UZAKTAN bakmaya çalışın.
2002'den bu yana gelin.
İçerideki operasyonları, fişlemeleri, takipleri, dinlemeleri, suikastları, ittifakları, istifaları, İstanbul sermayesini, örgütleri, gidenleri, gelenleri karşı çıkanları destek verenleri düşünün... Erdoğan, AK PARTİ ile iktidara geldiğinde en büyük rakip aslında kendi partisinin içindeydi.
TEZKERE oylaması bunu ortaya koyan ilk önemli sınavdı.
Abdullah Bey ve çok sayıda AK PARTİLİ vekil "HAYIR" oyu kullanıyordu. Daha sonra gelen muhtıralar, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, AK PARTİ'nin kapatılmasının istenmesi, operasyonlar ve kalkışmalar aslında hep var olan kavganın şiddetli bir biçimde ülke içinde kendini göstermesinden başka bir şey değildi.
Roller ve isimler farklılık gösterse de aynı kavga aynı mevziler aynı taraflar hala canlı ve diri. Ayrışmayı ve kavgayı KÜRT KARTI üzerinden atılacak adımlarda görme ihtimalimiz yüksek... KÜRESEL DENGEYİ temelinden sarsacak gelişmelerin hazırlığının etrafımızda yapılmasının doğal olarak büyük sonuçları olacaktı. Erdoğan MİT'in başına Hakan Fidan'ı getirince olaylara bakış ve duruş değişiyordu. İçeride kendi insanına yoğunlaşan İSTİHBARAT anlayışı, büyük oranda dışarıya kayıyordu. Olması gereken parametrelere gelip oturuyordu.
Bu alışılmayan adım karşısında DIŞARISI elinin altındaki tüm tuşlara basarak ANKARA'yı zora sokuyordu. Tüm olup bitenler bize Türkiye'nin bölgede oyuncu olmak istediğini anlatıyordu. İtirazları da... Sınırlarının dışarısına kafasını çıkarmayan DEVLET, hızla silinip gidiyor iddialı ve PAY almak isteyen hırslı azimli bir bakış öne çıkıyordu.
Gördüğüm kadarıyla yeni ve kararlı adımların atılması için de YEREL SEÇİM sonuçları bekleniyordu... Özellikle İstanbul...
Türkiye genellikle kendine yapılan operasyonları deşifre etmekte sıkıntı yaşadı. Oysa gelen tüm adımlar, BÜYÜK GÜÇLERİN izlerini taşıyan odaklar ya da taşeronlara aitti. Dünya hızla değişiyor ve bunu yakalamak gibi bir zorunluluk vardı. "Kim nerede olacak?" sorusuna cevap vermenin yanında "BİZ NEREDE OLMALIYIZ?"ın cevabı çok daha değerliydi.
Türkiye yaklaşık 40 yıldır BÖLGESEL GÜÇ OLMAK İSTESE DE KUMPASLARLA TUZAKLARLA DARBELERLE OPERASYONLARLA karşılaşan bir güçtü.
Başkan Erdoğan, yerel seçimlerden beklediği başarıyı elde ederse bence YENİ ANAYASA için gaza basacaktı. Gerçekten ANAYASA AK PARTİ için en büyük VAAT ve PROJE anlamına gelmekteydi. İnsanların mutlu mesut kardeşçe demokratik bir biçimde bir arada yaşaması için çoğulcu ANAYASA şarttı. Türkiye şimdiye kadar bunu beceremedi.
ANAYASA darbelerle olağanüstü şartlarda masaya geldi. Normal hayat akışında konuşulmadı.
HEP DEVLET merkezdeydi.
İnsan ikinci planda. Özgürlükleri besleyen sivil inisiyatifi öne çıkaran bir ANAYASA kesinlikle gündeme gelecekti.
Bir de bunun bölgeye bakan tarafı olacaktı olmalıydı. Bölge değişirken ıskalamak olmazdı.
Ancak o kadar kolay değildi!
Özellikle AVRUPALI güçler ve içerideki uzantıları buna şiddetle karşı çıkacaktır.
Zaten uzun zamandır işaretler yollanmakta. Ülkenin üzerindeki elbisenin değişmesi çok etkili odaklar tarafından istenmez.
Bu iş dünyasından devletin içine sarkan etkili mekanizmalara kadar uzanmaktadır. Körfez'den Irak'a oradan Türkiye'ye ve AVRUPA'ya kadar ulaşacak olan KALKINMA YOLU PROJESİ, yeni ANAYASA isteyeceği gibi bölgedeki terör unsurlarının temizlenmesini de talep edecektir. Bu ekonomik şartların tamamen değişimini getireceği gibi siyasi kalıpların çöpe gitmesine yol açacaktır.
