ERHAN AFYONCU

Lübnan’ın düzenini Avrupalılar bozdu

Osmanlı'nın bölgeden ayrılmasından sonra huzur bulamayan ve adeta kaynayan kazana dönen Lübnan tekrar savaşla karşı karşıya kaldı. Osmanlı dönemi Lübnan'la ilgili Şehabettin Tekindağ, Mustafa Bilge, Tufan Buzpınar ve Stefan Winter'in araştırmaları vardır.
OSMANLI'NIN ÜÇ BEKLENTİSİ
Osmanlı, 1516'da Mısır seferi sırasında hâkimiyeti altına aldığı Lübnan bölgesinin idaresini, kendi siyaseti doğrultusunda hareket edecek güçlü ailelere verdi. Memlükler döneminde Lübnan bölgesinin yönetiminden sorumlu olan Tenûhîler (Buhturlar) yerine yönetime, diğer bir güçlü Dürzi ailesi olan Ma'noğulları getirildi. Osmanlı Devleti'nin yönetime getirdiği ailelerle ilgili beklentileri vergilerin toplanması, iç güvenliğin sağlanması ve Şam'da toplanan hac kervanının güvenli bir şekilde Hicaz'a ulaştırılmasıydı.

Beyrut

Osmanlı fethiyle bölgenin yönetimi verilen Ma'noğulları, 1600'lü yıllara gelindiğinde Lübnan'ın kuzeyi ve güneyine doğru nüfuzlarını genişlettiler. Osmanlılar idare için tercih ettikleri aileler başına buyruk hareket ettiğinde bölgeye sefer düzenleyerek güvenliği tesis ederdi. Ma'noğlu Fahreddin'in (1585-1635) bölgedeki keyfi idaresi ve bağımsız hareketleri üzerine Şam Beylerbeyi Küçük Ahmed Paşa, Ma'noğlu üzerine sefer çıktı. Yakalanan Fahreddin ve iki oğlu İstanbul'a gönderildi ve Fahreddin idam edildi. Bundan sonra Lübnan'da Ma'noğulları'nın hâkimiyeti iyice kırıldı. Aileden idarede kalan Ahmed'in 1697'de vârissiz ölmesiyle Ma'noğulları dönemi de sona erdi.
1697'den itibaren ise bölgede Şihâbîler'in etkinliği arttı. Bazı üyeleri Sünni olan bu ailenin yönetiminde yaşayanların çoğu Dürzi ve Maruni Hıristiyanlardı. Şihâbîler Dürzi kabilesinden Kaysilere mensuptu. Emir olarak tercih edilen Şihâbîler'e karşı ayaklanmalar da çıktı. 1770'te aileden Mansur'un emirlikten ayrılmasıyla yerine yine Şihâbîler'e mensup Mülhim'in Hıristiyan olan oğlu Yusuf (1770- 1788) geçti. Böylece Lübnan'da Hıristiyan Şihâbîler dönemi başladı. Bölgedeki önemli Hıristiyan gruplardan olan Maruniler bu dönemde güç kazandılar. Avrupa ile geliştirdikleri ticari ilişkiler ve bazı Dürzi ailelerin de Maruniler'e katılmasıyla bölgedeki Maruni nüfuzu iyice arttı. Avrupalı devletlerin misyonerlik faaliyetleri de bölgede görüldü.

Cezzar Ahmed Paşa

KAVALALI'NIN YANLIŞ POLİTİKASI
1775'te Sayda valiliğine atanan Cezzar Ahmed Paşa döneminde Lübnan'da yeni gelişmeler yaşandı. 1788'de duruma müdahale eden Cezzar Ahmed Paşa, Yusuf'un yerine aynı aileden Hıristiyan Beşir Şihâbî'yi tayin etti. Beşir Şihâbî, Osmanlılara karşı Sünni, Dürzilere karşı Dürzi, Hıristiyanlara karşı da Hıristiyan gibi davranarak yaklaşık yarım asır yönetimde bulundu (1788-1840).
Napolyon'un Akka'yı kuşattığı sırada Lübnan'da karışıklıklar söz konusuydu. Zira Maruniler Fransızların Lübnan bölgesini ele geçirmesini isterken, Dürziler çoğunlukla Osmanlı tarafındaydı. Beşir Şihâbî, Cezzar Ahmed Paşa'nın ölümünden sonra bölgeye gelen yöneticilerle iyi geçinerek nüfuzunu artırdı. 1810'a gelindiğinde 15 bin kişilik bir silahlı kuvvete sahipti ve Şam'ı Vehhabilere karşı savunmak üzere Osmanlılara yardım etti.
1832-1840 yılları arasında Mısır idaresinde kalan Lübnan bölgesinin idarecisi olan Emir Beşir, Kavalalı İbrahim Paşa'nın isteklerini yerine getirmekle yetindi. İbrahim Paşa'nın yanlış politikaları Lübnan'ı derinden etkileyecek olaylara sebebiyet verdi. Askeri harcamaları karşılamak üzere koyulan yüksek vergiler ve zorunlu askerlik uygulamaları önemli isyanlara sebep oldu. Müslüman, Hıristiyan ve Dürzi toplulukları birleşerek 1840 Haziran'ında isyan ettiler. Bu isyan sonrasında Emir Beşir, Malta'ya sürgüne gönderildi, İbrahim Paşa ise Lübnan'ı boşalttı. 1842'de Lübnan'da Şihâbî ailesinin hâkimiyeti sona erdi.

