İSTANBUL'DAN biraz uzaklaşınca gündeme de sırtınızı dönüyorsunuz.
Günlük akışın ritmini elinizde tutamadığınızda eksiklik hissi uyansa da uzaktan bakabilmenin getirdiği büyük bir konfor da yok değil... Ayrıntılara girmeden küçük detaylarda boğulmadan net bir manzara yakalama şansınız olabiliyor.
Ben iletişimden uzak kalmaya gayret etsem de bir iki önemli görüşme yapma şansım oldu.
Zamanı gelince yazarım!
Ayrıntılarıyla...
Son günlerdeki en önemli gelişmelerden biri de Prigojin'in tasfiye edilmesiydi. Sürpriz değildi. Büyük kırılma böyle bir sonla bitince pek çok kişi şaşırmadı. Buraya da geleceğiz.
İstihbarat savaşlarının nasıl kıyasıya yaşandığını anlatacağım... Kimin kimle yan yana olduğu ne tür pusular atıldığını aktaracağım.
Dilerseniz gelin bugün ABD'ye uzanalım...
ABD'de bizleri ilgilendiren önemli gelişmeler var. Çok kişinin olandan bitenden haberi yok. Bazıları bulunduğu kampın gereği sallayıp duruyor. Arka planda neler olup bittiğinin farkında değiller.
Para, iktidar, siyaset, ilişkiler, derine inen gölgeler...
ABD'den iki temasım oldu.
Tatildeyken hem de. Dostlarım bir şekilde bana ulaştı. Artık hiç ilgimi çekmeyen bir konuyla baş başa kaldığımı düşünürken işin rengi bir anda değişti.
Benim için de sürpriz oldu anlatılanlar... Şaşırmadım dersem yalan olur...
Açalım... Önce Başkan Erdoğan'ın geçenlerde söylediği sözleri hatırlamakta fayda vardı.
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun geçtiğimiz yılın son aylarında ABD'ye yaptığı ziyareti işaret ederek "Pensilvanya'da hangi sözleri verdiniz ki milletin sinir uçları ile oynayarak uçak bileti paylaşıyorsun.
Pensilvanya'daki hamburgercide 8 saat ne konuştunuz? Devletimizin kurumlarını neden hedef alıp itibarsızlaştırmaya çalıştınız? Kılıçdaroğlu bu soruları bir an önce cevaplamalı. Kılıçdaroğlu yenilen pehlivan güreşe doymaz hesabı, yeni bir bahane üretmek yerine çıkıp millete hesap versin..." gibi sözlerle CHP liderine yüklendi. Gerçekten de Kemal Bey'in ABD'ye yaptığı ziyaret çok konuşulup çok tartışılmıştı. Beraberindeki heyeti ve gazetecileri atlatıp 8 saat sırra kadem basmış ve sorulan sorulara açıklıkla cevap vermemişti. Haliyle gizem de büyüdükçe büyümüştü.
O dönemde ABD'li dostuma ulaşamamıştım. Merak ediyordum. Bir başka arkadaşıma soruyu ilettiğimde de cevap alamamıştım...
Aradan aylar geçti tam kapanmışken bu konu geldi önüme düştü.
Bana ulaşan ilk dostum durumu aktardı. "Bana gelen bilgiler böyle. Sen de kaynaklarına bir sor. O buluşmanın gerçekleştiğini göreceksin..." dedi. Hem şaşırdım hem de "İşe bak" diye içimden geçirdim. Nasıl teyit edecektim! ABD'li dostuma ulaşamıyordum.
İletişim kuramıyordum. Sağlık sorunları olduğunu duydum.
Öte taraftan bana ulaşan bilgi değerliydi. Doğrulatmadan yazmanın bir anlamı yoktu...
Haliyle biraz zaman ayırmam çaba harcamam gerekiyordu. Bunun farkındaydım. Öyle de yaptım.
Cevap alabileceğim isimlere ulaşmanın yollarını arıyordum.
