28 MAYIS'TA seçim sonuçları ortaya çıkınca haliyle en büyük sarsıntı CHP'de yaşandı, yaşanmakta.
İYİ PARTİ'de de ZELZELE normaldi o da bundan nasibini alacaktı. Başkan Erdoğan'ın tekrar kazanması iddialı bir KABİNE oluşturması, haliyle MUHALEFETTE DIŞARIDAN gelen rüzgarın etkisiyle değişimi zorlayacaktı. Şu an Kemal Bey ile İmamoğlu arasında cereyan eden itiş-kakış şiddetlenecekti. Ve yayılacaktı.
Bunun içeriye bağlı sebepleri olduğu gibi KÜRESEL tarafı da vardı.
Gelin bugün buradan gidelim isterseniz...
Rusya'nın geçen yıl 24 Şubat'ta UKRAYNA'ya girmesinin nedeni, YENİ DÜNYA DÜZENİNİN oluşması için trafiği hızlandırmaktı. Kendi çıkarları dışında asıl amaç, BÜYÜK DENGEDEKİ ROLLERİN YENİDEN DAĞITILMASININ ÖNÜNÜ AÇMAKTI.
Birkaç gün önce ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley konuştu... Milley, dünyada Soğuk Savaş dönemindeki gibi iki süper gücün değil, üç süper gücün olduğunu belirtti. "Çok kutuplu bir ortamda yaşadığımız giderek daha açık hale geliyor" dedi.
ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Ulusal Savunma Üniversitesi mezunlarına yaptığı konuşmada, bugün dünyada BATI'nın (AB'Yİ KAST EDİYOR SANIRIM) iddia ettiği gibi bir değil üç süper güç olduğunu söyledi.
ABD ve Rusya'nın yanı sıra Çin'in de dünyanın siyasi haritasında yerini aldığına dikkat çeken Milley, "Artık en az üç süper gücün (ABD, Çin ve Rusya) bulunduğu çok kutuplu bir uluslararası ortamda bulunduğumuz giderek daha açık hale geliyor" ifadelerini kullandı.
CIA, belki dünya üzerindeki en etkili istihbarat kuruluşudur.
Daha önce de yazdığım gibi buradaki GİZLİ DİREKTÖR bir KORGENERAL'dir. Ve emirler kurgular talimatlar kurallar hedefler kesinlikle PENTAGON'dan gelir.
Gelmektedir. CIA Direktörü de kim olursa olsun PENTAGON'un işaret ettiği kulvarın dışına çıkamaz. Son dönemde CIA Direktörü William Burns'e bakılsa gittiği yerler alt alta getirilse, MILLEY'in işaret ettiği denge için çalıştığı görülmektedir.
ABD Genelkurmay Başkanı Milley, "Üç süper güç iki süper güçten çok daha zordur...
Bazı bölge ülkelerinin kendi bölgelerinde oynadığı rolü artırmaya başlaması ve ön plana çıkması, durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
İlerleyen dönemde bazıları süper güç statüsü talep edebilecek" diye de ekledi. Bu dengenin sonucu olarak da Milley "10 ile 15 yıl içinde dünya 'çok ciddi' zorluklar ve krizlerle karşı karşıya kalacak..." diyerek konuşmasını tamamladı.
Çok yazdığım için eskilere dönmenin gereği yok. Rusya, ABD tarafından var edilen bir güç'tü. Hiçbir zaman SÜPER değildi ancak güç'tü. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra AVRUPA'ya ORDUSUZ ve kontrollü bir yaşam düşünce, gizli gizli nükleere sahip olmasının önü açılan RUSYA haliyle AB'nin yanındaki DEV'di. Merkel bunu POZİTİF haneye yazmak için yakınlaştı. Enerjide köprüler kuruldu. AB giderek büyüyor ve yol alıyordu. Rahatsız olan ABD de geç kalmadan bu bağı kesip atıyordu. Kuzey AKIM'da yaşanılan da buydu.
UKRAYNA ile RUSYA'ya ÇİN'in dışında ikinci bir rol verildi.
