TÜRKİYE tansiyonlu bir ülke.
Uzun zamandır böyle. Son yıllara bakın! Değişimin kapısını çalmadığı kurum kaldı mı? ORDUMİT- HARİCİYE-SİYASİ PARTİLER-BANKALAR-NATO...
Pek çok adreste öteden beri gelen değişim vardı zaten. Siyaseten bakıldığında bu CHP'de 2010'da başladı. Bir iki yıl sonra buna AK PARTİ katıldı.
Sonra MHP gündeme geldi. Meral Hanım, MHP'nin içinde tutulmayıp dışarı itildi.
Gitti partisini kurdu.
Gelinen noktada 2 KULVARLI 2 FREKANSLI bir yapı meydana geldi. BAŞKANLIK sisteminin olmazsa olmazı buydu.
Ve bir el yavaş yavaş sistemi kurmak için sahnede hep oldu. İsimlere olaylara girmek istemiyorum. Kırmak dökmek gibi bir niyetim yok. Bu nedenle KURGUNUN anlaşılmasını önemli ve değerli buluyorum.
Çok kişi yazdı çizdi. Ancak yeteri kadar doyurucu olan bir izah görmedim! Sinan ATEŞ suikastından söz ediyorum. Genç bir ÜLKÜCÜ güpegündüz öldürülüyor ve haliyle bu camiada büyük yankı buluyordu. Tepkilerin ve suçlamaların ardı arkası kesilmiyordu. Ve bu durmayacaktı. Günler sonra Devlet Bey çıktı konuştu. Ümit Özdağ'a kadar giden hatta sert ifadeler kullandı. Bence herkesin aklını karıştıracak kadar SÖZ vardı! Peki gerçekte ne oluyordu? Kim ne istiyordu? Ne hedefleniyordu? Gelin bunlara cevap arayalım birlikte...
BAŞKANLIK SİSTEMİ geldiği zaman ülkedeki SİYASETİN İKİ ANA GÖVDEDEN OLUŞMASI ŞARTTIR. Öyle de olması için start verildi zaten. 2010'da CHP, rejimin belkemiği olan parti kasetle işe başladı. Deniz Bey tasfiye edildi.
Bir anda dönemin HÜRRİYET'i tarafından pompalanan Kemal Kılıçdaroğlu CHP'nin lideri oluverdi.
Kemal Bey hamlelerini zamana yaydığı için çok kişi gözden kaçırsa da CHP'yi bambaşka bir parti haline getiriyordu. Resmi ideolojinin sözcüsü olan katı yüzü gidiyordu.
Her kesime ulaşmaya çalışan başka bir oluşum haline geliyordu. Tehdit sıralaması değişti! Sonra KÜRESEL TABANLI operasyonlarla AK PARTİ hedef oldu. Erdoğan yine saldırı altındaydı. O da kendini korumak istedi ve bunu büyük başarıyla yaptı. Hem kendini hem partisini ayakta tutarken, koordinat değiştirdi. İçinde kedisine karşı olduğunu öğrendiği isimlerle yollarını ayırdı. AK PARTİ kendi partisi haline geldi. İçeride ve dışarıda yaşanılan TÜRBÜLANS neticesinde MHP ile yan yana geliverdi. Omuz omuza mücadeleye giriştiler. GÜVENLİKÇİ KANAT diye de tabir edilen bu EKOL Neo-liberal EKOL'le her konuda çatışmaktaydı.
Son günlerde 28 Şubat, tekrar konuşulur oldu. Herkesin bildiği gibi önceden DERİN DEVLET askerdi.
Askerin tasarrufu, siyaset sahnesinde görülürdü. AK PARTİ ile bu değişti.
Millete verildi. Peki milleti kim temsil ediyordu? CUMHUR ve MİLLET İTTİFAKI...
Şimdi biraz geri çekilip bakalım...
AK Parti kendi içinde sıkıntı yaşadı mı? Elbette yaşadı. Tasfiyelerle yollar ayrıldı mı? Pek tabii. Peki diğer kanadın önemli oyuncusu olan CHP'de buna benzer bir rüzgar esti mi? Kesinlikle... Lider gitti daha ne olsun... Doğal olarak kadroları da tasfiye ediliyordu...
Günün kendi akışında anlaşılmıyordu bunlar... Derken Meral Hanım siyasette önemli güç olarak geri geldi. MHP ile devam edecekti.
Mahkemeye kadar giden KONGRE sonrasında kendi yolunu kendi çıkışını inşa etmeye karar verdi.
Başka da seçenek yoktu. O da Neoliberal çerçevede CHP'nin bulunduğu kulvara yerleşti. Zaten Muhsin Yazıcıoğlu yaşasa o da muhtemelen MİLLET ittifakında olacaktı...
Belki SAFLARIN netleşmesi ya da ayrılması o suikasttan sonra başlıyordu. Kim bilir!
Devam...
Meral Hanım kendi yoluna çıkmıştı. Ancak istikameti gerilimlerle doluydu. Yola devam etmek kolay değildi. İçinde kontrol edilemeyen güçler vardı. Çok geçmeden itişkakış başlıyordu. Dün Devlet Bey ile cepheden kavgaya giren Ümit Özdağ Bey partiden ayrılmak zorunda kaldı. Ayrılırken de bir dolu suçlama yöneltiyordu. Böyle başka isimler de vardı. Bir güç, hem partileri ayrı kulvarlara sokuyor hem de kendi içlerinde dizayn ediyordu.
