"Ve işte bu kadar.
Kamyonetimin camından kumsala, okyanusa, uzaktaki şileplere bakıyorum.
Köpeğim Joyce dönüp bana gülümsüyor.
Köpekler hakikaten gülümsüyor ve Joyce'un gülümsemek için bir sürü nedeni var.
Çünkü dünya hâlâ güzel ve o bunun bir parçası...
Ama biz insanlar...
Biz insanlar henüz bu güzelliğin bir parçası değiliz.
Bize bir bakın!
Tanrı'dan kopuyor, kayıp doğuyoruz.
İsimlerimiz var, yaşamlarımız var.
Ya anlamlarımız?
Olmalı!"
***
Bu satırlar Douglas Coupland'ın
"Hey Nostradamus!" adlı romanının beni çok etkileyen bir bölümü..
Coupland bizde pek bilinmeyen ama 2000'lerin başında dışarıda epey gürültü kopartan bir romancı.
Ona "edebiyatın Tarantino'su" diyenler de oldu zamanında..
Bana sorarsanız...
Çok iyi konuları alıp sonra sıkılıveriyor ve her şeyi sabun köpüğüne çeviriyor.
İlk basımı 2004'te yapılan
"Hey Nostradamus", 1999 yılında
ABD'yi sarsan
Columbine Lisesi katliamından esinlenilerek yazılmıştı.
Neden?
Çünkü
medyanın katillere yönelik ilgisinin zerresi bile kurbanlara gösterilmemişti ve
bu durum Coupland'ı yazmaya
kışkırtmıştı.
Belki hatırlarsınız...
Silahlı ve bombalı iki son sınıf öğrencisi okullarını basıp 14 öğrenci ve bir öğretmeni öldürdükten sonra intihar etmişlerdi.
Okula yerleştirdikleri bombalar patlasaydı çok daha fazla insan ölecekti. (Ne tuhaf değil mi? Okul katliamları devam ediyor ve artık kamuoyu sarsılmıyor!)
***
"Hey Nostradamus"un genç kahramanları okul katliamından sağ çıkan ve bir daha hayatlarını yola koyamayan gençler...
Sessizler...
Ama içlerinden birinin dediği gibi
"Çok sessiz kalırsanız, insanlar artık sizi düşünceli ya da derin biri olarak görmüyor; sadece seni unutuyorlar."
Sevmek istiyorlar...
Birbirlerine güvenmek istiyorlar...
Ama yürümüyor.
Her şey yavanlaşıyor.
Roman kahramanlarından biri belki de herkes için en kritik soruyu bir çığlığa dönüştürüyor:
"Hayatına baştan başlamak istediğinde nereden başlaman gerek?"
***
Romanın sayfalarını karıştırdım başka altını çizdiğim satır var mı diye...
Mesela şu...
"Sürekli mucizeler bekliyoruz. Böyle bir dünya ancak çizgi film olurdu."
Ya da şu...
"Başarısızlık çok hakiki bir şey. Gayet harbi. O yüzden de saf bir varoluş hali."