Rusya enerji ile Çin'i kontrol edecekti. Yakınlaşma bunu içindi. Çin de AB de enerji sorunu nedeniyle her zaman risk altındaydı. AB şimdi bunu yaşamakta. Rusya'yı yanlarına çekip Çin'e uzanıp ABD'yi bitirme felsefesi büyük yara aldı. Mark Milley'in, ABDRUSYA- ÇİN üçlemesi yapması dünyanın nasıl paylaşılacağının, ittifakların nasıl kurulacağının ve yeni yol haritasının nasıl belirleneceğinin göstermesi açısından değerliydi. Moskova, Washington'la karşı karşıya olacak, sahne önünde çatışacak, ancak asıl görev, Çin'in yürüyüşünün gerektiğinde engellenmesi olacaktı! AB'nin de sıçrama yapıp ÇİN'e ulaşmasının önü kesilecekti. Bu çok ince ayarlar gerektiren bir ANLAŞMAYDI. Biz bunu hiç bilmeyecektik. Çünkü SOĞUK SAVAŞ yıllarında olduğu gibi hep gerginlikten söz edecektik.
Gerçek başka yaşanan başka olacaktı.
Burada bizi ilgilendiren Milley'in satır arasında sakladığı "... ilerleyen dönemde bazı ülkeler süper güç statüsü talep edebilecek..." cümlesiydi.
Türkiye bu sınıfta olan ve talep eden bir GÜÇ'tü.
TÜRKİYE YÜZYILI'nın felsefesi de buydu... Yeni dünya kuruluyor ve Türkiye de yerini almak istiyordu. Fırsat olduğunu görüyordu. Geçtiğimiz hafta yazdığım gibi KABİNE bu nedenle sanki ABD'ye çok daha yakın durmaktaydı.
İlişkilerde yaşanan gel-git'lere rağmen stratejik olarak AYRI düşme olmuyordu. Milley'in altını çizdiği gibi burada bu dengeye göre en çok kaybeden AVRUPA BİRİLĞİ oluyordu.
Zaten bunu da yıllardır yazıyorum. 28 Mayıs sonrası Kemal Bey'in kaybetmesi içeride olduğu kadar AB'de de hayal kırıklığı meydana getirdi. GÖÇMEN SORUNU nedeniyle ERDOĞAN'la restleşmeye gidemeyen BRÜKSEL, Kemal Bey gelseydi Türkiye'yi yanına alacak ve DÖRDÜNCÜ BÜYÜK OLARAK SAHNEDEKİ YERİNE KOŞACAKTI. 28 Mayıs'ın gizli önemi buydu aslında. OLMADI... Son dönemde yaşanan VİZE sorununun arkasında yatan gerçek de buydu. Paris- Berlin sudan gerekçelerle vize vermiyordu. ABD'ye yakın durma kendilerinin önünü kapatma gerekçelerini söyleyemedikleri için sudan bahanelerle krizi kaşıyorlardı.
Mesele, Türkiye'nin durduğu yerdi!
Bundan rahatsızlık duyulmaktaydı! Kılıçdaroğlu kaybettiği için BASKI artıyordu. Artacaktı. İlk kez kaybetmiyordu, ancak bu kez işin KÜRESEL TARAFI vardı. Kılıçdaroğlu ele geçirdiği CHP'yi AVRUPA'ya yakın isimlere bırakmak isteyecekti.
Kavga da çatışma da buradan çıkacaktı. ABD-RUSYA-ÇİN dengesinde partiyi görmek isteyenlerle, AB'ye yakın duruşu omuzlarında taşıyanların kavgası olacaktı bu. Kemal Bey de İmamoğlu da ya da dün ismi gündeme gelen Özgür Özel de CHP'nin içindeydi! Aynı değerlere sahiptiler! Peki fark nereden kaynaklanıyordu?
Düşünün bakalım... POLİTİKA ile SİYASET arasındaki fark önemliydi! CHP'nin ilkeleri doğrultusunda POLİTİK olarak atacağı atabileceği adımları kestirmek zor değildi. Ancak siyaset olarak DÜNYADA hangi kutupta olacağını önceden kestiremezdik. Bu liderle ve ekibiyle ilgiliydi. İşte CHP'de başlayan mücadele buydu. İsimler kadar CHP'nin gideceği yer de önemliydi.
Bu nedenle kartlar masaya geliyordu. Rüzgarın şiddeti giderek artacaktı. İzleyelim...