AK PARTİ ve CHP bu değişimi önceden tamamlamış meydana gelen sancıları millet görmüştü.
Son 10 yıl, bunlarla doluydu. İYİ PARTİ ile MHP ise buna nokta koymamıştı. Koyamamıştı.
İşte bu nedenle ANKARA'nın göbeğinde suikast işleniyordu...
DEVLET BEY SONRASI, CUMHUR İTTİFAKINI KİM KONTROL EDECEK KAVGASIYDI YAŞANANLAR...
Meral Hanım karşıda olduğu için MİLLET İTTİFAKI İÇİNDEKİ MİLLİYETÇİ ÇİZGİYİ o ana damarı o izleyip büyütecekti.
Ancak MHP'de Devlet Bey sonrası durum karışıktı. Parti içinde birkaç güç odağı vardı. İşte parti içindeki bu odaklar bu seçimden sonra CUMHUR İTTİFAKINI da partilerini de kontrol etmek istemekte... Mücadelenin ritmi bu!
Son tahlilde yaşanılan güç savaşı...
Bilerek isimlere girmiyorum.
Tansiyon zaten yeterince yüksek.
Ancak olan bitenin de anlaşılması gerekmekte...
"Rahmetli Sinan Ateş hangi ekibe yakındı?" "Ne için hedef oldu?" "Cinayetten beklenen sonuç neydi?" gibi hayati sorular, cevapları hak ediyor. Daha önceleri ORDU içinde gördüğümüz kamplaşmaların bir benzeri, şimdi bu gücü eline geçirmek için mücadele ediyordu.
SİYASİ CUNTA desek abartmış olmayız sanki! MHP önemliydi kendi haline bırakılamazdı. Devlet Bey'in de ne yapacağı seçimde görülecekti! Hangi ekibi yaşatacağı listeler hazırlanırken ortaya çıkacaktı.
Haliyle tasfiye olan ekip de... Bu suikast, Sinan Ateş'in canına kıyan bu kurşunlar, MHP ve CUMHUR İTTİFAKI'nın geleceğine Erdoğan ve Bahçeli sonrasına yönelikti...
Türkiye'de DEVLET yeniden inşa edilirken SEVK VE İDARE ASKERDEN SİVİLE YANİ MİLLETE GEÇİYORDU.
Dileyelim ki gerginlik burada bitsin.
Devamı gelmesin... Kimsenin canı yanmasın... Ancak AKIL "burada bitmeyecek" diyor... Sık sık yazdıklarımı BATI medyasının bugünlerde diline dolaması ve "Türkiye'deki seçimlerin KÜRESEL ETKİLERİ OLACAK" demesi boşuna değil.
Bahçeli'nin, partisinin grup toplantısında "Zafer Partisi denilen casus şebekesine dönmüş marjinal partinin ümitsiz vakası, hepimiz katilin kim olduğunu biliyoruz.
Bu istihbarat fosiline bildiklerini sormak Türk savcılarının görevi" ifadelerini kullandı. Çok sertti.
Özdağ da "Türkeş'in hapishaneden yazmış olduğu el yazısı ile mektupta kimin ismini ajan olarak verdiğini de bütün ülkücüler gayet iyi biliyorlar..." cevabı vererek tansiyonu fırlatıyordu... Bu isimler, muhtemelen DIŞARISININ İÇLERİNDE MEYDANA GETİRDİĞİ ETKİYİ bilmiyordu. Ancak YABANCILAR bu olup bitene asla ve kat'a kayıtsız kalmaz uzaktan izlemezlerdi. Zaten meydana gelen iki kulvar yani CUMHUR ve MİLLET İTTİFAKI HEM GÜVENLİKÇİ hem de NEO-LİBERAL AKIMLARI taşımaktaydı. Bu kavga zaten dünyanın çatısındaydı! Her yerde olan ve çıplak gözle görülebilen bir mücadeleydi! ABD'de bunu şimdilerde Elon Musk ile sahibi olduğu TWITTER'a reklam vermeyen şirketler üzerinden yaşıyorduk. Karşıya da her zaman olduğu gibi George Soros konulmaktaydı...
Konu çok uzun ve derin!
CHP'deki İMAMOĞLU vakasına da böyle bakın! Değişimi tamamladığını düşünen Kemal Bey, sürpriz bir ses istemiyordu. Kapıyı hemen kapatıyordu. AK PARTİ zaten en rahat olandı. İYİ PARTİ kendi rengini buluyor geriye sadece MHP kalıyordu. Aslında MHP içinde uzun zamandır var olan kavga, şimdi vites yükseltiyordu.
Yeni sistem MİLLİYETÇİ AKIM üzerine kuruluyordu çünkü...
SİGORTA MİLLİYETÇİLİKTİ...
Muhtemelen seçimlerden sonra da BAŞKANLIK devam edecekti.
MİLLİYETÇİLİĞİ ÖZÜNDE BULUNDURAN İKİ EKOL'DEN BİRİ KAZANACAKTI. ÜÇÜNCÜ BİR ŞIK YOKTU ZATEN...
Durum bu...