HAŞMET BABAOĞLU

‘Ah, bir yağmur yağsa...’

"Fırtına zerre kadar serinlik getirmedi; sıcağı arttırdı hatta...
Ah, bir yağmur yağsa... Islanmak ihtiyacı içindeyim.
Ama buraların yağmuru değil;
İstanbul'un nisan yağmurları.
O yağmurlar ki, bu günlerde güneş ışığına karışmış, damlalarının göbeklerinde üstüne düşecekleri çiçeklerin çeşitli rengi, ılık ılık, usareli, rayihalı, geçici sağanak halinde ne güzel serpilir. Yeşile konar, yemyeşil olur; leylaklar üzerine düşer, leylak kokar."

***

Evet! Yine seyahatteyim!
Refik Halid Karay'ın ilk basımı 1950-52 yılları arasında yapılan Nilgün romanında...
Kızıldeniz'den çıkmak üzereyiz...
Karşıda Perim Adaları'nın ışıkları biteviye yanıp sönüyor...
Roman kahramanının dediği gibi "Perşembe sabahı Bombay'dayız."

***

Şimdi burada biraz durayım...
Malum, pazar günleri uzunca bir süre bu köşede geçen yüzyılın erken dönem edebiyatçılarının eserlerinden bölümler aktardım.
Ve dedim ki, "Bir tasvir, bir cümle, bir kelime basit bir seçim değildir; o aynı zamanda yaşayıştır; hissediş ve düşünüştür." Sonra sordum: Neden öyle bakmıyoruz artık? O "yaşayış" bütünüyle kayıp gitti mi elimizden?

***

Mesela şu girişteki alıntıda bir söz var:
"Islanmak ihtiyacı içindeyim." Şimdi sadece istiyoruz; ara sıra yağmurda ıslanmak istiyoruz.
Ha, bir de nisan yağmuru konusu var tabii.
O apayrı bir nokta!
Geçtiğimiz bahar Refik Halid'in tarif ettiği gibi bir nisan yağmuru yaşadık mı?
Hatırlamıyorum.
Çoktandır yağmur dediğimiz sel, çamur, felaket.
Neyse, ben seyahatime döneyim...

***

"Aklımdan geçirmediğim, geçerse budalalık telakki ettiğim şeyler düşünüyorum...
Bir yerde, bir kadının yanında bulunmak...
Mesela şu Bombay'da ve şu iki odalı bungalovun içinde. Fakat o kadın Nil olmak şartıyla...
Ondan mahrum kalınca Nil'i kuruyuvermiş Mısır gibi çorak, ıssız, hazin bir çöle döneceğime inanıyorum.
Yeşillik, ses, bereket, hepsi tükenecek.
Birkaç gün sonra içine dalacağım Efganistan'ın Deşt-i Margu yaylası gibi korkunçlukta eşine güç rastlanır korkunçluktaki vadi, benim ruhum olacak."

***

Eh, gördüğünüz gibi romanlarda seyahatin bile tatlı yanları uzun sürmüyor.
Zaten artık Bombay diye bir şehir de yok. 1995'ten beri adı Mumbai.
Hem bir şey diyeyim mi?
Romanın kahramanı Nil (Nilgün) de galiba bir mitoman.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.