BATI MEDYASI 14 Mayıs'ı "2023'ün en önemli seçimi" manşetleriyle duyurdu. Koca bir koro "Erdoğan gitsin. Kılıçdaroğlu gelsin" dedi. Yıllardır iktidar olamayan ve burnunun dibini göremeyen bazı CHP'liler de "Evet Genel Başkanım bu kez Erdoğan'ı yeneceksiniz...
Oyları yerlerde.
Ya şimdi ya hiç..." şeklinde gaz vererek Kılıçdaroğlu'nu bir kez daha mağlubiyetle yan yana getirdi. Kemal Bey'in ekibini suçluyor değilim. CHP gibi bir partinin genel başkanı koltuğunda oturduğunuz zaman DÜNYADA ne olup bittiğini ve o dengenin buraya nasıl yansıyacağını bilmeniz gerekir. Hatta ve hatta yardımcılarınız da bunu bilen isimlerden seçilir. Kemal Bey kendi anlamadığı gibi yanına da anlayanları almadı.
Gördüğüm kadarıyla...
Kemal Bey gariptir seçimden bir gün önce bile RUSYA'ya PUTİN'e KREMLİN'e çattı.
Moskova'nın üzerinden geçti.
AB yanlısı tutum izledi.
Konumunu yerini rotasını belli etti. Ancak arada bir ÇİN ve İPEK YOLU çıkışı yaptı.
Sonra döndü sığınmacı kartına sarıldı. AVRUPA BİRLİĞİ'ni tehdit etti. CHP lideri olarak savruldukça savruluyordu.
Ve ilginç olan kendini durduramıyordu. Bütün bunlar hezimetin işaretlerinden başka bir şey de değildi.
CHP'ye ve Kemal Bey'e döneceğiz. Önce araya önemli bir isim alalım...
ABD'li akademisyen ve düşünür NOAM CHOMSKY, Avrupa'nın ABD'nin baskın olduğu sistemde kalmayı tercih etmesi durumunda ekonomik gerilemeyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi.
Beni takip edenler bilir! Uzun zamandır ABD'nin AB'yi yani 28 üyeli en büyük siyasi ve ekonomik rakibini batırmak için çalıştığını yazmaktayım...
Rusya'nın Ukrayna Savaşı'na da hep bu pencereden baktım.
Bakıyorum....
Devam...
Chomsky, "Avrupa'nın vermesi gereken önemli bir karar var: Muhtemel bir gerileme ve hatta sanayisizleşmeyle karşı karşıya kalarak ABD egemenliğindeki sistem içinde mi kalacak?
Yoksa zengin ve kârlı ÇİN pazarına açılan bir kapı olan Doğu'daki doğal ekonomik ortağına bir şekilde uyum mu sağlayacak?" ifadelerini kullandı.
Yeni bir dünya düzeninin eşiğinde olup olmadığımız sorusuna yanıt veren Chomsky, "Ortaya çıkan dünya düzeninin şekli hakkında çok fazla tartışma var" ifadelerini kullandı.
Alternatiflerin BM temelli çok kutuplu bir düzen ve ABD'nin koyduğu kurallara dayalı tek kutuplu bir düzen olduğunu belirten Chomsky, "İlk seçenek dünyanın çoğunluğu tarafından geniş şekilde destekleniyor.
İkincisi ise İngilizce konuşan ülkeler, Avrupa, Japonya ve birkaç diğer ülke tarafından destekleniyor" diye konuştu.
Ve asıl merkeze konuya geliyor ve yeni muhtemel dengeyi açıklıyordu. Gelen soru üzerine CHOMSKY "Rusya'nın UKRAYNA HAREKATI ABD'ye verilmiş bir hediye... Askeri harekat, Avrupa'yı Washington'ın yörüngesine itiyor ve tek kutuplu dünya talebini güçlendiriyor" cevabını veriyordu.
