HAMAS, 7 Ekim'de İsrail'in hiç ummadığı hiç beklemediği bir anda geldi.
Çok sayıda insan hayatını kaybetti. Askeri imkanlar olarak HAMAS'ın İSRAİL ile yan yana getirilmesi mümkün değildi. Buna rağmen HAMAS vuruyor, İSRAİL'i sahaya çekiyordu.
Netanyahu gibi bir kasap da acımasızca saldırıyor ve 40 binden fazla çocuk ve kadının ölümüne yol açıyordu. Küresel çapta belki de ilk kez HAMAS-FİLİSTİN-GAZZE manşetlere geliyor gündeme oturuyordu.
ABD'deki üniversitelerde bile protestolar alıp başını gidiyordu. İsrail sert şekilde kınanıyor "Netanyahu hesap ver" sloganları atılıyordu.
ORANTISIZ iki gücün karşılamasında HAMAS'ın elde edebileceği tek şey DESTEK'ti! O da bir ölçüde yerine geliyordu. Diğer yandan İsrail, ABD'nin isteğiyle HAMAS'a karşı acımasızca saldırıyor önüne geleni yok ediyordu.
Defalarca yazdığım gibi GİZLİ KOD'larda KARŞI KARŞIYA GELEN imparatorluk kavgasını bitiremeyen İKİ GÜÇTÜ!
ABD ile İngiltere...
HAMAS'a yönelik İsrail saldırılarından sonra ihtiyacı olmadığı halde ABD koca bir DONANMAYI AKDENİZ'e yolladı. Güney Kıbrıs zaten ÜS görevi yürütüyordu. Bu hamle HAMAS'a destek verme ihtimali bulunan ülkelere gözdağı niteliğindeydi.
Net olarak ortada İSRAİL'i jandarma olarak kullanan bir yapı vardı. Çok kişinin sandığı gibi İSRAİL ABD'yi yönetiyor değildi. İsrail ile ARAPLAR arasındaki savaş yeni algoritmalarla İsrail ile HAMAS ve HİZBULLAH paydasına sıkıştırıldı. ARAPLAR da hem HAMAS'a hem HİZBULLAH'a mesafeli duruyor, terör örgütü muamelesi yapıyordu.
Bunu da kazıdığınız zaman KÜRESEL mücadelenin taraflarını görüyordunuz.
OYUNCU sayısı artsa da KAMPLAR değişmiyordu.
İran'da HUMEYNİ, FRANSIZ istihbaratının desteğiyle gelince, DEVRİM yapınca ortaya eskisinin tam aksi bir yapı ortaya çıkıyordu.
Rejimin ana motivasyonu ABD KARŞITLIĞIYDI.
İşte tam bu evrede de HİZBULLAH kuruluyordu.
Resmi kaynaklara baktığınızda hemen hemen her yerde İRAN'ın kurdurduğu yazılıdır.
Öyle söylenir. Ben bunun böyle olabileceğine pek ihtimal verenlerden değilim.
İRAN'ın ABD'yi tek başına karşısına alması akılla izah edilecek bir durum değildi.
Belki şimdi çok kişi hatırlamayacaktır ancak TARAFLARI net olarak gösteren olaylar yaşanıyordu!
1980'lerin başında HİZBULLAH, ABD Büyükelçiliklerini ve Deniz piyadelerini hedef alıyordu.
Çok da zayiat verdiriyordu.
İSRAİL ileri gidiyor, LÜBNAN'a müdahale ediyor HİZBULLAH da vuruyordu.
Hatırlayın 2020'de Lübnan'da büyük patlama yaşanmıştı.
Beyrut'ta limanda tutulan 2 bin 750 tonluk amonyum nitrat infilak etmiş, ATOM BOMBASI görüntüleri yaşanmıştı. Patlamada en az 200 kişi hayatını kaybetmişti.
Olayın duyulmasından hemen sonra MACRON oraya koşmuştu. İlk giden isimdi!
Neyse...
