ŞİMDİ etrafımızda olan biteni anlamak için en azından 2013'e dönüp bakmak, oradan da 2017'ye sıçramak şarttı.
DEVLETLERİN ROLLERİNİ bilmeden kör uçuşu yaparak gitmenin bir mantığı yok. Büyük devletler kesinlikle kendi etki alanlarındaki nispeten küçük güç odaklarına etki ederler. ABD'nin askeri-finansalsiyasi uzantılarını düşünün. Karşısına bir de İngiltere'yi koyun. Çin'in açılımlarını ekleyin. Herkes kendi yolunda HIZ yapmak ister. Amaç KÜRESEL İMPARATORLUK'tur. Bunun için gizli açık ittifaklar vardır.
Mesele kısaca budur.
Şimdi açalım...
2013 yılı ileride çok daha iyi etüt edilecek daha sağlıklı analizlere ev sahipliği yapacaktı.
Türkiye o yıl Başbakan Erdoğan'ın ABD'den dönüşüyle karışıyordu. Ciddi türbülansa giriyordu. GEZİ olayları BAŞLIYOR, EYLEMCİLER
Dolmabahçe'den içeri girmek için şartları zorluyordu. Çatışıyordu.
Dünya medyası TAKSİM'deydi.
AK PARTİ'nin karşılaştığı ilk şaşkınlık, ilk panik, ilk korkuydu.
Sonra devam edildi. Tasfiye için düğmeye basan el sahadaydı.
17/25 Aralık operasyonları geldi. Kriminal sos katılmış pek çok olay yaşandı. 15 Temmuz'a kadar gidildi. Her saldırıdan sonra içeride TASFİYELER oldu. Kaçınılmazdı! 2013 bizi sarsarken MISIR'da tarihi gelişmeler yaşanıyordu. Mısır'ı Türkiye'ye bağlayan MURSİ, General SİSİ'nin daha doğrusu ABD'nin isteğiyle indiriliyordu.
Doğal olarak manşetlere MÜSLÜMAN KARDEŞLER çıkıyordu. Eski kavga yeni isimlerle devam ediyordu. Sisi kazanıyor, iktidara el koyuyordu.
Müslüman Kardeşler kaybedendi.
Önemliydi. Aynı zaman diliminde DARBEYE çatışmaya gerek kalmadan KATAR'da BABA yerini oğluna bırakıyordu. 61 yaşındaki Emir Şeyh Hamad bin Halife El Sani, televizyonda, genç kuşakların yönetime geçme zamanının geldiğini söylüyordu.
El Sani'nin şeker ve böbrek hastası olduğu belirtiliyor, sağlık sebepleri öne çıkartılıyordu. 33 yaşındaki yeni Emir Şeyh Tamim bin Hamad El Sani koltuğa oturuyordu. Mısır-KATARTÜRKİYE arasında yani Mursi-Erdoğan-El Sani arasında doğal bir kardeşlik, dostluk hattı oluşuyordu. BU tabloya itiraz edenler hem Türkiye'de hem Mısır'da basınç uyguluyordu.
Kahire'de başarıyorlar yönetimi alıyorlardı. Mursi hayatını kaybederken MÜSLÜMAN KARDEŞLER de büyük mevzileri boşaltmak zorunda kalıyorlardı.
Ortadoğu gerçekten İNGİLİZLER'den sorulurdu.
Akıl ve tecrübe onlardaydı.
ABD de en büyük rakibinin İSLAM içindeki rolünü biçmek dolayısıyla KÜRESEL etkisini azaltmak niyetindeydi.
HAMAS'ın ve MÜSLÜMAN KARDEŞLERİN "ÖTEKİ" olması ve "TERÖR ÖRGÜTÜ" olarak ilan edilmesinin altında yatan gerçek buydu. Enerji ve ORTADOĞU söz konusu oldu mu kimse dışarıda kalmazdı! Katar dengeyi gözetse de Londra'ya çok yakındı. İSTİHBARAT dünyasının dillendirdiği gibi HAMAS'ın arkasında da İNGİLİZ İSTİHBARATI vardır.
Belli bir noktadan sonra yapıya sızmışlardır. Zaten iddialı her oluşumun içinde YABANCI İSTİHBARAT bulunmaktadır.
Aynı koşullar HİZBULLAH için de söylenmektedir. Bazen küçük devletlerin etkisi karşısında şaşırırız ya! Bunun nedeni arkadaki BÜYÜK'tür. KATAR'da yönetim değişince KÖRFEZ daha doğrusu ABD'nin etki alanındaki ülkeler ayağa kalktı.
