ZAMAN zaman yazdım.
Durumun anlaşılması açısından büyük işaretti. ABD ve gizli ortağı Rusya öteden beri AVRUPA'nın (ABD'YE KARŞI BİRLEŞTİKLERİ İÇİN AB OLDULAR) enerjisini kontrol etmek istediler. ABD için yeryüzünde iki eksen vardı. İkisinin de takibi ve kontrol edilmesi gerekiyordu.
Bunlar ÇİN ile AFRİKA'ydı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve Sovyetler tarafından tutulan ve iki parçaya bölünen AVRUPA, oyunu anlamıştı.
Geçti artık. AVRUPA'nın soylu hanedanları gelecek için Çin'i yanlarına almalı, Rusya'yı bir şekilde ikna etmeli ve AFRİKA'ya hükmetmeliydi.
Üzerlerine şal gibi örtülen ABD ile başka türlü başa çıkma ihtimalleri yoktu. Bu SAVAŞ tüm hızıyla sürerken Erdoğan ve partisi iktidara geldi. Eski defterleri açmak istemiyorum ancak operasyonlar birbirini kovaladı. Hedef Erdoğan'dı.
Partisi değil. KÜRESEL ÇAPTA ÇATIŞMA sürerken sanki bu kavganın en şiddetli gölgesi Türkiye'ye düşüyordu. Her gün yeni bir gündemle uyanıyorduk.
Erdoğan'ın ilk türbülansı ABD'nin IRAK'a müdahalesiyle oldu.
İktidara yeni gelen bir parti KÜRESEL sonuçları olacak bir hadiseyi kucağında buluyordu.
ABD petrole ihtiyacı olduğu için değil, AVRUPA'nın enerji kartını bloke etmek için buralara geliyordu. Çünkü AVRUPA'nın içinden doğan ABD'de çok güçlü hale gelen ikinci bir EKOL vardı. Bu ABD'yi sinsice PARA ile finans ile eritiyordu. ABD de buna cevabı para ile içeride değil silah ile Irak'ta veriyordu.
Yani "ANAVATANINIZI BATIRIRIM" diyordu.
O tarihlerden sonra sivrilen öne çıkan ve başarıyla yürüyen tek isim Erdoğan'dı. Hem yerel ölçekte hem küresel ölçekte büyük alan kaplıyordu.
Erdoğan'ın içerideki gücü artıkça OPERASYONLAR peş peşe geliyordu. Erdoğan DEVLETİ tekrar ayağa kaldırmak istiyor, özellikle AVRUPALI güçler buna izin vermemek için sahada boy gösteriyordu.
Türkiye büyük bir ülkeydi.
Dün de bugün de yarın da böyle olacaktı. Ancak sıkıntılarımız da vardı. EKONOMİK olarak istenen durumda değildik.
Erdoğan öncesi durum gerçekten pek iç açıcı değildi... Daha açık yazalım... Türkiye ekonomik bağımsızlığı olan bir ülke değildi.
Olamadı. Bu hiç kimsenin konuşmadığı büyük operasyondu.
Ekonomimizi biçimlendirip SAVAŞAMAYAN TEPKİ GÖSTEREMEYEN HAKKINI ARAYAMAYAN ÜLKE haline getirdiler. Hatırlayın! Ya tekstil ya Turizm'den söz ederdik.
Burada rakamlar yükseldi mi manşetler atardık! Oysa bu iki sektörle bir ülkenin iddialı olması mümkün değildi. Tansiyon yükseldiği an ikisi de STOP ederdi. Savaşacak bir ülkeye kim gelirdi ki? Üzerimize geçirilen ekonomik elbise, savaşmaya iddialı olmaya uygun değildi.
Belki kimse konuşmuyor ancak Başkan Erdoğan'ın yaptığı en büyük hamle bunu kırmaktı.
Savunma sanayine gelip çok örnek verebilirim. Gerek yok.
Ancak Türkiye bu elbiseyi yırtıp atığı için son 15 yılda pek çok badire atlattı... Türkiye son yılarda kendisini olası bir SAVAŞA göre hazırlıyordu. Bu kimsenin dile getirmediği çok ama çok önemli bir gelişmeydi. Çünkü KÜRESEL ÇAPTA dalgalanmalar başlamıştı...
ABD ise buralara kadar geliyor verdiği CARİ AÇIK'ı kapatmanın yollarını arıyordu.
AVRUPA-JAPONYA-PETROL DOLARLA dengesini korusa da sonsuza kadar böyle gitmeyeceğini biliyordu. İlk öncelikleri, kesinlikle AVRUPA'yı kontrol etmek, KÜRESEL İDDİADAN vazgeçirmekti.
