Yahu dolandırılan ilk profesör değil ki Prof. Dr. Nilüfer Narlı! Konuyu sadece onun üzerinden tartışmanın âlemi yok! "Bakınız, dolandırıcılar sosyolojiyi bu işin profesöründen daha iyi biliyor" demek de iyi espri ama tababet, mühendislik ve fizik alanlarından akademisyenler için ne söyleyeceğiz?
Sanırım, işin püf noktası akademisyenlerin hiyerarşik düzen karakterleri olmaları gerçeğinde yatıyor... Gençlikleri
"hoca çantası taşıyarak" geçen insanlar gün gelip hoca olunca da çantaya paraları doldurup "Ben savcıyım, ben polisim" diyene taşıyorlar. İnandırıcı yumuşaklıkta ifade edilmiş fakat
emir kipinde bir talebe direnmeleri zor... Bir de
hayat tuhaflığı diye bir şey var tabii! Bazıları uzmanlıklarında derinleştikçe, hayata yabancılaşıyor.
***
Bu dolandırıcılık hikâyelerine bir de şöyle bakmak gerek.
Para konusunda kolayca dolandırabilen tipler bu "yetenekle" insanların başına daha da korkunç dertler açabilirler. O yüzden Melih (Altınok) gibi düşünüyor ve Nilüfer Hanım'a geçmiş olsun diyorum: "Çok canınızı sıkmayın, cana geleceğine mala gelsin hocam!"
***
Şu türden açıklamalar birden yaygınlaşmaya başladı.
"Neden acaba?" deyip geçiyorum; çünkü bu sefer de Gates Vakfı'nın önde gelen uzmanlarından Dr. Lee Hampton konuşmuş: "Eğer AIDS 40 yıl önce yaşandı geçti diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, oysa şu anda global bir HIV salgını yaşıyoruz."
***
Türklerin
"panik alışverişi"nde en çok satın aldıkları
ürünün
çiçek yağı olduğu
ortaya çıkmış. İkinci sırada tatlı,
tuzlu atıştırmalıklar yer alıyormuş...
Gelişmiş ülkelerde birinci sırada
tuvalet kâğıdı bulunuyor, pandeminin
başındaki yağmalamalardan
da biliyorsunuz. Bizde üçüncü
sıradaymış... Bu araştırma ve
anketlere hep şüpheyle yaklaşıyorum.
Un nerede mesela? Un hep
hanelerde stokta bulunduğu için mi
"panik alışveriş"ine girmiyor?
***
İsveçli yönetmen
Ingmar Bergman'ın (1918-2007) filmlerine
ayrı bir yakınlık hissediyorsanız,
şu sıralarda
Başka Sinema salonlarında gösterimde olan
"Bergman Island" filmine mutlaka
gitmelisiniz. Fakat bundan
bağımsız olarak da güzel film. Beni
çok etkiledi.
***
Son yıllarda hep aynı şey oluyor hayatımda:
Şubat ayı yutar gibi kitap okuyarak geçiyor. Lakin
mahalle esnafıyla laflamaya da bayılıyorum. Onlar da
"kitap gibi" hani!