SIK sık not düştüğüm gibi dünyada ne olup bittiğini anlatan ve bunu rahat bir şekilde ifade eden liderlerin başında Macron gelmekte...
Fransız Devlet Başkanı Macron, geçtiğimiz hafta çok önemli bir ziyaret için çok önemli bir kafile ile Çin'e gitti.
Cinping ile bir araya geldi. Bu zirve ile ilgili söylenecek yazılacak çok şey vardı. Ancak ÖZÜNÜ almak ÖZÜNE bakmak bile fazlasıyla yeterli olacaktı.
Macron'u sıcak bir şekilde karşılayan Cinping, görüşmede "Bugün dünya derin tarihsel değişimlerden geçiyor" vurgusu yaptı. Fransız lider zaten açık sözlü ve netti. Neden geldiğini şu sözlerle anlatıyordu:
"Fransa olarak Avrupa olarak Çin'e sırtımızı dönme lüksümüz yok. Bunu yapamayız..." Fransız lider Macron, dönüş yolunda uçakta gazetecilerle sohbet etti. Ve olan bitenin anlaşılması için herkesin bir kenara not etmesi gereken cümleler kurdu. Mesela Macron, ABD DOLARI'nı HEDEF ALDI. Avrupa'nın 'sınır ötesi dokunulmazlığı olan' dolara bağımlılığını azaltması gerektiğini savundu.
Avrupa'nın "ABD'nin takipçisi" olması yolundaki baskıya direnmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirdi. Avrupa'nın karşı karşıya olduğu en büyük risklerden birinin kendisinden kaynaklanmayan krizlere yakalanmak olduğu görüşünü herkesin duyacağı şekilde söyledi. Fransız devlet adamı, bence AVRUPA'nın da Fransa'nın da önünde gidiyordu. Olan bitene hakimdi.
Neyin olması gerektiğinin de farkındaydı. Seçilir seçilmez "AVRUPA ORDUSU kurulmalıdır" şeklinde bir çıkışa imza atan, sonrasında "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" diyerek tansiyonu tavan yaptıran Macron, uçakta gazetecilere "Avrupa stratejik olarak bağımsız olmalıdır. Fransa önderliğinde AVRUPA DÜNYANIN ÜÇÜNCÜ BÜYÜK GÜCÜ OLMALIDIR..." dedi.
Tehlikeyi ise "Karşı karşıya olduğumuz en büyük risk, bizim olmayan ve Avrupa'nın stratejik özerkliğini inşa etmesini engelleyen krizlere yakalanmak..." sözleriyle ifade etti. Belki de Rusya'nın UKRAYNA üzerinden AVRUPA'ya verdiği zararı kastetti!
Avrupa'nın ısrarla ABD ile arasına çizgi çekmesi gerektiğini tekrarlayan Emmanuel Macron, "Avrupa'nın silah ve enerji alanında da ABD'ye olan bağımlılığı arttı. Yaşlı kıtanın savunma sanayisini güçlendirmesi gerekiyor" sözleriyle kaldığı yerden devam ettiğini gösterdi. Yani Macron geldiği günden bu yana ABD'den ayrı bir yol tutma hevesi içindeydi. Bunu da gizlemiyordu. Çin dönüşü uçakta Politico ile Fransız gazetecilerin sorularını yanıtlarken doğrudan Washington'a mesaj veriyordu:
Pekin ve Moskova'nın da sürekli gündeme getirdiği uluslararası rezerv para olarak ABD dolarına olan bağımlılıktan biz de endişeyi duyuyoruz.
Avrupa bu bağımlılığa bir an önce son vermelidir. İki süper güç arasındaki gerilim tırmanırsa stratejik özerkliğimizi finanse edecek zamanımız ve kaynağımız olmayacak ve bağımlı hale geleceğiz...
Yani uzun zamandır yazmaya gayret ettiğim gibi ÜLKELER KENDİ ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA AKSİYON ALIR SONUÇTA
DA ULUSLARARASI DÜZEN MEYDANA GELİR ÖNERMESİ TAMAMEN YANLIŞTI. Hiç böyle olmamıştı. Her zaman, biz bilmesek de anlamasak da bir küresel algoritma vardı. Hiçbir ülke bunun dışında kalamazdı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığımız evre de böyleydi.