Rusya'nın harekata başladığı gün olan 24 ŞUBAT'tan bu yana bunları yazıyorum. Chomsky yeni söylüyordu. Oysa ABD açısından oyun çok büyük ve derindi. Washington'daki AKIL kendi stratejisini oluştururken temel olarak "Lizbon'dan Vladivostok'a" uzanan coğrafyayı BÖLMEK, bir araya gelmelerini engellemek istiyordu. Bu coğrafya TEK BİR FELSEFE ile buluştuğu an ABD'nin bütün egemenlik alanları zarar görürdü. Bunu bildikleri için de KUZEY AKIM BORU HATLARI dahil her yeri patlattılar. Kremlin'i, Putin'i UKRAYNA'ya soktular.
Rusya büyüyerek çıkacağı bir savaşta kendini buldu.
Şikayetçi değillerdi. Ordusuz silahsız romantik AVRUPA da namluların gölgesinden korkup ABD'ye sığındı. Kurgu basit anlaşılır ve yüzde yüz sonuç verecek cinstendi. Türkiye'ye de burada DENGE ROLÜ DÜŞÜYORDU. Ancak RUSYA ile yan yana olma durumu, işbirliği ve stratejik ortaklık noktaları AB'yi aşan bir şekilde devam ediyordu.
AVRUPA enerji eksikliği nedeniyle rekabet gücünü ve sanayisini kaybetme riskiyle karşı karşıyaydı. Zaten amaç da buydu. AB meselesi çözülünce, ÇİN ile mücadele etmek ABD için çok daha kolaydı. Kontrol edilir bir ÇİN, en öne çıkan ŞIK olacaktı.
STRATEJİ de bu değil miydi?
Bütün bunları aylarca yazdığım için iç siyaset kızışınca da Kemal Bey ve arkadaşlarına "Sırtınızı dayadığınız eksen dünyada kaybederken siz burada nasıl kazanacaksınız? Böyle bir ihtimal var mı? Ben göremiyorum..." diye de seslendim. Kazanmalarını engelleyen belki yüzlerce neden vardı! Bence en önemlisi Dünyayı ve Türkiye'yi bilmeyen birine ülke emanet edilir miydi? Edilmedi... Girip çıkmadığı kulvar kalmadı.
Selahattin Demirtaş'tan Ümit Özdağ eksenine kadar savruldu durdu. Kimsenin tanımadığı Gültekin Uysal'dan medet umdu! Meral Hanım dışındaki ortaklarının OY'unun olmadığını bile görmedi. Zaten sorun da buydu! Kemal Bey ne kendini ne etrafını ne dünyayı görüyordu!
Seçime birlikte girdikleri Selahattin Demirtaş ise 28 Mayıs'ı doğru okuyor ve geleceğiyle ilgili önemli bir karar alıyordu: Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum...
Aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum...
Demirtaş olan biteni anlama açısından Kemal Bey'den çok daha ileride olan bir isimdi.
Hem içeride hem dışarıda yenildiklerini görüyordu.
EN azından seçim sonrası...
Kılıçdaroğlu ise LİYAKAT, DEMOKRASİ ve TEK ADAMLIK kavramlarını dilinden düşürmediği halde koltuğu bırakmaya niyeti yoktu. YENİLDİĞİNİ ANLAMAK istemiyordu.
CHP'nin genel merkezindeki giriş kapısından metin yazarlarına kadar her şeyin değişmesi gerektiğini bilmiyordu. CHP'nin AK PARTİ ile yarışacak düzeyde bir yapılanmaya sahip olmadığını bile görmüyorlardı.
Dünyadaki dengeleri görmezsen, yardımcılarının eksikliğini görmezsen, MASA'nın tutmadığını görmezsen, anketlerde yüzde 45'i hiç geçemediğini görmezsen, milletin talebini görmezsen, DİP DALGAYI görmezsen, sandıkta HEZİMETİ görürsün. Kemal Bey geleceği görür de giderse ne ala; kalırsa göreceği çok şey var demektir... Büyükşehirlerin elden gitmesi gibi...
Göreceğiz...