeklinde sert bir açıklama yaptı. Kürdistan Bölgesi Hükümet Sözcüsü Sefin Dizayi ise, Türkiye'nin IŞİD'e karşı uluslararası koalisyon çerçevesinde asker gönderdiğini duyurarak TSK varlığının DAEŞ'e karşı mücadelede kendilerine destek olduğunu hatırlattı.
Irak'ın patronu İran'ın Dışişleri Bakan Yardımcısı da dün bir açıklama yaparak, "Ülkelerin terörizme karşı mücadelesi, Irak yönetimiyle koordineli olarak merkezi hükümetten izin alınarak yapılmalı, aksi takdirde bölge güvenliğine aykırı bir hareket olur. Bu tip davranışlar bölgedeki kaosu daha da tırmandıracaktır" dedi.
Kasım Süleymani'yi görse selfie çektirecek vekillerden ibaret, İran güdümündeki Kürdistan partisi Goran da, "Parlamento onayı olmadan yabancı askerî güçlerin girişi, bölgesel egemenliğimize bir saldırıdır" açıklamasında bulundu. Bu tepki, ne Irak'ın ne de İran'ın birinci önceliğinin DAEŞ'le mücadele değil, Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinde tahakküm kurmak olduğunu açık biçimde göstermeye yeterli aslında.
Başbakan Davutoğlu ise yaptığı açıklamada, TSK'nın Musul'a asker takviyesini, "Askerlerimiz eğitim vermek ve bölgenin korunması için rutin bir faaliyet yapmaktadır" ifadelerini kullandı. "Türk askerinin Musul'a gitmesi ile alakalı medyada yer alan haberlerin maksadı aşan bazı yorumlara yol açtığını görüyorum. Kimsenin yardımlarımızdan yanlış anlamalar çıkarmaması gerekir" diyen Başbakan'ın gerilimi düşürmeye yönelik sözleri ne kadar etkili olarak göreceğiz. Fakat Türkiye'nin mevzubahis askerî kampı genişletmesi, aktarılan 25 tank ile 400 askerden anlaşılacağı üzere gerektiğinde 'askerî eğitim'den fazlasını da yapabilecek bir Türk askeri varlığının Kürdistan'da konuşlandığı bilgisi doğru. Zaten Başbakan'ın açıklamasındaki 'bölgenin korunması' vurgusu da gerektiğinde DAEŞ'le mücadeleye TSK'nın aktif katılım gösterme potansiyeline sahip olduğu izlenimini veriyor. Bu da İran'ın oyun planını değiştiren, Irak'ın İran eliyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinde kurmaya çalıştığı tekeli kırmaya matuf bir hareket olarak okunuyor.
9 Haziran 2014'ten beri DAEŞ'in işgali altında olan Musul'un kurtarılmasında, tarihî ve insanî rolü gereği Türkiye'nin yer alması doğal. Nitekim Musul Valisi Nuceyfi, dün yaptığı açıklamada, 20 gün içinde önemli gelişmeler olacağını belirterek, "Musul'u kurtarmak için bütün Sünni devletlerle anlaşmaya hazırız. Bu ister Türk, ister Arap olsun. Yeter ki uluslararası koalisyon çerçevesinde olsun" şeklinde konuştu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani'nin geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne yaptığı ziyareti de bu bağlamda okumak, sıcak gelişmelere hazırlıklı olmak lazım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.