TÜRKIYE İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra da çok kritik önemde olduğu için format atmak isteyenler sıraya girdi. ABD-İNGİLTEREALMANYA- FRANSA...
Daha önce de yazdığım gibi KOALİSYONLARLA yönetilen ülkeler serisine bizi de kattılar.
Bir yol kazası yaşanmasın diye de "ANAYASALAR" üzerinden kendi defanslarını kurdular. OYUNU BOZMAK için siyaset yapanlar iktidara geldiklerinde karşılarında kapı gibi "anayasayı" buluyorlardı. Bu, ülkenin MİLLİ GÜÇLERİNİN önünün kapatılmasından başka bir şey değildi. Tehlikeyi bilerek görerek hareket eden siyasi oluşumlar ya bölünüyor ya finansal sarsıntılarla uğraşıyor ya darbelerle biçiliyordu. ÇARK BÖYLE İŞLİYORDU.
CHP'deki "Kemal Bey gitsin mi gitmesin mi?" tartışmalarını izleyince haliyle gülümsüyorum.
Mesele sadece GENEL BAŞKAN'ın kim olduğu değil ki! Kadroların, anlayışın, rotanın değişmesi gerektiği bilinmeli.
Bunlara kafa yormak yerine AK PARTİ seçmenine hakaret etmeyi marifet sanıyorlar.
Garip olan şu ki ANADOLU 1945'ten sonra atılan formata karşı geliyor, şehirlerdeki CHP'li ise "Erdoğan gitsin"den başka bir şey düşünmüyordu. Aynı hassasiyette buluşmuyordu.
Farkında bile değildi. Olan biteni ise MİLLİYETÇİLİK olarak tanımlayıp işin içinden çıkmaya çalışıyorlardı... ANADOLU'daki uyanışı ıskalıyorlardı. 28 Mayıs akşamı onlarca ülkede seçim kutlamalarına katılan yüzbinlerce kişiyi yok sayıyorlardı. 21 yıldır süren bu coşkunun kaynağına bakmıyorlardı... Erdoğan, kendi partisi ve muhalefetle mücadelesini hiç bırakmıyor yol aldıkça arkasındaki KİTLE daha da büyüyordu. Hem kendi partindeki KARŞI EKOL'ü tasfiye edeceksin, hem tümüyle birleşen muhalefete diz çöktüreceksin hem de bu kadar sancılı bir dönemde BATI ile RUSYA arasında mahşer dengesi kuracaksın!
Bu kadar sıkıntılara rağmen Başkan Erdoğan'a verilen destek ÜLKEYİ MİLLİ ÇİZGİDE tutmak içindi. ANADOLU bunu böyle değerlendiriyordu.
Kemal Bey ise Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu'nu yanına alarak bir de Meral Hanım'ı koalisyona ekleyerek sonuç alacağını düşünüyordu. CHP'nin, Erdoğan'a yenilip kenara çekilenlerin siyasi sığınma evi olmasıyla kazanacağı bir şey yoktu. Anlayan yoktu...
Açalım...
Yine NATO'ya, AB'ye gidelim... Oyunu görüp "Yeter ben yokum" diyen Demirtaş'a uğrayalım...
Avrupa'daki BAĞIMSIZLIK düşüncesini yani ABD'ye karşı yapılması gerekenleri yüksek sesle dile getiren Fransız lider MACRON'du. "AVRUPA ORDUSU KURULMALI" fikrini ortaya atarak ABD'ye karşı bir atak başlattı. Göreve gelir gelmez yaptı bunu.
Slovakya'nın başkenti Bratislava'da düzenlenen güvenlik konferansına katılan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, burada yaptığı konuşma sırasında bölgesel güvenlik konularına değindi. 2019'da Avrupa'nın güvenliği için artık ABD'ye güvenemeyeceğini söyleyen ve olanları 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' sözleriyle açıklayan Macron, şimdi ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'da askeri operasyon başlatarak NATO'yu 'elektrik şokuyla uyandırdığını' söyledi.
Fransız lider konuşmasında Ukrayna'nın şu anda Avrupa'yı savunduğunu belirterek "Bugün Ukrayna'nın etkili bir karşı taarruz gerçekleştirmesine yardım etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız" sözlerine de yer verdi. Kalıcı barışın tehlikede olduğu vurgusu yapan Macron, "En barışçıl şekilde, herhangi bir saflık olmaksızın Rusya ile bir arada var olmayı sağlayacak bir alanın tesis edilmesi gerekir" dedi. Dün de yazdığım gibi Noam Chomsky ile Macron aynı noktada buluşuyordu!
