Gün doğumu
Bir eylemi anlatmaya bir müzik parçasına giriş yapar gibi başlamak böyle bir şey olsa gerek.
Nemide, Halid Ziya Uşaklıgil'in roman kahramanı...
"Her sabah penceresini açarak tulu'u, mevcudatın güneşe tebessümler yollayarak ihtiramını seyreden" gencecik bir kız.
***
Roman bir sahafta tesadüfen karşıma çıktı.Uşaklıgil'in henüz yirmi yaşına bile varmamışken yazdığı, belki "önemsiz" bir roman.
Hemen okudum ve sevdim.
Böylece önemsizliğinin benim için bir önemi kalmadı.
Çünkü "değerli" oldu.
İlk olarak da bu satırların yer aldığı paragrafa takılıp kaldım, dönüp dönüp bir daha okudum.
Öyle güzel bir fecir (gün doğumu )anlatımıydı ki, size de aktarmak istedim.
***
Sonrasını bugünün diline çevirerek aktarayım..."Güneş, baharın nemli bulutları arasından gözyaşlarıyla örtülü bir tebessüm gibi parlayarak ışıktan kanatlarını semanın lacivert rengini sahranın yeşil örtüsü üzerine yayarken, ufuktan azametle yükseliyordu."
Tabii yazarımız sabah sisi ve çimenlerin üzerindeki çiyi de unutmamış...
Onu orijinal haliyle alıntılıyorum...
"Şeffaf bir sisle mestur çimenlerin, bir iki katre jalenin sıkleti altında mütemayil çiçeklerin üzerinde hafif bir buhar (...) suud ediyordu."
"Jale" ne diye soranlarınız olacaktır.
Çiy tabii ki!
***
Biliyorum...Diyeceksiniz ki, bu dil çok demode, geçti artık.
Bir çoğunuz da "Ee?" diyecek; "Ne olmuş yani?"
Tam öyle değil.
Mesela gün doğumunu kameraya çeksek ve sonra baksak yeter mi?
Orada bütün bunlar görünür mü?
Hayır!
İşin özü nasıl bakıp yaşadığında.
Böyle tasvir etmeye gelince...
"Vakit"leri unutmuş, sadece saatleri bilen günümüz edebiyatı ne fecri, ne seher vaktini tasvir edebiliyor
Geçelim sabahı...
Haşim'in akşamlarını alalım...
Akşamları Ahmet Haşim gibi anlatan günümüzden kaç roman veya hikaye okudunuz?
Bir elin parmaklarını geçmez.
***
Okunmayacak yazıyı daha fazla uzatmayayım...Zaten yerim de çarçabuk bitti.
Haşim ve vakit dedim ya...
Belki bunun için en iyi başlangıç onun eşsiz "Müslüman saati" başlıklı makalesini okumak...
Zihin açar.
Biraz da hüzün katar ki, yerden göğe hakkıdır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)
- Hangi aile? (12.11.2024)
- Sahnede ne var? (11.11.2024)
- Gördüm (10.11.2024)
- Haftanın notları: Yeni pandemi gelir mi? (09.11.2024)
- Gündem değil, temel mesele! (08.11.2024)
- Fark eder mi, etmez mi? (07.11.2024)