Geçmiş, geçmek bilmez...
Mazinin
"yara"sı kanarsa, bugün kanar.
Sevinci de öyledir...
Dünyanın güzel olduğuna inanmaya ve mutluluğa tam da bugün şiddetle ihtiyaç duyduğun için çocukluğundan hoş hatıralar kurgularsın.
***
Geçen pazar
çocukluğumun Marmara'sına azıcık değindim ya,
"O günlerde hayat daha güzeldi, değil mi?" diye soran genç okurlarım oldu.
Yaşıtım okurlar da ilkokul ve ortaokul çağımın geçtiği
Moda'yı, Kadıköy'ü sordular.
Eh, iki laf etmek şart oldu...
Keşke Youtube'da
Moda Park yazlık sinemasında ortalığı yıkıp geçen Erkin Koray-Gökçen Kaynatan konserinden görüntüler
bulabilseydim de şu yazdıklarıma eşlik
edebilseydi...
Moda Deniz Kulübü'nün beş çaylarından görüntüleri de iyi giderdi ama birkaç soluk fotoğraftan ötesini bulamadım.
Mahallenin bizim gibi orta hallileri bu "müzikli beş çayı" partilerini Moda iskelesinin demirlerine yaslanıp izlerdik.
Her şey gözümüzün önünde cereyan eden bir Yeşilçam filmi gibiydi.
Yazları öğleye doğru hasır şapkalarımızı takıp
iki adım ötedeki plaja gidişimizi, suyun maviliğini falan da anlatayım mı?
***
Ama bütün bunlar işin süsü püsü...
Esası ise şu...
O zamanlar İstanbul'un Moda gibi mahallelerinde ne Türkiye vardı, ne de sur içi İstanbul ruhu...
İstanbul, çay içip seyrettiğimiz şahane bir manzaraydı, o kadar.
İsmet İnönü bazı yazlar Mühürdar sahilindeki Lozan Kulübü'ne bezik oynamaya geliyordu ama
kanlı canlı Ankara gerçeği bile mahalleden içeri sokulmuyordu; çünkü pek can sıkıcı bulunuyordu.
Anadolu'nun içerideki kesimi de
"kapıcı"ların oturduğu bodrum katlarında hapis tutuluyordu. (Şimdi apartman görevlisi deniyor, oysa kapıcılık sadece iş değil, bir yaşam biçimiydi!)
***
Lahmacun mahalleye ilk giriş yaptığında etrafta çıkan homurtuları
işitseydiniz, inanmazdınız.
Hatırlıyorum, Bahariye'de açılan Çömçe Kebap'a gitmek, bazı salonlarda şehir hayatına ihanet gibi algılanıyordu.
Şunu da bir kenara not etmeli tabii...
Çoğu Modalı ailenin en az bir üyesinin ülkede önemli bir mevkiyi işgal ettiği dönemlerde, çocukların
"din"le somut karşılaşması daha
çok Cem Sokak'taki
Assomption Manastırı rahibelerinin çarşıya
velespitle gidişleri sırasında oluyordu.
Yani diyeceğim şu...
Yaşadıklarımız belki güzeldi fakat bugünden bakarsak...
Ona
"hayat" mı denir?