OLAYLARI dar çerçevede değerlendirip, kısa boylu sonuçlar çıkarmayı tercih ediyoruz. Geniş yelpazeden bakarak tüm renkleri ve arkadaki amacı anlama konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Genel olarak durumumuz böyle. Fetullah Gülen öldü. Hastaydı.
Koca bir örgüt haline geldiler. Getirildiler.
Devletle çatışma, iktidarı devirmeye kalkma, darbeye kalkışma noktasına kadar ilerlediler.
Peki işin aslı neydi? Bilerek ya da bilmeyerek kullanılanlar, inanç bazında ele geçirilenler ve bir kenara bırakılanlar... Gelin birlikte pek de tercih edilmeyen pencereden bakalım olaylara...
Yaşananlara... İsimlerin dışına çıkıp oyunu kuranları görelim...
30 Eylül 1961 tarihinde Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) kuruldu. Amerika İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra KÜRESEL ölçekte format atıyordu. Savaştan sonra Marshall Planı çerçevesinde AVRUPA'ya yardımda bulunuyordu.
Avrupa ülkeleri arasındaki ticareti serbestleştirerek geliştirmek amacıyla 1947-1960 yılları arasında Avrupa Ekonomi İşbirliği Örgütü (OEEC) hizmet veriyordu. İşlevini tamamlaması üzerine, onun yerine ve daha geniş bir görev tanımıyla OECD kuruluyordu. Bu önemli bir virajdı. Amerika'dan Almanya'ya, Avusturya'dan Danimarka'ya, Estonya'dan Fransa'ya, Portekiz'den TÜRKİYE'ye 38 BATILI ülke bu çerçevenin içindeydi. Yeni Zelanda dahil!
Örgüt, demokratik yapılara, piyasa ekonomisine sahip 38 ülkenin, KÜRESELLEŞMENİN ekonomik, sosyal ve yönetim sorunlarını çözmek, fırsatlardan da yararlanmak için kuruluyordu! OECD'nin en temel amaçlarından biri "ekonomik büyüme, mali istikrar, ticaret, yatırım, teknoloji, yenilik, girişimcilik ve kalkınma alanlarında işbirliği yoluyla refahın sağlanması ile yoksullukla mücadele konularında hükümetlere yardımcı olmak"tı... OECD'nin kurucu 20 üyesi vardı. Türkiye de, Amerika, Avusturya, Kanada, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, Almanya, İtalya, İngiltere, Belçika gibi burada yer alıyordu.
OECD, dünya ekonomisinin yönetimine alt yapı oluşturan, küresel bağlamda önem kazanmakta olan konuları analitik düzeyde inceleyen temel organizasyondu. OECD ekonomik konularda uzmanlaşmış, hükümetler arası bir frekans bütünüydü!
Türkiye, 12 Temmuz 1962 tarihinde oluşturulan, ülkemizin ekonomik durumunun görüşüldüğü ve yapılacak destek miktarının belirlendiği "Yardım Konsorsiyumu"nun çalışmaları üzerinde yoğunlaşıyordu. 17 Mayıs 1978 tarihinde artan dış borçlarımızın daha iyi yönetilmesinin sağlanması için "Türkiye'nin Dış Borçları Çalışma Grubu"nun faaliyetleri de odak noktalarımızdan biriydi!
SIKICI OLDUĞUNUN FARKINDAYIM. ANCAK "KONU BÖYLE ANLAŞILIR" DİYE DEĞERLENDİRİYORUM...
İşte ekonomik zorluklarla boğuşan, çıkış arayan, bulamayan, siyasi sallantılarla, gerilimlerin adresi olan, darbelerle yere serilen Türkiye'nin ekonomik tomografisi çekiliyordu.
Zordaydık çıkış da yoktu! 1970'lerin hemen başında YERALTI zenginliklerine ULAŞMA İMKANI tanınıyordu. Bizim olana kısıtlı da olsa... KÜRESEL BATI Türkiye'ye bu olanağı, şıkkı getirirken sosyal ve toplumsal dönüşümü de başlatıyordu. Başlangıçta CEMAAT olarak öne çıkan İzmir'de filizlenen yapı bunun sonucuydu. "İSLAMCI" olarak bilinen yapılar, cemaatler, KAPİTALİZMLE uyumlu hale getirilmeliydi. KRAVAT bir semboldü. Bıyıkların, sakalların formu, pantolonların biçimi, saç tıraşları, sosyal dokudaki temas biçimi ve söylem değişmeliydi. ANA AMAÇ FAİZ ekseni üzerindeydi. "FAİZ HELALDİR" demeden yumuşatılan formlar draje draje halka indirilecekti. Tepki çekmeden doğrudan "FAİZ" demeden "İSLAMİ YAPILAR" piyasaya kazandırılacaktı.
Mesele PARA-PİYASA EKONOMİSİ- KÜRESELLEŞME'ydi. Tabi biz konulara dar pencereden CEMAAT ve okutulan çocuklar üzerinden bakıyorduk.
Anlamıyorduk. Iskalıyorduk.
BORÇ SARMALINDAKİ Türkiye yeniden formatlanıyor, DEVLET kurumlarıyla CEMAATİ büyütüyordu.
Kurumlarında DERS VEREN PAŞALAR vardı. İstihbarat da polis de bürokrat da siyasetçi de sonrasında bu kervana katılıyordu. Katılım artıyor CEMAAT, ÖRGÜTE doğru hızla yol alıyordu. EN tepedeki akıl buralara komiser yollayıp gidişatı not ediyordu.