DOST ve DÜŞMAN tanımı da tamamıyla baştan yazılacaktır.
KİRLİ SAVAŞI vekalet üzerinden yıllardır götürenlerin isteyeceği bir adım değildi bu! Aylardır, yıllardır yazdığım gibi temelde buralarda KAVGA eden ABD ile AB'ydi.
Afrika'da Fransa'yı zora düşüren kimdi? Rusya neden TAHIL dağıtarak oralardaki insanların kalbine giden yolu yeni keşfediyordu? Türkiye virajı alıyor, BAE'den Mısır'a kadar uzanan politikalarını gözden geçiriyordu.
ABD ile sorunların üzerine giderken, Çin'le ilişkilerde biraz mesafe göze batıyordu.
Pekin yönetimi mevzi kazanmak için HAMAS ve İSRAİL arasındaki gerilimi bitirmek istediğini söylese de gücü yetmiyordu!
Bölgedeki gelişmelere DEM ve KANDİL üzerinden bakıyorum.
DEM Eş Başkanı ERBİL-BAĞDAT- WASHİNGTON arasındaki diplomasi trafiğine kesinlikle karşı çıkıyordu.
Bölgenin temizlenip zenginliğin gelmesi için yapılması gerekenleri SAVAŞ HAZIRLIĞI olarak tanımlıyordu. Kandil'den de buna benzer açıklamalar geliyordu.
Hapishanedeki Demirtaş ve Leyla Zana gibi isimler ise ERDOĞAN'ın gücüne vurgu yaparak yeni adımların atılabileceğini söylüyordu.
Kabaca DEM-KANDİL hattında AVRUPA kendi içinde çatışma halindeydi. İngiltere'yi de tartışmaların içinde görmek durumundaydık. Özellikle "PKK içindeki SOL KLİĞİN İRAN ÜZERİNDEN ETKİSİ..." diye başlayan cümlelere hiç takılmayın!
Türkiye'de SOL yüzde 100 AVRUPA ORİJİNLİDİR. Tek motivasyonları ABD karşıtlığıdır.
SOL'cularda aranan, istenen ve beklenen özellik budur! Oysa AVRUPA da İNGİLTERE de EMPERYAL bir eksendi! Hiç söz edilmezdi. Medya ve İŞ DÜNYASI buna izin vermezdi. Devletin derinliklerine uzanan yapılar da...
Türkiye bölgeyi değiştirecekse ANAYASA ile buna start vermek durumundaydı. Ve kesinlikle buna karşı çıkacak odaklar güçler sahne alacaktı.
Biz bilmesek de bu hamlenin KÜRESEL SONUÇLAR doğuracağını bilenler karşı atağa geçmek isteyecekti. KALKINMA YOLU PROJESİ Türkiye kadar bölgenin insanlarını da Kürtler'i de yukarıya çekecekti. Zenginlik refah ve huzur getirecekti. Bakalım PKK'ya yardım etmekten geri durmayanlar demir yollarını oto yoları boru hatlarını ticareti parayı zenginliği ufukta görünce nasıl davranacaklardı!
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılmak üzere New York'a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sheraton New York Times Square Hotel'de düzenlenen Concordia Zirvesi kapsamında KALKINMA YOLU PROJESİ ile ilgili bir soruya şöyle cevap veriyordu: Atacağımız böyle bir adımla yeni bir dünyayı inşa etme fırsatını bulacağız. Körfez ülkelerinin çok kararlı olduğunu gördük. Biz de kararlıyız. ABD de..." Türkiye attığı adımlarla EKSEN tercihi yapıyordu. Karşıya aldıkları ortadaydı. Türkiye her durumda kazanan taraf olacaktı. Umalım ki zaman kaybettirmesinler. DEMCHP ittifakına, KANDİL'e, Demirtaş'ın çıkışına, Başak Demirtaş'ın adaylığının geri çekilmesine, DEM EŞ Başkanı'nın tepkisine, Kuzey Irak'a yapılan ve yapılacak operasyonlara aynı koordinattan bakmak gerekiyordu.
Türkiye'nin bölgede çok büyük olmasını isteyenlerle istemeyenler bir şekilde karşı karşıya gelecekti.
Bütün gelişmeler bu ortak paydanın altında yaşanacaktı.
BENCE...