Dünyanın en gelişmiş 20 ülkesinden biri olarak, diğer 19 ülkenin liderini kusursuz bir organizasyonla ağırladık. Emeği geçen Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı çalışanlarına ve Antalya Belediyesi'ne teşekkür etmek gerekir.
Bu zirveyle Türkiye, yıllar sürse de yapamayacağı PR'ı tek günde yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Twitter'dan tüm liderlere kendi dillerinde 'hoş geldin' mesajı yayınlayarak başarılı bir 'twiplomacy'e imza attı. DAEŞ'le mücadele perspektifini ortaya koyan Türkiye, Paris saldırılarına karşı dünya liderlerini bir dakikalık saygı duruşuna davet eden Cumhurbaşkanı, üzerimizdeki iki yıllık DAEŞ'le işbirliği iftiralarını silip attı. Türkiye'nin bazı saldırganlar hakkında Fransız istihbaratını bilgilendirdiği haberi de buna katkı sundu elbette.
Sosyal medya, Erdoğan'ı Obama'nın yanağından makas alırmış gibi gösteren fotoğraf capsleriyle dalgalanırken, Fransız bazı siyasetçi ve işadamları Esed'le görüşmedeydi. Önceki gün de Cenevre'de dünya liderleri Esed'in ve Suriye'nin kaderini Cenevre'de masaya yatırdıkları görüşmenin sonuna gelmişlerdi. O sıralarda Paris'in göbeğindeki dört farklı yerde canlı bombalar patladı, insanlar rehin alındı ve kurşuna dizildi. DAEŞ, Esed'in gitmesinde ısrarcı Türkiye'yi defalarca hedef aldığı gibi yine aynı pozisyonu baştan beri ısrarla koruyan tek Avrupa ülkesi olan Fransa'da terör estirdi.
11 ay içinde ikinci ve 2004'teki Madrid saldırısından bu yana bir AB ülkesinde yapılmış, en çok can alan terör saldırısından sonra Fransa, uzayabileceğini de belirterek ülke çapında tam üç ay sürecek sıkıyönetim ilan etti, sınırlarını kapattı. Polis bu üç ay boyunca şüpheli gördüklerine istediğini yapabilecek yetkiye sahip hale geldi. İnsan hakları askıda, vatandaşlık hakları sizlere ömür. Artık Avrupa'da bırakın Suriyeli mültecileri, Müslümanların bile nasıl barınacağı, hangi koşullara mahkûm olacakları meçhul. DAEŞ'in sansasyonel barbarlıkları sayesinde, barbarlıkta seviye atlamış olan Esed 'ehveni şer' rolünü sürdürmeye devam ediyor. Fransa, önceki koalisyon bombalamalarında olduğu gibi, Rakka'da gerçekleştirdiği bombalamalarda onlarca sivili daha öldürdü.
DAEŞ'le mücadele etmenin yolu, çivi gördüğü yere çekiçle vuran bu kafa değildir. Hem İslâm dünyasında hem de dünyada topyekûn bir mücadele perspektifi benimsenmedikçe ne mülteci sorunu biter, ne DAEŞ. Bunun kilit noktası da Suriye'yi terör örgütü vahası haline getiren Esed'in gideceği, Suriye'nin yeniden toparlanacağı bir sürece kapı aralamaktır. Dün Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu, Esed'in altı aylık geçiş dönemi sürecinde görevi bırakması ve seçimlerde aday olmaması formülünü dile getirdi. Bunun uygulanabilirliğini ve Rusya eksenindeki ülkelerin tavrını göreceğiz.
Muhalefetimiz de artık bu ülkenin Esed bağlantılı terör örgütleri ve DAEŞ tehdidi altındaki onlarca ülkeden biri olduğumuzu, üstelik bunlara komşu olan tek stabil ülke olarak en çok tehlikeyle bizim yüz yüze olduğumuzu, düşmanın kendi ülkeleri değil, Esed ve DAEŞ olduğunu anlaması, buna göre politika ve söylem üretmesi gerekiyor. Bu hususta birlik olmazsak, hepimizin hayat hakkını ilgilendiren bir meseleden yüz çevirmiş olacağız çünkü.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.