Devam...
Macron, NATO'yu atmak isterken Rusya'nın hamlesiyle birden bire çaresizlikle eleştirdikleri yapıya sarılmak zorunda kaldı.
Türkiye ise aynı zaman diliminde Macron'un yapmak istediğini yapma işaretleri veriyordu!
S-400 alıyor RUSYA'ya yanaşıyordu. Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri TAM OLARAK EKSEN SEÇEMİYOR OLUŞUYDU!
Kolay değildi elbette ancak bu kadar kararsızlıkta çoktu. AB mi? ABD mi? Çin mi? Rusya mı?
KİM? Dengeler kurarak gitmeye çabalıyorduk. Olmuyordu.
Çünkü ORTADOĞU'da büyük oyuncu bizdik ve hepsinin burada birbirinden bağımsız büyük büyük planları vardı. Ya hepsiyle birlikte çatışacak ve savaşacaktık ya da yeni ittifaklarla HASIMLARI uzak tutacaktık. Türkiye 15 Temmuz'dan sonra Rusya ile DERİN İLİŞKİLER içinde buldu kendini. Zamanın ruhu bunu getirdi belli ki. Temelde ABD'ye karşı kurulan 28 üyeli AVRUPA BİRLİĞİ, Rusya üzerinden Çin'e ulaşıp KÜRESEL İMPARATORLUK kuracakken, Kremlin Beştepe'ye geldi onlar da BEYAZ SARAY'a bağlandı.
İngiltere BREXIT ile biz de 15 Temmuz ile AB'ye veda ediyorduk. Rusya ile yakınlaşma Paris-Berlin hattının çok hoşlandığı bir TERCİH değildi.
Ancak yapacak bir şeyleri yoktu.
Türkiye AVRUPA'yı derinden sarsacak, yıkıma götürecek kadar güçlü bir karta sahipti.
SIĞINMACI RÜZGARINI başlatmak, AB'yi sarsmak, Ankara için zor değildi. Buna ne ABD ne de Rusya'nın itirazı olurdu!
ARAP BAHARI'nın başlamasıyla birlikte genel itibariyle kaybeden AVRUPA oluyordu. Fransa AFRİKA'da Almanya ise buralarda kaybediyordu. 1960'lerden beri kapıda beklettikleri Türkiye bir anda AB BAŞKENTLERİNİN güvenlik vanasını elinde tutan ülke oluyordu. Bir çağ kapanıyordu, güç yer değiştiriyordu. Türkiye her şeye rağmen parlıyor ve yol alıyordu.
Fransız medyası "TÜRKLER Afrika'yı MENEMENLE BİZDEN ALDILAR" diye boşuna yazmıyordu. Uzun soluklu bir mücadele başlayalı çok olmuştu. Erdoğan, AK PARTİ'den tasfiyelerle bu startı vermişti. Şartlar Türkiye'nin önüne BÜYÜK imkanlar çıkartıyordu. Başkan Erdoğan da bunu en iyi değerlendiren isimdi.
İşte CHP'nin anlamadığı buydu.
Verilen mücadeleye gözlerini kapatıyorlardı. Onlar bu kulvara girmese de millet OY vererek buna "DEVAM" diyordu.
Yaşananları sadece PKK/YPG üzerinden anlatmak yetersizdi eksikti. KÜRESEL BİR MÜCADELEDE TÜRKİYE de ERDOĞAN da tarafını seçmişti. Kemal Bey'in kurduğu MASA ise diğer tarafta kalmıştı.
Mağlubiyeti kaçınılmaz olan tarafta... Konu da buydu. Hala anlamış gibi görünmüyorlar...
Demirtaş anladı çekildi. Kemal Bey'i ise izliyoruz...
NOT: Demirtaş'ın açıklamalarına dikkatlice bakıldığında partide İKİLİ BİR YAPI göze batmakta. Yani sık sık yazdığım İKİ EKOL orada da var.
Kemal Bey ve Demirtaş KÜRESEL ÖLÇEKTE kaybeden tarafta oldukları için kendi partilerinde de yenileceklerdi. Bu kaçınılmazdı.
Aksini gösteren işaretler şimdilik yoktu.