GÜNLERDIR bölgenin değişeceğini KÜRT KARTI'nın tekrar masaya geleceğini, ısıtılacağını, konu Türkiye'yi doğrudan ilgilendirse de BATI İTTİFAKININ kendi içindeki asıl çatışmayı gözden kaçırmamamız gerektiğini aktarmaya gayret ediyorum.
Yine Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş'ın adaylığı üzerinden İSTANBUL'a müdahil olmasını hem CHP hem DEM hem bölge üzerinde okunması gereken mesajları içerdiğini ifade etmeye çalışıyorum... Ve KÜRESEL ÇAPTA mücadele edenlerin burada kendilerini göstermek isteyeceklerini de ekliyordum...
Dün böyle oldu.
İstanbul Çağlayan Adliyesi C Kapısı önündeki güvenlik noktasına silahlı saldırı düzenlendi. Biri erkek 2 saldırgan öldürüldü. 3'ü polis memuru 7 kişi yaralandı. Yaralılardan Dilfıraz Karataş kurtarılamadı.
E.Y. ve P.B. adlı saldırganların DHKP/C'ye üye oldukları tespit edildi. Resmi açıklama böyleydi...
O zaman ÖRGÜT üzerinden İstanbul seçimlerine, bölgeye, küresel bilek güreşine bakmak gerekiyordu. Öncelikle TERÖR ÖRGÜTLERİNE ya da ellerinde taşıdıkları tabelaya değil de arka plandaki GİZLİ SERVİS'e odaklanmak şarttı.
Özdemir Sabancı suikastı, Gazi Mahallesi olayları, F Tipi cezaevlerine karşı ölüm oruçları ve Çağlayan Adliyesi'nde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın rehin alındıktan sonra şehit edilmesi dahil birçok olayda DHKP-C imzası vardı.
Akılda kalan diğer önemli nokta da ABD KONSOLUKLARINA yaptıkları eylemlerdi. Ankara'daki BÜYÜKELÇİLİK binası da hedef alınmıştı. Bu verilerden hareketle bu ÖRGÜTÜN arasında AVRUPALI İSTİHBARAT gücünün bulunduğunu anlamak zor değildi. Eylemleri düzenleyen bazı isimlerin AVRUPA'dan Türkiye'ye geldiği hatta döndüğü SIR da değildi...
Türkiye'nin ABD ile İSVEÇ'in üyeliği konusunda anlaşması, F-16 ve F-35'ler için mesafe alınması, ekonomik ve siyasi rotada yakınlaşma yaşanması binlerce kez yazdığım gibi öncelikle AVRUPA ile İNGİLTERE'yi rahatsız etmektedir. Ki bu da son derece doğaldır. Türkiye uzun zamandır atacağı her kritik adımda bu güçlerin gölgesi altında kalmıştır. Hem Galip Ensarioğlu'nun "Demirtaş çözüm sürecinde uluslararası güçlerin telkinlerini dinledi. Masayı dağıttı" sözünü hem de Leyla Zana'nın "Erdoğan'sız ÇÖZÜM istediler" sözlerini paylaştım. Erdoğan'ı tasfiye etmek isteyenler de AK PARTİ içindeki isimlerdi.
Yabancı değillerdi yani.
Siyaset böyle bir yapıydı. Yan yana durmak her konuda müttefik olduğunuz anlamına gelmiyordu. Hiç konuşulmadı, ancak AK PARTİ içindeki bazı önemli figürlerin ışık hızıyla silinip gitmesinin arkasında yatan gerçek buydu! Yani hem Erdoğan'ın yanındakiler hem de karşı kampta bulunanlar kendisinin tasfiyesi için uğraşıyordu. Mesele, Başkan Erdoğan'ın kişiliği ile ilgili değildi. Mesele kişisel de değildi.
BÖLGESEL değişim için kendi aralarında KAPIŞAN BÜYÜK GÜÇLERİN İÇERİDEKİ
ODAKLARI ETKİLEME ve YÖNLENDİRME becerisiydi!
İstedikleri sonuca ulaşmak için!
İstanbul seçimleri de bu BÜYÜK SAVAŞIN izlerini taşıyacaktı. Başak Demirtaş'ın ADAYLIK TALEBİ işaret fişeğiydi. DEM içinde bile kendisine karşı olanlar vardı. Eşini CUMHURBAŞKANI ADAYI olarak görmek istemeyenler, hala sahnedeydi. Mesele sadece İstanbul'la ilgili, sınırlı bir çerçeveden görülemezdi!
