Dönüp bir daha bakmanın zamanı geldi...
Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos Zaferi'nin ardından 1 Eylül'de
"Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" emrini vermişti.
Emir, sahra telefonlarıyla birliklere ulaştırılmıştı.
Günümüz insanlarının zihninin bulandığı fakat susmayı tercih ettiği nokta buradaki
"Akdeniz" kelimesidir.
Öğretmenler iyi bilirler...
Öğrencilerine kastedilen yönünün Ege olduğunu anlatırken zorlanırlar.
Çünkü toplumsal tasavvurumuzdan şu gerçek zaman içinde silinmiştir:
Osmanlı için Ege diye bir deniz yoktu. Cumhuriyet için de uzun yıllar bütün bölge Akdeniz'e (Bahr-i Sefid) dahildi.
***
Şunu da not edeyim...
Büyük Zafer'in ikinci yıl kutlamalarında, yani 30 Ağustos 1924'te Mustafa Kemal şöyle demişti:
"Efendiler!
Bugünden sonra İzmir'de Akdeniz'i, Mudanya'da Marmara Denizi'ni görmek için 7-8 gün kâfi gelmiştir..."
Demek ki, neymiş?
İzmir bir Akdeniz limanıymış...
Bugünden bakınca da öyle Akdenizlidir ki, anlayana...
***
Bilmemiz gerek...
Halikarnas Balıkçısı boş yere
"Arşipel" deyip durmadı o denize...
İngiliz'i, İtalyan'ı haritalarında bölgeyi hep Latince
"Archipelagus" (Takım Adalar Denizi) adından kalkarak isimlendirdiler.
Şimdi şurada duralım...
Lozan Antlaşması'nda ilgili maddenin Fransızca'sında
"La Mer Egee de la Turquie" tabirinin Türkçe metinde
"Adalar Denizi" olarak tercüme edildiğini biliyor muydunuz?
***
Hiçbir adlandırma masum değildir, o yüzden de beraberinde ciddi bir tarihsel ve politik bagaj taşır.
Batı'daki "Nev Yunanilik" akımı bizde de Osmanlı'nın son dönemlerinden beri etkiliydi elbette ama İnönü devrinde bir tür "sıçrama" yaptı.
1941'deki 1. Coğrafya Kurultayı'nda "Ege Denizi" tanımlaması resmiyet kazandı ve arkası geldi.
Şöyle düşünün...
Kadim dünyada Atina körfezine verilen ad (Aegeus Pontos) büyüdü, büyüdü ve ne yazık ki, bizim de onayımızla bütün bir denizi kaplayıverdi.
***
NOT DEFTERİ
O belliydi, beriki belliydi, şu kızın ne olacağı, şu oğlanın az çok ne iş tutacağı belliydi, anası belli babası belliydi. Talihe inanılır ama tapılmazdı. Herkesin sırayla herkesin bildiklerini bileceği düşünülürdü. Herkes aynı şeyleri bildi ve söyledi miydi, tamam olurdu. (ŞULE GÜRBÜZ / Kıyamet Emeklisi)