Şehir, kuşlar, eski zamanlar...
"Köprüden Haliç vapuruna bindi. Hava soğukça, rutubetliydi; iskele damını örten çinko üzerindeki güvercinler tüylerini kabartmış, gözleri yarı kapalı, melal içinde hareketsiz duruyorlardı.
Şemsi bütün bunlarda orayı bırakıp vapur ve otomobil gürültüsünün duyulmayacağı sükûnetli bir şehir içi camiine taşınıp taşınmama kararsızlığı sezmekte...
Fatih ve Sultanselim tarafına bakıp bakıp düşünüyorlar, ne yapacaklarını bilmiyorlar sanki...
Yanlarına konan martılar gibi su üzerinde yüzemediklerine, denize dalamadıklarına üzülüyorlar belki de..."
***
Şehre, mevsime, kuşlara böyle bakmayalı kaç zaman oldu?
"Hiç böyle bakmadık ki!" diyeniniz de çıkacaktır...
Ama güvercinlerin çoktandır küçük meydanlara ve kuytu köşelere sığındığının, martıların denizler bir yana şehrin kıyıdan en uzak mahallelerine kadar uzanan istilacılar gibi davrandığının farkındasınızdır herhalde...
Peki, Haliç'ten Fatih'e bakmayalı çok oldu mu?
Olmuştur.
Canlandırılan Haliç'i tekrar öldürmekle meşgulüz, etrafa bakmadan oradan uzaklaşmaya çalışıyoruz.
Instagram'da Haliç kanocuları var, biliyorum ama orası "pembe hülyalar" dünyası...
***
Yazımın girişindeki satırlar Refik Halid Karay ustanın "Bu Bizim Hayatımız" romanından...
Güvercinlerin zihinlerini okumaya çalışan yazarlar da azaldı artık.
"Tokat gibi çarpan" serüvenler veya "masalsı" hikâyeler seviliyor şimdilerde...
Hem öyle kaşarlandık ki, artık hiçbir hikâyenin çarptığı falan da yok, lafın gelişi öyle söyleniyor.
Maksat oyalanalım ve okuma trendlerine uyalım hesabı...
Geçen pazar günkü yazımda Halid Ziya Uşaklıgil'in Nemide romanından bir sahneyi aktarmıştım, hatırlarsınız...
Bazı okurlarım "belagat bu" dediler, "demode artık!"
Demodeliği doğru.
Demode olması kötü.
Çünkü güzel söz kalabalığı değil bunlar...
Bir bakma biçimi.
Ancak öyle bakıyorsan, öyle görüyor ve anlatabiliyorsun.
***
Refik Halid, şehir, kuşlar dedim ya...
Bakın, "Nilgün"de nasıl anlatıyor kargaları usta?
"İstanbul'u düşünen bir gurbet yolcusu, bu şehrin kargalarını nasıl hatırlamaz?
Kabahatlerimizi annelerimize söyleyen geveze kargaları...
Ninnilerde kanatlarını yolup yelpaze yaparak sattığımız kargaları...
Hani puslu akşam saatlerinde avaz avaz bağrışarak sisli bulutlar halinde yaş damlar ve kubbeler üzerinden Eyüp serviliklerine dönen kargalar..."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)
- Hangi aile? (12.11.2024)
- Sahnede ne var? (11.11.2024)
- Gördüm (10.11.2024)
- Haftanın notları: Yeni pandemi gelir mi? (09.11.2024)
- Gündem değil, temel mesele! (08.11.2024)
- Fark eder mi, etmez mi? (07.11.2024)