BİR ülkenin gelecekte nerede duracağını bilmesi, nerede olacağını hesap etmesi, kiminle hangi yollardan geçeceğini, geçebileceğini planlaması ve HAKLI çıkması o ülkeyi büyütür. DIŞ POLİTİKA da budur bence. Devlet adamlığı da budur... Asıl başarı, KÜRESEL MÜCADELEYİ görüp doğru zamanda doğru yerde olmak, pek çok değişkeni aynı anda hesap etmek ittifak edeceklerinin çıkarlarını da bilerek yürüyüp sonunda kazanmaktır. Büyük akıl gerektirir...
Aylardır yazdıklarım maalesef bir bir gerçek olmakta.
Korkarım ki tansiyon kimsenin tahmin etmediği noktaya kadar tırmanacaktı. Ve yine hiç olmadığı kadar dikkatli olup SAVAŞIN bir yüzünün Türkiye'ye düşmesi önlenmeliydi. Leopard 2 tanklarının ALMANYA tarafından Ukrayna'ya verilmesi bir milattı!
Berlin'e geleceğim ancak önce Ankara'dan Londra'ya uzanalım...
Daha önce de çok yazdım.
Türkiye 15 Temmuz'u yaşayınca yardıma koşan kapıyı ilk çalan İngiltere oldu. İNGİLİZ BAKAN ALAN DUNCAN ilk gelendi. Zaten MI6'in başına geçecek olan Richard Moore da büyük işler gerçekleştirdi.
KALKIŞMA'dan sonra Türkiye'yi terk eden isimler üzerinden bile okusanız Ankara'nın AB'ye uzak Londra'ya yakın düştüğünü görmek kolaydı. Gariptir aynı tarihlerde Boris Johnson, Theresa May tarafından DIŞİŞLERİ BAKANI yapılmaktaydı.
Johnson da özel toplantılarda "Eski dostlarımızla ilişkilerimizi yeniden formatlıyoruz. Büyük Britanya ayağa kalkacaktır.
Herkes payını alacaktır" diyordu.
Johnson bunu ANTALYA'da da söyledi. 15 Temmuz bence Türkiye'nin AB ile yollarının kesin olarak ayrıldığı tarihti. Türkiye artık kendisi gibi AVRUPA'ya veda eden İNGİLTERE ile yürüyordu.
Ankara da, Londra da başka bir yol bulmak ve yapmak için çalışıyordu. BÜYÜK OYUN KURULUYORDU...
Hafızalarınızı biraz tazelerseniz hatırlayacaksınız...
Erdoğan BAŞBAKAN iken ne zaman ABD'ye gitse Türkiye'de PKK sahne alır bir terör eylemi yaşanırdı. Çoğu zamanda BEYAZ SARAY'a girerken bu yapılıyordu. Zaman ayarlı saldırılar birbirini izlerdi.
Hatta PKK'nın bulunmadığı Tokat Reşadiye'de bile böyle bir saldırı gerçekleştiriliyordu. Yani bir el, Ankara ile Washington'un yakınlaşmasına itiraz ediyordu.
Şimdilerde bunun bir benzerini de farklı bir şekilde olsa da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar üzerinden yaşıyorduk. Akar ne zaman Londra'ya gitse, ABD F-16'lar ile ilgili bir karar alıyor ya da gündemi değiştirecek adımlar atıyordu. Akar 14 Ocak'ta yine Londra'ya gitti.
7 Ekim'de de gitmişti. Her gittiğinde zaman ayarlı gelişmeler yaşandı. Bu kez adres ABD'ydi.
F-16'lar yine gündeme geldi.
Kongre de, Senato da topa girdi. 'Yunan hava sahasını taciz etmeme şartı' kaldırıldı.
ABD ile Türkiye arasındaki ilişki CANLI tutuldu! Tutulmaya çalışıldı. Oysa Arjantin'deki G-20 Zirvesi'nde şahit olmuştum.
Türkiye, İngilizler'le görüşüyor ve motor teknolojisinde ortaklık istiyordu. Rolls Royce konuşulan adreslerdendi. Akar da bunu zorluyor, Türkiye için hayati önemde olan MOTOR TEKNOLOJİSİNİ buraya taşımak istiyordu. ABD bunu istemezdi. Gereğini yapıyordu.
İngiltere de ABD'yi doğrudan karşısına alamıyordu. Denge içinde denge vardı yani...
Devam...
ABD'nin KÜRESEL DENGE için AB'yi zayıflatmak istediğini zaten yıllardır yazıyorum.
Rusya'nın UKRAYNA işgaline de buradan baktım. Sır da değil.
AB'nin zayıflamasını İngiltere de istiyor mu? Elbette. İKİ DÜNYA SAVAŞI kendi aralarında yaşandı zaten. İstemez olur mu! Dün de yazdığım gibi Ramstein'deki toplantıdan KARAR çıkmasa da ABD vazgeçmedi.