MÜSLÜMANLAR AYRIŞTI!
2017, ayrılan yolların yılıydı!
İHVAN ile Müslüman Kardeşler ile HAMAS ile kavgayı SUUDİ ARABİSTAN yapıyordu.
ABD arkadaydı! Mesela Suudi Arabistan medyası yani DEVLETİ, KATAR'ı "Müslüman Kardeşler, Daesh (IŞİD) ve El Kaide dahil bölgedeki istikrarı bozmak isteyen farklı terörist ve mezhepçi gruplara sahip çıkmakla" suçladı. Suudiler, KATAR'ı İRAN'ın yönettiği gruplara sınırsız destek vermekle itham ederken bir de "Yemen'deki Husiler'e yardım DOHA'dan" manşetleri attırıyorlardı... ARAP BAHARI ile başlayan parçalanma 2017'ye gelindiğinde en üst seviyeye çıkıyordu. KÖRFEZ, KATAR'ın da İHVAN'ın da Türkiye'nin de karşısındaydı. NET! Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin desteklediği General Halife Hafter bile, Katar'ı "terörist gruplara" destek olmakla suçluyordu.
Yani KARŞIDA olduğunuz zaman sahadaki politikaların dışında aksiyon aldığınız zaman TERÖRLE yan yana getiriliyordunuz!
Bu Ortadoğu'da çıplak gözle görülecek kadar netti.
KÜRESEL KURGULARIN hayata geçirilmesi talebi İKİ EKOL'ü İKİ ODAK'ı, iki İTTİFAK'ı karşı karşıya getiriyordu. DARBELER, finansal operasyonlar, terör karşıdaki ülkelerin yerini, koordinatını değiştirmek için kullanılan organizasyonlardı.
YPG/PKK gibi... SİSİ'nin izlediği yol gibi... Mısır'da konum değişikliği çok zor olmadı.
Ancak Türkiye'de BAŞKAN ERDOĞAN'ın direnci, arzusu, azmi bunu engelledi. Peki bu geçti mi bitti mi? Elbette hayır... Biter mi geçer mi!
Anayasa Mahkemesi'nin aldığı son CAN ATALAY kararı, hukuki çerçevenin dışında baktığımda AB ile BATI ile uyumlu bir görüşün tezahürüydü.
Osman Kavala ve diğer tutuklular için yükselen sesler de BATI değerleri üzerinden geliyordu.
Bunu genleştirdiğinizde alttaki gizli metinde Mursi ve Erdoğan'a karşı siyasi yelpazenin tanımını görürdünüz. Bu KARŞI olma hali şu an eskiye göre daha canlı... 2013'te ABD'de başlayan KIRILMA, 2024'e kadar kendini attı. İSRAİL üzerinden başlatılan "YOK ETME" operasyonu, sadece HAMAS ve HİZBULLAH'ı kapsamıyordu!
Londra-Pekin'in kurmak istediği DÜNYAYA da Türkiye'ye de Katar'a da bir mesaj yumağı taşımaktaydı. Bu KÜRESEL DENGENİN içeride karşılığı olursa yani ABD'ye BATI'ya yakın siyasi hareketler öne çıkarsa siyaset "ÇETİN" bir hal alacak, olmazsa EKONOMİKTERÖR gibi tanıdık kartlarla gelmeye devam edeceklerdi.
KÜRESEL bir SAVAŞIN ortasındaydık. Türkiye duruş itibariyle ABD ve BATI'nın karşısında pozisyon alıyor kendi yolunu inşa etmek istiyordu. Bu karşı tarafın kurgusunun imha edilmesi demekti. Çünkü düğüm BÖLGEDE çözülecekti! Irak'ta da Suriye'de de AKDENİZ'de de tansiyon yükselecekti. Haniye'yi tasfiye ederek aslında HAMAS'a destek veren, ORTADOĞU'da GLOBAL GATEWAY'i bitirme gücüne sahip arkadaki OYUNCULARA mektup yollanıyordu... Bir hareketin lideri hedef alınıyorsa o kompozisyonun kapanması isteniyordur...
Haniye'nin bedeni üzerinden KÜRESEL İDDİA PEŞİNDE
KOŞAN EKOL'e gözdağı veriliyordu. Kararlı olduklarını gösteriyorlardı. Mesele Türkiye'nin ne yapacağı, nasıl adım atacağıydı... Pozisyonunu koruyup BATI BLOK'unun oyunlarını bozabilirdi. Zorluk çıkartabilirdi.
Konum değiştirip senaryonun baştan yazılmasını talep edebilirdi.
Bakalım ne olacak... Üçüncü şık yok gibi...