Hizbullah 1985'te yayımladığı bir "açık mektup" ile kuruluşunu resmi olarak duyuruyordu.
ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, İslam'ın "ana düşmanları" olarak tanımlanıyordu. İsrail'in de YOK EDİLMESİ gerektiği vurgulanıyordu. Herkes ABD ile SOVYETLER'i DÜŞMAN zannederken Hizbullah bunu deşifre ediyordu.
Haliyle arkasında İRAN olamazdı.
Akla aykırıydı.
İran'ın hem ABD ile hem Ruslar'la (Sovyetler) çatışması baş etmesi mümkün değildi. Bu iki güç de bunu biliyordu.
Bu durum bu denge IRAK-SURİYE için de geçerliydi. Washington bölgedeki AVRUPALI güçleri tasfiye etmek istiyor mücadeleyi İSRAİL üzerinden tırmandırıyordu.
Netanyahu alkış aldığı ABD'de zaten bunu açıkça söylüyordu. Tam bu iklimde Çin, HAMAS ile EL FETİH'i bir araya getiriyordu.
Çözümün DOĞU'da olduğu vurgusunu öne çıkartıyordu.
Çin'in İNGİLTERE ile olan ilişkisi ise SIR değildi. Bir önceki başkan TRUMP askerlerini çekmek için adım atarken bir el devreye giriyor ve ORTA DOĞU'yu karıştırıyordu. ABD'nin bölgeden çekilmesinin önüne geçmek ister gibi hamleler peş peşe geliyordu. Askeri kabiliyetini ÇİN'e göre formatlayan ABD dilediği rotayı bulmakta zorlanıyordu.
20'den fazla müttefikiyle ÇİN'in etrafında tatbikat yapan PENTAGON yine de ORTA DOĞU'ya veda edemiyordu. IRAK'a iki kez girseler de istedikleri kurguyu hayata geçiremiyorlardı.
Türkiye'nin tutumu da burada kilit önemdeydi.
Tansiyon bir türlü düşmezken İsrail'in Lübnan sınırında yer alan ve işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri'ne roketli saldırı gerçekleştirildi. 12 çocuk hayatını kaybetti. Saldırının Netanyahu'nun ABD'de alkışlarla karşılandığı sırada olması anlamlıydı! Olay üzerine tansiyon bir kez daha fırladı. Ortalık karıştı.
Netanyahu geri dönme kararı aldı. Savaş hazırlıkları başladı. Manşetler de buna uzak kalmadı. İşin ilginç yanı, HİZBULLAH AÇIKLAMA YAPIYOR ve "BİZ VURMADIK. BİZİ SUÇLAMAYIN" diyordu.
ABD de İngiltere de Fransa da yani herkes birinci ağızdan "Gerilimi tırmandırmayın" çağrısını eksik etmiyordu. Bir akıl, ABD-İSRAİL ittifakına rağmen bu gücü burada tutmak istiyordu. DOĞU'ya yönelmesinin önüne geçmek en azından erteletmek istiyorlardı. HİZBULLAH olayı büyür mü bilenmez ancak büyürse bölge yanar.
Kimsenin bilemeyeceği noktaya gider. GÖLGE SAVAŞLARININ boyunun uzadığı bölgede dikkatli olmak şart. ABD ile hesaplaşmak duygusu herkesi işin içine çekebilir. Bu ihtimal az değil.
Operasyonlara açık bir alanda karışıklığın tonu da ritmi de değişebilir. NET!
Bu saatten sonra kapımızı çalan ele değil çaldıran akla bakmalıyız... Kendi aralarındaki mücadele çok büyük olduğu için plandaki ufak değişiklikle herkesi ateşe itebilirler...
Ortada kalbimizi parçalayan pek çok görüntü olsa da arka plandaki KURGUYA kafa yormalıyız. Bölge, dünya ekonomisi için de dünya siyaseti için de satrançtaki en değerli taş!
Olayların her aşamasında özenli analiz gerektiren bir evredeyiz...