İsim isim gidiyordum. Garip bir şekilde girişimlerim sonuçsuz kalıyordu. Artık iyice umutsuzdum.
Bana gelen bilgi, kenara not edilecek boyutu aşmıyordu...
Tatilime devam etme kararı aldıktan bir gün sonra hiç ama hiç beklemediğim bir DOSTUMU karşımda buldum. BOSTON-NEW YORK arasında yaşardı.
Çok varlıklıydı. Sadeydi. Çok ama çok önemli ilişkilerin kavşağında olan bir isimdi.
ABD'ye gittiğimde ben arar ancak öyle bir araya gelirdik...
Uygun olduğunda... Açıkçası şaşkındım...
Varlıklı ve derin isimlerin fazla zamanı olmazdı. Bunu bilerek iletişim kuruyordum!
Doğrudan konuya girdi. Belli ki bazı isimlere ulaşmaya çalıştığımı biliyordu. Bunu hissettirince ben doğrudan konuya girdim. Bana gelen bilgiyi kendisiyle paylaştım.
Ve "BÖYLE BİR ŞEY OLABİLİR Mİ MÜMKÜN MÜ?" diye sordum...
Güldü...
Devam etti...
"Sanırım Kılıçdaroğlu, Ankara'dan tarifeli uçakla İstanbul Havalimanı'na geldi.
VIP Salonu'nda bir süre bekledi. THY'ye ait tarifeli seferle saat 15.15'te ABD'ye uçtu. Kılıçdaroğlu'nun yanında CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre ile CHP Genel Başkan Başdanışmanı Hacer Foggo da bulunuyordu... Heyet BOSTON'a geldi. Yani bizim mahalleye..." Evet bunları biliyorum zaten diyerek araya girdim... Bana gelen bilginin doğru olup olmadığını merak ediyordum.
"Kılıçdaroğlu 8 saat kaybolunca Türkiye'de gündem oldu. Kiminle görüştü sorusunun cevabı büyük önem kazandı.
Haklısınız. Ancak sizler hep beraberindeki isimlere baktınız burada kendisine yol açanlara odaklanmadınız... Oysa şifre kendisine burada destek olanlardaydı..." İş iyice bulmaca çözmeye doğru ilerliyordu. Araya girip tekrar aynı soruyu sordum...
Israrımı anlayan dostum konuya girdi...
"Birkaç isme not bıraktığını biliyorum. Konu belli ki önemli. Haklısın. Dostumsun.
Sana eksik bir şey söylemem.
Fazlasını da... Bana belgen var mı fotoğrafın var mı diye soracak olursan inan yok. Bir belge paylaşma şansım da yok.
Buna rağmen bendeki bilgiye göre o görüşme gerçekleşti..." Saatlerdir uğraşıyordum.
Ancak gelen bilgiyi teyit etsem de ortaya bir belge koyma şansım olmuyordu.
Bana ilk ulaşan dostum şunları söylüyordu: CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu BOSTON'a indi. Ve Yalçın Ayaslı Bey ile bir araya gelindi...
İkinci ulaşan dostum ise Yalçın Ayaslı Bey'in ABD'de çok etkin olduğunu büyük bir çevresi bulunduğunu ve etkileyici ilişkilere sahip olduğunu aktardı. Yalçın Bey'e ne yaparsam yapayım ulaşamıyordum. ABD'ye kadar gitsem de bir araya gelemiyorduk. Şimdi böyle bir bilgi geldi. İletenler de sıradan insanlar değiller. Eğer Kemal Bey Yalçın Ayaslı Bey ile görüştüyse ne konuşuldu?
Neden oraya gidildi? Ne istendi? Ve görüşmeyi kim ayarladı?
Bunlar da gazeteci olarak sormam gereken sorular...
NOT: Bana gelenler yazdıklarımın çok ama çok ötesinde... Büyük bir bilgi kirliliği var. İletilenler ile burada yazılıp çizilenler çok farklı. Bir geri dönüş alabilirsem sorularımın sayısı artacaktı... Bekleyelim bakalım...