Keçecizade Fuad Paşa
ÇİFTE KAYMAKAMLIK DÖNEMİ
Dürziler ve Maruniler arasında vergilerin toplanması meselesi yüzünden artan gerginlik çatışmaya dönüşünce Osmanlılar farklı çözümler aradı. Lübnan'ın doğrudan merkeze bağlanma yolu tercih edilerek Ömer Paşa vali olarak atandı. Ancak bölgedeki yabancı nüfuzu kontrol sağlanmasını engelleyecek boyuta ulaştığında başarısız olundu.
Bunun üzerine Avusturya, Fransa, İngiltere, Prusya ve Rusya'nın da desteğini alan yeni bir sistem uygulanmaya başlandı. Buna göre Lübnan iki idari bölgeye ayırılarak kuzeyde Maruni bölgesinde Maruni kaymakam, güneyde Dürzi bölgesinde Dürzi kaymakam bulunacaktı. Bu durum çifte kaymakamlık dönemi olarak anıldı (1843- 1860). Bu karardan sonra Ocak 1843'te Haydar Ebü'l-Lâm Marunî bölgesine, Ahmed Arslan ise Dürzi bölgesine kaymakam olarak atandı.
Bu yeni sistemden sonra Dürzi ve Müslümanların karışık olarak yaşadığı mahallelerde "harekât" adı verilen kanlı iç çatışmalar yaşandı. Yeni sisteme karşı tepkiler Mayıs 1845'te kanlı bir silahlı çatışmaya dönüşünce Osmanlı Hariciye Nâzırı, yani Dışişleri Bakanı Şekip Efendi'nin Lübnan'a gelerek mahalli gruplar ve Avrupa devletlerinin temsilcileriyle gerçekleştirdiği müzakereler sonunda çifte kaymakamlık sisteminin etkinliğini artıracak kararlar alındı.
1850'de yapılan bu değişiklikler Lübnan'da bürokratik hükümet yapısının meydana gelmesinde dönüm noktası oldu. Buna göre her kaymakamlığa Müslüman, Dürzi, Maruni, Rum Ortodokslar ve Rum Katolikleri temsil eden birer üyenin yanı sıra altı hâkimin yer alacağı bir meclis kurulacaktı. Bu üyelerin yer aldığı meclis hukuki meselelerin halledilmesinde, cemaat temsilcileri de mali ve idari meselelerde kaymakamlara yardımcı olacaktı. Böylece çeşitli dini gruplar -Şiiler hariç- ilk defa idarede resmen yer aldı.

Yavuz, Mısır seferinde.