Rahmetli Enver Ören Bey'in ekolüne yanaşılıyor, GÜLEN CEMAATİ ise ipi göğüslüyordu. FETULLAH Gülen ve KİTLESİNİN UYGUN OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYORDU. Yol yürüyebilecekleri oluşum olarak onları görüyorlardı. Öyle de oluyordu. 1980 DARBESİ'NDEN sonra KÜRESEL EKONOMİ Türkiye'ye yerleşiyor ve alanını giderek artırıyordu. Mesele tamamen PARA ile ilgiliydi. Fakat DİNİ ve SİYASİ soslardan meselenin özü görülmüyordu. Iskalanıyordu.
Cemaatler ele geçiriliyor içlerinden KURGUYA uygun olan seçiliyor, sonra GAZETE-TELEVİZYON-BANKA kurduruluyordu.
BATININ RENKLERİ CEMAATLERİN EVLERİNE taşınıyordu.
Değişim başlıyordu!
Defalarca yazdığım gibi işin arkasında daha çok ANGLO-SAKSON aklı vardı.
Cemaat koca bir yapıya sonra da terör örgütüne kadar olan dönüşümünü tamamlarken, DIŞARISI işin merkezindeydi. 28 Şubat'ta AMERİKA örgütün liderini alarak yapıyı ele geçireceğini en azından yolundaki engelden kurtulmayı düşündü. Gülen kaçtı, kaçmaya zorlandı. Operasyondu.
Başarılı oldu. Örgütün lideri uzağa gidince vekaleten iş tutanlar da geri durmadı. 2002'den sonra DEVLETİN ayaklarını, ruhunu, zihnini hedef alanlar, KÜRESEL kurgunun sonucunda ülkenin formatını tamamen değiştirmek istiyordu. Rejim dahil... İSLAM ile KAPİTALİZMİN UYUMUNUN
GÖSTERİLDİĞİ BİR ARENA OLACAKTI buraları. Cemaat olarak yola çıkan sonra terör örgütüne dönüşen YAPININ GÖREV KOD'u buydu!
Biz bunları görmüyor, CEMAATİN TOPLUMSAL DOKUYLA NE KADAR UYUMLU OLDUĞUNU, KORKULMASI GEREKEN bir şeyin olmadığını tartışıyorduk. KOCA KOCA PATRONLAR DA BUNA DESTEK VERİYORDU... Türkiye'den ÇİN'E kadar uzanan eksende koca bir operasyon koca bir kurgu vardı! Cemaatin cemaat olduğu dönemlerde en etkin isimlerinden olan LATİF ERDOĞAN yanlış hatırlamıyorsam bir program çıkışı "GÜLEN'in yaşamak ve ölmek istediği yer ÇİN" demişti... Çok anlamlıydı bu tanım! Olmadı...
Hedeflenen kurgu için ERDOĞAN'dan kurtulmak ilk şarttı.
Erdoğan, 2002'den önce DEVLETİN katı, keskin, gülümsemeyen yüzünü, din karşıtlığına varan LAİKLİK anlayışını tehditlere rağmen değiştiriyordu. Erdoğan TÜRKİYE'yi büyütmeye, Gülen ve yapısı ise kapitalizmle uyumlu, İSLAM kartı üzerinden bölgede HİZBULLAH gibi oluşumlara karşı kullanılacak bir organizasyona dönüştürmek istiyordu.
Birinde BÜYÜK TÜRKİYE diğerinde ise kullanışlı Türkiye şıkkı masadaydı.
Birinde gerektiğinde söz dinlemeyen, dik duran, diğerinde ise DİYALOGLA boyun eğmeye müsait bir felsefe vardı! Çatışma kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Kendini DEVLET sanan yapı gitti, DEVLET kendi yörüngesine girdi. Başkan Erdoğan CUMHURİYET tarihinin en büyük sarsıntısından çıktı, ülkeyi yukarı taşıdı.
Hem içeride hem dışarıda mücadele etti. Kazanmayı bildi. Halk da yanında yer aldı. Fetullah Gülen ve örgütünün fişi 15 TEMMUZ'da çekilmişti. Gönül verenlerin çoğu gerçeği bilmediği için kullanılıyordu. KÜRESELLEŞME BOYUT değiştiriyordu. KÜRESEL bir format kapıdaydı. Zaten tasfiye edileceklerdi. Çatışma alanı Türkiye oldu. Onlar istediler. Ülkenin enerjisi yılları boşa akıp gitti. Burada kazanırlarsa dünyada kazanacaklarını düşündüler.
Öyle olmadı. İlk maçta gittiler... Ülkenin içinde tohumu atılan, filizlenen, 1970'te cemaat olan, sonra ülkeyi ele geçirmeye çalışan TERÖR ÖRGÜTÜNE dönüşen bir organizasyonun yaklaşık 50 yıllık hikayesiydi yaşananlar... Tarihteki en büyük istihbarat operasyonlarından biriydi. Ülke uçurumun kenarından döndü. Başkan Erdoğan'ın buradaki başarısı ileride daha iyi anlaşılacaktı.
Yaşananlar ve kazanmaları durumunda yaşanabilecekler DERS olarak okutulmalıydı. Ülkenin uyanık tutulması için bu şarttı. Çok acı verdi. Delip de geçti.
Bitti.
Artık sadece "FETÖ İLE MÜCADELE SÜRECEK" demek yerine, alınmış acı ve pahalı tecrübeyle yeni operasyonların önlemesi gerekiyordu...
YABANCI İSTİHBARAT SERVİSLERİ HASTANELERİN İÇİNE KADAR GİRMİŞKEN...
NOT: Rahmetli Mehmet Barlas, yaşananları "Müslüman Soros" benzetmesiyle anlatmıştı.