AB de hem İNGİLTERE ile olan tarihi yakınlığımız hem ABD'nin buradaki varlığından çekindiği için bir türlü bizi AB'ye almıyorlardı. Bizi dışarıda tutarak kendi planlarını hayata geçireceklerini sanıyorlardı. Bu nedenle Merkel yıllarca PUTİN'e oynadı. Ancak ABD geldi KUZEY AKIM'ı patlattı ne AB ne Rusya tek ses edemedi. Artık operasyon savaşa dönüşmüş ve gittikçe hız kazanıyordu. Bu dengede pek çok kişi anlamasa da TÜRKİYE'de hiç olmadığı kadar güçlü bir devlet yapısı kuruluyor ve SAVAŞTA mevzi kazılıyordu. Dün de yazdım!
BAYRAK TAŞIYANLAR olsa da AFRİKA'da ve Ukrayna üzerinde gölgesi olan güç ABD'den başkası değildi.
Rakipleri AB'ydi. Onları dağıttıkları zaman derinliği olan bir eksen kalmıyordu karşılarında.
Bunu bilerek adım atıyorlardı.
Bu nedenle PASİFİK kadar AFRİKA önemliydi. Bence...
Türkiye de burada yerini alıyor ve AB'nin güçlü olduğu yerlerde YUMUŞAK güçle bazen de bileğini gücüyle sahne alıyordu.
Paylaşım savaşında olduğunu gösteriyor BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'nda bizden giden topraklarda boy gösteriyordu.
Ankara'nın Paris-Berlin hattıyla yürümeyeceği aşikardı.
Washington artık rakip gördükleri eksenin finansal gücüne değil, doğrudan onlara ait olan varlıklarına yürüyordu! AFRİKA bunun sahneleneceği ilk adres olacaktı. Yani Ukrayna üzerinden AVRUPA'ya akan basınç yüklü bulutlar şimdi AFRİKA'dan da yola çıkıyordu. EN küçük detaya kadar düşünülen plan sahnedeki yerine alıyordu.
Bütün bu mücadele sürerken Türkiye çok bir felaket yaşıyor, DEPREMLE sarsılıyordu. Şu an net olarak bunun Türkiye'ye maliyeti bilinmiyor. 150 de 200 de 300 de diyeni duydum.
Yani milyarlarca dolarlık bir yıkım bizi buluyordu. Hesapta kitapta yoktu. Doğal olarak planlar da hesaplar da şaşıyordu.
Türkiye bu iklimde seçimlere gidiyor ve yine "ERDOĞAN" diyordu. "DEVLET OLMA İSTEĞİ" galip geliyordu.
Halk olan biteni görüyordu.
Seçimler bittikten sonra Erdoğan başka bir adım atıyor, değişimi gösteriyor ve çok etkili isimleri görevlere getiriyordu. Para da finans da silah da istihbarat da emin ellerdeydi. Yine de cevap bekleyen bir soru ortada duruyordu? Türkiye hangi eksenle yoluna devam edecekti?
Bu sorunun cevabı da DÜNYA BANKASI'ndan geliyordu...
Banka "Ekonomiyi istikrara kavuşturacak politikaların uygulanmasında Türkiye'ye eşlik etmeye kararlıyız..." açıklaması yapıyordu. "TCMB'nin uyguladığı para politikasının sıkılaştırılması, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın mali açığı azaltma tedbirlerinin doğru yönde atılan adımlar olduğuna inanıyoruz..." diyor ve "Devam etmekte olan 17 milyar dolarlık programımıza ek olarak, önümüzdeki üç yıl içinde Dünya Bankası Grubu Yönetim Kurulu'na 18 milyar dolarlık yeni operasyonlar hazırlamayı ve sunmayı öngörüyoruz..." sözleriyle Ankara'nın yanında olduklarını ilan ediyorlardı. Bu aynı zamanda Ankara'nın ABD ile ANA KONULARDA çatışma yaşamayacağının işareti oluyordu.
Türkiye'nin bu rotası AVRUPA'yı iyice yalnızlaştıracak ve kayıp yaşamalarına yol açacaktı. Yeni haritaların konuşulduğu bu dönemde Türkiye konumunu ilan ediyordu. Türkiye pek çok konuda hem ABD'den hem Rusya'dan destek görecekti... Belki simgesel olarak önem vermemiz gereken bir örnek daha vardı. ABD Büyükelçisi Jeffry Flake, ABD donanmasına ait dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'a bazı Türk komutanlar ve subaylar ile Selçuk Bayraktar'ı davet ediyordu. Hem de 26 AĞUSTOS'ta... Mesaj çok açık netti... USS Gerald R. Ford'dan bakınca, RAKİP EKSEN çıplak gözle görülüyordu. Bunu bizim de görmemizi istiyorlardı... Sanki...