AVRUPALILAR İYİCE KARIŞTIRDI
Yapılan düzenlemeler bölgedeki çatışmayı sona erdirmedi. Bunun sebebi Avrupalı devletlerin Lübnan'daki çıkarlarıydı. Fransa'nın desteğini alan Maruniler, Maruni bir emir talep ediyorlardı. İngilizler ise Fransa'ya karşı Dürzileri destekliyordu. Ruslar ise Ortodokslara destek veriyordu. Bu çıkar çatışması nüfusun karışık olduğu mahallelerde çatışmalarda sebep oluyordu. 1858-1860 yıllarında karışıklıklara bir yenisi eklendi. Kisrevan'da Maruni çiftçiler, Maruni toprak sahiplerine karşı ayaklandılar ve en köklü ailelerden biri olan Hazinleri sürerek topraklarına el koydular.
1860 bahar aylarında ise Dürziler ile Maruniler arasında çatışmalar şiddetlendi. Dürziler ayrım yapmadan bütün Hıristiyanları hedef aldılar. Bu yüzden aslında iyi ilişkilere sahip oldukları ve Marunilere rakip durumda olan Ortodokslar da çatışmalardan etkilendi. Çatışmalarda çoğunluğu Hıristiyanlardan olmak üzere binlerce kişi öldü. Osmanlı yönetimi, Temmuz 1860'ta Şam'da da Hıristiyanlar'a saldırılması üzerine Avrupalı devletlerin fiilen karışmasını engellemek amacıyla harekete geçti. Osmanlı Hariciye Nâzırı Keçecizade Fuad Paşa olağanüstü yetkiler ve 3 bin askerle Lübnan'a geldi. Lübnan ve Şam'da olaylarla ilgili sorumlu görülen Şam Valisi Müşir Ahmed Paşa dahil çok sayıda kişi idam edildi. Buna rağmen Fransa, Hıristiyanları korumak maksadıyla Beyrut'a asker çıkardı. Bu gelişmeler üzerine ise Avrupalı devletlerin çoğu dikkatini bölgeye verdi.
Ekim 1860'ta Fuad Paşa'nın başkanlığında İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Rusya temsilcilerinin katılımıyla Beyrut'ta başlayan müzakereler aylarca devam etti. Heyetin Mayıs 1861'de uzlaştığı taslak metin adı geçen ülkelerin İstanbul'daki büyükelçileri ve Sadrazam Âli Paşa'nın yer aldığı üst kurula sunuldu. 9 Haziran 1861'de ise imzalanarak yürürlüğe girdi. I. Dünya Savaşı çıkınca Osmanlı yönetimi protokolü tek taraflı ilga ederek Müslüman mutasarrıflar tayin etti.
Lübnan bölgesi 1918'in Ekim ayında İngiliz ve Fransız tarafından işgal edildi. Suriye'de bulunan Faysal'ın temsilcisi Şükrü Paşa el-Eyyûbi, Beyrut'a geldi ve Şerif Hüseyin'e bağlı Arap hükümetini ilan etti. Ancak bu durum uzun sürmedi. 8 Ekim 1918'de Fransız Generali De Piepape, Lübnan yönetimine el koyarak bir haftalık Arap hükümetine son verdi. Nisan 1920'de yapılan San Remo Konferansı'nda ise Lübnan, Suriye ile birlikte Fransa manda yönetimine devredildi.

Fransızları Beyrut'ta kurtarıcı gibi gösteren bir resim.

ULUSLARARASI SİSTEM KURULDU
Avrupalı devletlerle imzalanan protokole göre 1861'de Lübnan müstakil mutasarrıflık oldu. Mutasarrıfın ise Lübnan dışında Osmanlı vatandaşı bir Hıristiyan olması şartı getirildi. Bâbıâli tarafından tayin edilecek bu mutasarrıf yine doğrudan Bâbıâli'ye karşı sorumlu olacaktı. Mutasarrıfa yardımcı olmak üzere -başlangıçta eşit sayıda temsiliyet düşünülmüş olmakla beraber- dört Maruni, üç Dürzi, iki Grek Ortodoks, bir Grek Katolik, bir Sünni, bir de Şii üyeden oluşan 12 kişilik bir meclis görev yapacaktı. Lübnan kaymakamları mutasarrıf tarafından atanacak yedi kazaya ayrılıyordu. Ayrıca nahiye ve köy sistemi de getirildi. Güvenliği sağlamak amacıyla ise jandarma teşkilatı kuruldu. Mutasarrıflıkta yaşayan halk din, mezhep ve sınıf ayrımına tabi tutulmayacak, hak ve sorumlulukları eşit olacaktı. Lübnan'da toplanacak vergiler öncelikle mutasarrıflığın ihtiyaçlarına kullanılacak, artan miktar İstanbul'a gönderilecekti. Gelirlerin yetersiz kalması durumunda ise merkezi hazine tarafından tamamlanacaktı. Davalar istinaf ve temyiz mahkemelerinde görülecekti. İşleyişi gözlemlemek üzere ilk mutasarrıfın görev süresi üç yıl olarak belirlendi. İlk mutasarrıf Davud Paşa'nın üç yıllık tecrübesinin ışığında yeniden uzun müzakereler yapıldı ve 6 Eylül 1864'te yeni bir milletlerarası protokol imzalandı. Gözden geçirilmiş bu metin, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı sebebiyle Temmuz 1915'te iptal etmesine kadar müstakil mutasarrıflık yönetiminin ana belgesini oluşturdu.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.