Enformasyon akışı, görüntülerin bombardımanı, verilerin dağ gibi yığılışı, uyaranların çokluğu... Bütün bunların bizi düşünmeye sevk ettiğini sanıyorsanız, aldanıyorsunuz.
Aklımızı toparlayamadan duygularımıza nüfuz ediyorlar. Filtre yok, tampon bölge yok. Bir tür çarpma bu, darbe etkisi... Dağılıyoruz. Dayanmak güç... Korkarım ki, pek yakında bir ağlayıp bir gülen ve ne yaptığını bilmeyen insanlar dolduracak ortalığı. Ardından koyu bir kayıtsızlık gelecek...
"Akıl eden kalp"lere dönmek zorundayız; vakit kaybetmeden...
***
Veri akışı hızlı. Yaşamak hızlı. Olayların kaotik çarkı çok hızlı.
Oysa duygular yavaşlık seviyor; akıl ise ağır ağır ilerlemeye muhtaç. Birbirlerine uyum sağlamaları mı? Olmayacak şey!
***
"Anı yaşamak" diye diye hatırlamaktan korkan, umut etmeyi aptallık sayan yığınlar oluşturdular... Ama o dönem de kapanıyor işte. Önce pandemi, ardından savaş atmosferi. Zaman iyice büzüştü. Artık
"şimdiki zaman"ı da, yalandan mutlu eden borç parayı da havaya uçurmak üzereler.
Orta sınıflar için veda vakti.
***
"Beklenmedik olay" diyorlar. Beklemeyen hata etmiştir.
***
Yeni kuşaklara bakıyorum. Çocuklara, ergenlere, gençlere...
Hep gergin, hep öfkeli, hep sıkkın haldeler. İçine doğdukları şu dünya, insanı öfkelendirmez mi? Tam olarak adını koyamıyorlar ama hissediyorlar bunu; derinden hissediyorlar. Bakın onlara, siz de anlayacaksınız. (Modern klinik psikoloji ve pedagojinin bu konudaki tanımları şu an umurumda değil!)
***
Bizler
"katlanmasını bilen çocuklar"dık. Orada dur dendi
mi, dururduk. Bekle dendi mi
beklerdik, hem de çok uzun saatler.
Bunu şimdi alamam, sonra
dendi mi, ikinci kez söyletmezdik.
Sonra çok kuşaklar geçti, fena
halde değişti. Şimdi
"asla katlanamayan çocuklar" çağındayız.
Bana sorarsanız, aslında
burada/dünyada olmaya katlanamıyorlar.
Dünyayı nasıl bu hale
çevirdik?
***
Son zamanlarda zihnimde şu müthiş İsmet Özel dizeleri dolanıp duruyor:
"Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar / Ben yaşarken koptu tufan / Ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat."
***
En uzun süren kış bile biter, elbet bahar yine gelir ama insanın zamanının akışı mevsimlere uymaz. Gidiş hep kışa doğrudur. Mahzunluk koyulaşır, sevinç uçuculaşır.
Zaman sona erdiğinde... İşte o bahardır!