CUMARTESİ NOTLARI: Tatlıcılar da olmasa...
***
2008'den beri global bir enflasyon rüzgârının kaçınılmaz olduğu söyleniyordu. Gıda açıklarının olacağını aklını finansa kaptırmamış ve üretim-tüketim dengelerini bilen iktisatçılar beş, altı yıldır yazıyordu. Pandemi yasakları bu "gelecek" konusunda şüphe bırakmadı. Yanlıştı. Felaketti. Ama neredeyse bu felaket istendi. The Economist geçen ekim ayında "Kıtlık Ekonomisi" kapağıyla çıktı. Ama dil çabukluğu marifet; Anglosakson medyası şimdi terimi değiştiriverdi: "Putin enflasyonu"; "Şubat krizi", vd. Yersen tabii!***
Bilen bilir, pandemi öncesinde İstanbul'un ramazan geceleri çok hareketliydi. Trafiğin sahur saatine kadar yoğunluğunu kaybetmediğini bilirim. Hemen her yeme içme mekânı açık kalırdı. Çarşılar cıvıl cıvıldı. Şimdi o canlılık yok. Fiyatların alıp başını gittiği, ağızların tadının kaçtığı bir dönemde anlaşılır bir manzara. Ama teravih ile sahur arası künefe, katmer yeme trendi ağırlık kazanmış, onu anladım. Ünlü künefecilerin önünde kuyruklar oluyor, deftere adlar yazdırılıyor falan... Lakin çaylar "oturmamış", tatlıların üzerindeki fıstıklar (çok pahalı!) azaltılmış, orası net!***
İki yıl yetti. Pandemi ezdi geçti. "Ayy önemli olan kendini kaç yaşında hissettiğin" diyen, "Biraz daha yaşarsak, yaşlılığa çare bulunacak" diye kendini avutan 60 yaş nüfusu kalmadı. Hemen hepsinde derin bir kırgınlık duygusu hâkim. Öyle kolay kolay da tamir edilmez bir duygu.Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Durum ciddi (28.11.2024)
- Öğretmenler Günü (26.11.2024)
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)