Önce ABD Savunma Lloyd Austin, ardından da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Berlin'e çöktü. Alman Başbakanı Scholz'un "Siz Abrams tankları verirseniz biz de Leopardları yollarız" çıkışı, Washington'un ekmeğine yağ sürdü. Gelen topu anında GOL'e çevirdi. "Hay hay hemen veriyoruz" diyerek ALMANYA'yı bilinmeyen bir savaşın içine ittiler. Almanya böylece çok büyük bir kırılmanın ilk adımını atmış oldu. II.
Dünya Savaşı sonrası oluşan anti-Nazi, anti-militarist, barışçı, pasifist politikaları, RUH HALİNİ terk etti. Rusya-Çin ile yakınlaşarak, BÜYÜME politikasına sırtını döndü.
Dolayısıyla AVRUPA BİRLİĞİ için sonu bilinmeyen bir macera başlamış oldu. KRIEGSPARTEI politikalarına start verildi. Yani SAVAŞIN TARAFI OLMAK, SAVAŞ PARTİSİNE dönüşmek için en önemli hamle yapıldı.
Leopard tankları ALMANYA'nın doğrudan savaşın tarafı olduğunun göstergesiydi. İlanıydı!
ABD'nin bastırmasıyla Ukrayna'nın önü açılıyor, ancak Rusya'ya karşı hayati önemde silahlar yollanmıyordu.
Aksine AB'yi Kremlin'in hasmı yapacak politikaların yeşermesine izin veriliyordu.
Leopardlar, Zelensky'ye savaşı kazandırmayacaktı, ancak ALMANYA'yı Rusya ile karşı karşıya getirecekti. Berlin'in kazanacağı hiçbir şey olmamasına rağmen bu hamleleri yapmaktan geri durmuyordu. Sıkıntı büyüktü.
Nereden bakarsanız bakın TANKLARIN verilecek olması SAVAŞIN tonunu ve ritmini değiştirecekti. Kimin hangi kartla sahaya geleceği bilinmiyordu...
KÜRESEL DENGE içinde kesinlikle ve kesinlikle TÜRKİYE'yi işin içine çekmek isteyenler olacaktı. Tarih bunu bize göstermişti. Nasıl yaparlar kiminle yaparlar bilemem. Ancak ortada ABD-İNGİLTERE ve AVRUPA BİRLİĞİ'nin içinde olduğu bir SAVAŞ var. Rusya ise SAVAŞTA olduğunu en net gösteren ülke! Çin ise olacakları merakla bekleyen bir dev!
Yepyeni bir KÜRESEL ALGORİTMA ile karşı karşıyayız...
Daha fazla isimlere olaylara girmek istemiyorum. Fırsatların da tehlikelerin de giderek büyüdüğü bir zaman dilimi artık başladı.
Umarım yanılırım. Ancak sahne önünde görünenler de hiç mutlu edici gelişmeler değil.
Türkiye 15 Temmuz'dan sonra KÜRESEL EKOL'e karşı net tavır aldı. Merkez Bankası'nın faiz indirim kararları bile onlara verilen mesajdı. Ankara, Londra üzerinden Washington ile görüşüyordu. Mesajlar dolaylı gelip gidiyordu. Yepyeni bir EKONOMİK SİSTEM'İN doğması için başlatılan bu fırtına, son tahlilde kime ne getirecek kimden ne götürecek? İnanılmaz bir periyot başladı. Bin düşünüp bir konuşulması gereken döneme girildi.
Durum böylesine kritik olunca haliyle Türkiye'nin pozisyonu, konumu, alacağı tavır da çok değerli hale geliyordu. Bu da gidilecek SEÇİMLERİN sonuçlarının tartışmasız bir şekilde KÜRESEL LİG'i derinden sarsacağını ortaya koymaktaydı.
Seçim sonuçları tüm dünyaya KÜRESEL ETKİLERİ gösterecekti. Ve bu da seçimlerin ne kadar sancılı geçeceğinin bir işaretiydi. 6'lı masa da yeni gelişen bu dengeler penceresinden bakıp, Türkiye'nin konumu ve yönünü değiştirmek için SÜRPRİZ bir adayla ortaya çıkmak isteyecekti. Bugün dünden, yarın ise bir sonraki günden farklıydı. Türkiye çok büyük bir ülkeydi. Buradaki gelişmeler her devleti etkileyecekti.
NET! Olan bitene böyle bakın.
İÇ politikaya gömülürseniz pek bir şey anlama şansınız kalmaz...
Dışarıdan İÇERİYE bakın...
Kesin olan, DIŞARISI FENA KARIŞTI... Bakalım. İzleyelim...