BİR ülkenin gidişatı, rotası, yönü, arkasına aldığı rüzgar, haliyle gelecekte ne beklediğini ortaya koyar.
Nasıl bir ufka koştuğunu anlamaya yardım eder.
Bunu anlama yerine iç çekişmelere kısır tartışmalara girildiğinde asıl görülmesi gereken görülemez olur. İdeolojiler üzerinden anlık tansiyonlar üzerinden iç politikaya malzeme yapılan konu başlıkları üzerinden gidilemez.
Alınacak yol yoktur.
Peki Türkiye?
Yakın tarihe ve isimlere girmek istemem. Herkes inandığı doğruları yaptı son tahlilde. Ancak ufku olan ve geleceği okuyup ön alan karakter sayısı ya hiç yoktu ya çok azdı. Çekilen sıkıntıların arkasında yatan gerçek buydu sanki! Bir de tüm siyasi hareketler aynı yöne kürek çekemedi. Çekilmesine izin verilmedi.
Açalım...
Dünya üzerinde üç ana eksen vardır! GİZLİ-AÇIK rekabet içindedir. ABDİNGİLTERE- AB... Özellikle Almanya ile Fransa... Bu üç eksen, Türkiye'de üç ayrı planla yaşar! Ekonomiden savunma sanayi'ne siyasetten istihbarata kadar hepsi farklı amaçlar için güç biriktirir adım atar. Aralarındaki rekabetin en fazla görüldüğü merkezlerden biri bu topraklardır.
Koalisyonların gizli amacı bu eğilimleri bünyesinde toplamasıdır. Açıklanmaz söylenmez ama böyledir.
Osmanlı ile İngiltere'nin derin ve karmaşık ilişkileri cumhuriyete devir olmuştur.
Londra büyük akıldır. Net.
İkinci Dünya Savaşı ile büyüyen ve süper güç tanımını elde eden ABD de buralara gelmiş İngiltere'nin gücünün bir kısmına el koymuştur.
AVRUPA gerileyen oyuncu gibi görünse de her şartta sahnede olmayı başarmıştır.
Peki şu soru akla gelmez mi?
"İYİ DE HEPSİ NATO'DA HEPSİ İTTİFAK İÇİNDE DEĞİL Mİ?"
Doğru soru budur!
Bilmesek de ittifak içinde olmak aynı yöne gittikleri anlamına gelmez. Türkiye ve terörü düşünün! NATO üyesi olan çok ülke perde gerisinde TÜRKİYE ALEYHİNE işlere imza atıyordu! Doğru mu? Kesinlikle... NATO ya da benzeri oluşumlarda hakim olan anlayış şuydu: DÜŞMANINI YANINDA TAŞI...
Hızlanalım...
AK PARTİ iktidara geldiğinde geçmiş zamanlarda da yazdığım çok önemli saldırılar gerçekleşti. Bunlar Türkiye'nin geleceği ile ilgiliydi.
Medyadaki yorumların boyu ARPA TANESİNİ geçmediği için kimse olan biteni anlamıyor ve anlatamıyordu.
15 ve 20 Kasım 2003'te İSTANBUL dört ayrı noktada sallanıyordu. Saldırılar da özenle seçilen noktalardı.
Patlayıcı yüklü kamyonlar önce Şişli'deki BET İSRAEL SİNAGOGU birkaç dakika sonra da Beyoğlu'ndaki Neve Şalom Sinagogu önünde infilak ediyordu. Ajanslar haberleri geçerken akla ilk gelen YAHUDİ CEMAATİ ve KÜRESEL ÇAPTA ONLARLA bir hesaplaşma fikriydi. İstanbul bu şoku atlatamadan 5 gün sonra bu kez bambaşka adresler saldırıya uğruyordu. Bu kez bombaların gittiği adres Birleşik Krallık İstanbul Konsolosluğu ile HSBC binası oluyordu. Yani İNGİLTERE doğrudan hedef alınıyordu.
Saldırılarda 60'a yakın insan hayatını kaybediyor İstanbul savaş görüntülerini aratmayan sahnelere ev sahipliği yapıyor ve 750 kişi de yaralanıyordu.
