Birazdan, buradan kalkınca...
Başını kaldırıp hızla akıp geçen bulutlara bakarken...
"Yaz başka" diyorum...
Tepsiyi servis masasına bırakırken bir daha yüzüme bakıyor, anlamadı tabii.
"Bu yaz bir daha gelmeyecek" diyorum.
Bir süredir yanımda taşıdığım minik defterimi açıp not düşüyorum sonra: Bütün mevsimler gelip geçer. Ama yaz geçince... O "Elveda"dır.
***
Az öncesine kadar tek başımaydım.Su yeşilini kapatıp lacivert örtüsüne bürünmek isteyen çalkantılı deniz, birkaç boş masa, güneşi örtmeyi beceremeyen bir şemsiye, bir garson ve ben.
Lakin, bir minibüs boşaldı, etraf doluverdi.
Selfie tutkunları hemen kıyıya koştular.
"İyiyiz, krediler de hallolur, kalbimiz kırık ama olur o kadar, Kovid'i atlattık çok şükür, mutsuz muyuz, hiç de bile!" fotoları çekildi.
Bu tabloyla dalga geçmek ne kolay!
Oysa "acil müdahale" gibi bir şey bütün bunlar...
Her pozdan sonra birden ferahlayan gözler bu gerçeği hissettiriyor.
Gerçeklik içinde boğuluyoruz ya, fotoğraflarda nefes alıyoruz sanki!
Gençler bir bu yolu biliyor, yazık ki...
***
Nefes dedim ya...Aklıma Rilke'nin sarsıcı dizeleri geliyor.
"Ah biz...
Nefesimizle veririz kendimizi dışarı, közden köze hafifler kokumuz." Nefes...
Köz...
Sımsıcak, kıpır kıpır canımız...
Ve o közün içinde saklanan görmüş geçirmiş ruhumuz...
Birazdan buradan kalkıp kalabalık içine karışınca maskemi takmak zorunda kalacağım...
Nefesim tıkanacak, köz yavaş yavaş sönecek.
***
Geçen yılın ilkbaharına dönüp hatırlayın...Salgının ciddiyetine bizi şu sert soru üzerinden ikna ettiler: Ya nefes alamaz hale gelirsem?
Her gün zihnimize hücum eden görüntüleri hatırlayın...
Yapay akciğer aygıtları, plastik borular, oksijen maskeleri, vd...
Çevreciler de şimdi "dünyanın nefes alamadığını" söyleyip duruyorlar.
Anlayacağımız o ki...
Bütün global düzen promosyonları, yeni değerlendirmeler, hatta şiddet tanımlamaları (boğazına basan postal altında "Nefes alamıyorum" diye haykıran zavallı George Floyd'u düşünün!) "nefes alıp verme" üzerinden yapılıyor.
***
Arabanın camlarını açtım...Maskemi yan koltuğa bırakıp gaza bastım.
Ama fark ettim ki, şu geçen iki yılda nefesimi tutmaya fena halde alışmışım...
Kendimi serbest bırakıncaya kadar eve gelmiştim bile...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yalan ve tüketicileri (29.11.2024)
- Durum ciddi (28.11.2024)
- Öğretmenler Günü (26.11.2024)
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)