Avrupa ikiye bölünmüş bir tarafı liberal özgürlükçü, diğer tarafı ise komünist olmuştu. Türkiye de liberal tarafta KOMÜNİZMLE MÜCADELE EDEN OYUNCU GÖMLEĞİ GİYMİŞTİ.
İşte bu denge SOVYETLER'in yıkılmasıyla bozulup dağıldı. Şimdi yenisi kurulmak üzere. Kavganın da sancının da altında yatan asıl gerçek bu. Geçtiğimiz gün Türkiye'ye ziyarette bulunan Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, UKRAYNA meselesi konuşulurken bir anda konuyu genleştiriyor ve topu göğe dikiyordu: Ukrayna ile barış masasına oturabiliriz.
Ancak görüşmelerde bizim hassasiyetimiz de gözetilmeli.
Amerika hegemon olmak istiyor.
Herkese kendi tavrını, kendi tutumunu empoze ediyor ve yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışıyor. Rusya, bu yeni dünya düzeninin BM şartına dayalı bir düzen olmasını istiyor...
Yani tecrübeli Rus bakan şunu söylemek istiyordu... "Daha önce DÜŞMAN KARDEŞLER ROLÜ YAPARAK ABD ile Sovyetler dünyayı kontrol etti.
Avrupa nefes alamadı. Yine öyle olsun. ABD bıraksın bu "TEK KUTUPLU" talebini. İşimize bakalım..." Oysa medyaya bakıldığında Rusya ile Çin'in büyük bir ittifak kurduğu söylenmekteydi. Bu çok kolay değildi. ABD'nin dışarıda kaldığı AVRUPA ile ÇİN'in yakınlaştığı bir dünyada Moskova için ULUSAL GÜVENLİK SORUNU baş gösterirdi. Bunu da en iyi Amerikalılar biliyordu...
Bu nedenle ABD'nin yeni ve eski başkanları ısrarla ve inatla KUZEY AKIM BORU HATLARINI hedef gösteriyorlar ve günün sonunda patlatıyorlardı. Amaç AVRUPA'nın tam da Macron'un dediği gibi ÜÇÜNCÜ GÜÇ OLARAK sahne almasını önlemekti. 24 Şubat'tan bu yana da Rusya'nın UKRAYNA'ya girme nedeni olarak buralarda pek bakılmayan "NEDENİ" işaret ediyorum! ABD'nin dünya üzerindeki asıl rakibi AVRUPA'dır. Çin değil. Çin'i bir şekilde kontrol edebilirler ancak AVRUPA özellikle ENERJİDE bağımsızlığı yakalarsa Çin'i de yanlarına alıp yürürler. ABD'deki bütün derin mahfiller bunu bilmekte.
Kavganın adı da bu, başı da bu, sonu da bu. İşte tam KÜRESEL DENGE KURULURKEN KURULACAKKEN Türkiye de seçime gitmekteydi. Kitleler o parti bu parti penceresinden bakıyor olan bitene. Oysa 100 yılımızı etkileyecek bir seçim gibi durmakta...
14 Mayıs'tan sonra Türkiye nerede kiminle nasıl duracağını ilan edecekti... Çin lideri Cinping, Macron'a "ABD'den kopun gelin" diyordu. Türkiye ne yapacaktı? Nasıl karar verecekti?
KÜRESEL KARTLARIN DAĞITILDIĞI BİR ZAMANDA TÜRKİYE'YE NE DÜŞECEKTİ? Başkan Erdoğan, ABD ile de AVRUPA ile de Rusya ile de Çin ile de oturup konuşabiliyordu.
Muhalefet ise AVRUPA ruhunu canlandırmak istiyordu. Şu an için en zayıf halkaya oynuyordu yani. Bu ritimde 14 Mayıs'a gidecektik. Bakalım...
NOT: Tam da bu denklemde ABD'de önemli yer tutan bir takım sürpriz gelişmeler yaşanmaktaydı. Davalarla efor kaybı yaşayan Trump'a önemli bir engel, önemli bir isimden geliyordu. Arkasındaki dev bir yapı ile Trump'a geçit vermeyecek gibi durmaktaydı. Bunu da belki yarın yazarız... Önemli...