BÖLGENİN
KADERİNİ de bünyesinde barındırıyordu.
Medyanın aldığı tavırla tüm TERÖR OLAYLARINI,
SALDIRILARI örgütün adı verilerek gerekli bilgiler paylaşılarak birkaç dakikada çözeriz! Hep böyle oldu. "PKK" der "DHKP-C" der geçeriz. Ya da "AŞIRI SAĞCI" bir örgütün üzerinden gider noktayı koyarız.
Siyasi hedefler hiç konuşulmaz!
"Peki hangi GİZLİ SERVİS bu eylemi yaptırdı? Amaçları neydi? Neden Türkiye'yi hedefe koyuyorlardı?" sorularına cevap aramazdık!
DHKP-C, eylemleri hatırlanan bir örgüttü. Türkiye'de tehdit olacak siyasi sonuçlar elde edecek tabanı yok. Kitlesi yok. Doğru mu? Kesinlikle. Buradan bakınca bile SALDIRININ örgüte bir getirisi de bulunmamakta. Ancak işin arka planını doğru seyahat ettiğinizde AVRUPA MENŞEİLİ örgütün, ABD KARŞITI olduğu ortadaydı. Eylemlerinden bile bunu anlamak mümkündü.
7 Ekim HAMAS saldırısıyla başlayan türbülans sürüyor ve bölge KÜRTLER'i de içine alacak değişmelere gebe hale geliyordu. Bu evrede belki de en sıkıntılı dönemde Türkiye ABD'yi dinliyor ve mesafe alınıyordu. Yakınlaşma işaretleri çoğalıyordu. Tüm bunlar bazı odakların KÜRESEL ÇAPTA rahatsız olmasına yol açardı.
Tecrübeyle biliyoruz bunu.
GOOGLE'a girip baksanız bile IRAK'a, Kuzey IRAK'a gidip gelenleri görebilirsiniz! Hem yerli hem yabancı büyük bir trafik var. NORMALİN ötesinde bir yoğunluk yaşanmakta.
Dün de yazdığım gibi İRAN'ı öne süren bir akıl, son dönemde ABD ÜSLERİNE ARALIKSIZ saldırı düzenlemekte. DRONE'lar sınırımızın hemen aşağısında hiç durmadan eylem yapıyor!
Irak ve Suriye'deki ABD üslerine yapılan saldırıların içeri taşınma biçimini dün ÇAĞLAYAN'da görüyorduk. Şu an için bilmediğimiz bir takım muhtemel gelişmelere hem sınırımızın aşağısında hem de içeride TEPKİ veriliyordu. Konu terör örgütünün isminden çok ötede bir şeydi. Bölgede atılacak adımlara karşı bir mesajdı. Avrupa'nın ya da İngiltere'nin onaylamadığı gelişmelere bir itirazdı bu... İKİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra bölgenin sınırlarını çizip kaderini belirleyenler ise bunlardı... Yani şimdi itiraz edenler...
Saldırıyı gerçekleştirmesi için DHKP-C'ye görevi veren GİZLİ SERVİS, HUKUK üzerinden ADALET sistemi üzerinden ANKARA'ya mesajını yollamayı da ihmal etmiyordu. Umarım yanılırım ancak seçimlere kadar TERÖRE HAVALE edilen mesajları daha fazla görme ihtimalimiz hiç az değildi...
Türkiye İKİ EKSENDEN birine yanaştığı an karşıdaki dişini gösteriyordu. Böyleydi hep. Şimdi yine Türkiye'nin atacağı adımları sınırlamak isteyenlerin sahne aldığı bir virajdayız. Aşılır geçilir. Sorun değil. Fakat TERÖRÜ, ATILAN ADIMLARI ve AKTÖRLERİ yine de bilelim... Bence...
NOT: Kaç yıl önceki haber hatırlamıyorum bile... Önemli ve ilginçti! İngiliz Evening Standard gazetesinde yer alan habere göre Ulusal Piyango Fonu'ndan "Tiyatro kursu açmak" için talep edilen 10 bin sterlinin terör örgütü DHKP-C'ye aktarıldığı belirtiliyordu...