İsteseniz ilk saldırıları bir grupta ikinci saldırıları ise diğer grupta değerlendirin. Fark etmez. Çıplak gözle görülen bir gücün İNGİLTERE'nin Türkiye ve İSTANBUL'daki ağırlığını hedef aldığıydı. Yine aklıma ilk gelen yorum, "ABD, İNGİLTERE'NİN TÜRKİYE'-DEKİ GÜCÜNE SALDIRIYOR" oluyordu.
Oysa bütün dünya medyası gibi yerli medya da EL KAİDE diyordu. İsmini bilemediğimiz adamların fotoğraflarını ekrana getiriyor ve kafa karıştırıyordu.
İngiltere'yi hedef alabilmek için örgütlerin, terörün dışında başka güç olmalıydı.
Öyleydi de... Bu saldırılar 17-25 Aralık operasyonlarına, oradan da 15 Temmuz'a giden yolları inşa etti. İKİ BÜYÜK GÜÇ VE AKIL
TÜRKİYE'DE TÜRKİYE İÇİN ÇATIŞIYORDU. Olan buydu.
Arap Baharı-Gezi Eylemleri-Magrip'te esen fırtına- Suriye'nin karışması- Irak'ta olanlar- Katar'da yönetimin değişmesi- AK PARTİ içinde tasfiyelerin başlaması- Akdeniz'deki gerginlikler-Ermenistan meselesinin kaşınması gibi pek çok gelişme oldu.
BREXIT de bunların içinde en kritik olan adımdı. Saflar netleşiyordu yani... Bu saldırılarla birlikte Türkiye içinde çok şey yaşanıyordu. İlk bakışta kendi iç kavgamız gibi algılanan aslında BÜYÜK İKİ GÜCÜN çekişmesiydi.
2003'te başlayıp 15 Temmuz'a kadar gelen fırtına haliyle DEVLETİN yönünün değişmesine ya da net karar almasına neden oldu. Kalkışmadan hemen sonra ilk gelen yabancı konuk İngiliz Bakan Alan DUNCAN olunca Ankara da gerekli yere gerekli mesajı veriyordu.
Tarihsel dostluk patlamalara saldırılara rağmen yine en tepeye yerleşiyor, Türkiye AVRUPA'ya veda eden İNGİLTERE ile yeni ufuklara yelken açıyordu. AB'nin yanı sıra en çok ABD de rahatsız oluyordu.
Rusya'nın Ukrayna'ya dalması AB'nin enerjide sarsılması, ABD'nin yine çok güçlenmesinin önünü açıyordu. İNGİLİZ AKLININ İPEK YOLU
PROJESİNE, şimdi birlikte BAHARAT YOLU ile cevap veriyorlardı. Bu yolun mimarı da Washington'du.
Türkiye şimdilik dışarıdaydı.
Tam da bu arada BAŞKAN ERDOĞAN New York'a gidiyor ve ilk konuğu ELON MUSK oluyordu.
Fabrika için Türkiye'ye gelme ihtimali vardı. Başkan Erdoğan'ın karşısında oturan ELON MUSK da olsa oradaki kurumsal kimlik PENTAGON'du. Kurulması istenen fabrika da ABD'nin Türkiye ile temasındaki tonu anlamamıza yetecekti...
TESLA'nın gelmesi ya da STARLİNK üzerinden ortak adım atılması doğrudan ABD DERİN DEVLETİNİN kalbinin devrede olduğuna işaret edecekti. Gelirlerse ABD ile Türkiye'nin yeni bir sayfa açtığını, Ankara'nın Londra ile olan ilişkilerini dengeye getirdiğini anlayacaktık.
Gelmezlerse Türkiye'nin İNGİLTERE ve bakiyesi ile uzun yolculuğunu sürdürdüğünü görecektik...
KÜRESEL ÇAPTAKİ OYUNCULARIN İLİŞKİLERİ BÖYLE OLURDU. Bize düşen de izlemekti... Bakalım...