TANSİYON giderek artıyor... Artacak da. Başkan Erdoğan'ın THE ECONOMİST'e NATO'yu da anlatan bir yazı kaleme alması, CHP'nin VAN'a çıkarma yapması, Kemal Bey'in Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili oy istemesi, Kaftancıoğlu ve İmamoğlu hakkındaki gelişmeler, Bahçeli'nin Kılıçdaroğlu'na sert çıkarak "BOŞ RANZA VAR" demesi, Türkiye'nin yüzde 7.3 büyürken AVRUPA'da enflasyonda rekor kırılması, AB'nin RUSYA'ya karşı petrol yaptırımını genişletmesi, Türkiye'nin İsveç-Finlandiya konusunda sert rüzgarlar estirmesi ve Almanya ile Fransa büyükelçilerinin DIŞİŞLERİ'NE çağrılarak tepki gösterilmesi... Daha da uzayacak iç içe geçen pek çok konu var. Zaman daralıyor tansiyon artıyor...
İçeride yaşadığımız ve yaşayacağımız her olayın tabanı DIŞARISIDIR.
Olaylara böyle bakmakta büyük fayda var.
Devam...
Başkan Erdoğan, İngiliz THE ECONOMİST'e makale yazdı. "NATO için Türkiye'nin ne denli önemli ve kritik bir ülke olduğu bütün üyelerce yeniden kabul edilirken, bazı üyelerin Türkiye'ye yönelen kimi tehditleri, tam olarak takdir edememesi talihsiz bir durumdur" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan makalenin can alıcı yerinde "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" diyen ve Türkiye'nin ittifaktaki yerini sorgulayan Macron'a "stratejik miyop" dedi.
Erdoğan yazısında, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik ısrarı ve TERÖR konusunda da çok etkili vuruşlar yapıyordu...
Aslında dünya büyük bir değişime gidiyor, Erdoğan da bunu bir anlamda aktarıyordu. Çok uzun süredir yazmaya çalıştıklarımı da yazıda görüyordum. Dün önemli çıkışlardan birinin sahibi de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ydu.
PKK'ya destek vermekte geri adım atmayan FRANSA ve ALMANYA'ya ciddi tepki gösterildiğini açıklıyordu.
Türkiye de, bir şekilde AB'yi yani Paris-Berlin hattını hedef alıyordu! ABD'nin gizli ittifakta olduğu RUSYA ile bunu yaptığını, İngiltere'nin de bu serüvende başrol oynadığını zaten aylardır yazıyordum...
Türkiye de AB'ye sesini yükselterek yoluna devam ederken, 19 ülkeden oluşan Euro Bölgesi'nde artan enerji fiyatlarının etkisiyle enflasyon rekor kırıyordu. Rusya'nın işgali enerji fiyatlarını fırlatıyor en çok AVRUPA'yı savunmasız çaresiz bırakıyordu. Türkiye de her şeye rağmen yüzde 7.3'lük büyümeye imza atıyordu.
Rusya'nın işgali ekonomik sonuçlar doğururken, siyasi ve askeri gelişmelerin de önünü açıyordu.
NATO'nun genişlemesi için AVRUPA'nın iki önemli ülkesi İsveç ve Finlandiya sıraya girse de DERİN AVRUPA gerçeği biliyor ve bunu ilan ediyordu. Bu isimlerin başında gelen AB Yüksek Temsilcisi Borrell, "Brüksel Ukrayna'da 'Rus savaş makinesini zayıflatmak istiyor. Ancak Moskova ile doğrudan çatışmaya niyetimiz yok..." diyordu. Josep Borrell binlerce kez altını çizdiğim konuya geliyor ve DERİN AVRUPA'nın geldiği noktayı açıklıyordu: "Ukrayna ihtilafından öğrendiğimiz şey, ticaretin, hukukun üstünlüğünün ve güçlü bir sivil toplumun yeterli olmadığıdır.
Avrupa, ayrıca ciddi bir askeri güç olmalı. Askeri bütçelerimizi koordineli bir şekilde çok yukarı çekmeliyiz..." Yani NATO'nun bu haline asla ve kat'a güvenmediklerini ilan ediyordu. Avrupa Birliği bu arada toplanıyor ve yıl sonuna kadar RUSYA'dan alınacak petrolü YÜZDE 90 azaltacaklarını duyuruyordu.
Ancak GAZ konusunda çaresizdiler. Rusya'nın atacağı adıma cevap vermeleri de çok zordu!
Mesela RUSYA GAZI KESSE, AB SANAYİ NE YAPACAKTI? Bilen yok... Tam da bu ritimde Avusturya Başbakanı Karl Nehammer, "Petrolü telafi etmenin çok daha kolay olduğunu biliyoruz. Ancak doğalgazda durum farklı..." diyerek zorluğu tarif ediyordu.
Belçika Başbakanı Alexander De Croo da "Doğalgaz açısından durum karmaşık. Şimdi burada duralım..." diyerek AB'nin açmazını açıklıyordu...
İşinde gücünde olan insanlar bu derin çapraz bağları bilmiyordu. Bu mücadelenin kökeni MISIR'a BABİL'e kadar gidiyordu.
Firavun'a Nemrut'a kadar uzanıyordu. Bize öğretilmezdi bilmezdik! AVRUPA ve güçlü ortağı ÇİN hedef alınmış durumda. ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI'nın sonuçlarından daha ağır sonuçlar elde etmek için birileri, bir ekol, bir güç düğmeye bastı.
Dün de yazdığım gibi 2016 son rötuşun yapıldığı tarihti. AYRILIK o tarihte kesinlik kazandı. Türkiye bu iki EKOL'ün yeşerdiği güçlendiği bir alandı.
İçerideki mücadelenin sert olmasının nedeni buydu.
Başkan Erdoğan ile Devlet Bahçeli ayrı, muhalefetin tümü ise ayrı bir EKOL'ü destekliyordu. AVRUPA'yı muhalefetin tamamında görmek mümkündü. Başkan Erdoğan ise kazananın yanında yer alıyordu. Kavgayı başlatan Türkiye olmasa da sonuçlarından faydalanacak olandı. Kilit ülkeydi çünkü...
ABD-İNGİLTERE-RUSYA üçlüsü, ALMANYA'ya BERLİN DUVARI örüyor ve ÇİN'e uzanmasının önüne geçiyorlardı. Türkiye de bunu destekliyordu. AVRUPA'nın sallanmasının nedeni buydu.
ENERJİDE büyük gol yemişlerdi. Planları tutmamıştı. Yine altını çiziyorum, TEK ŞANSLARI TÜRKİYE'ydi! Bu nedenle MUHALEFETİN İKTİDARA GELMESİ şarttı. Mücadele böyle şekillenecekti. KÜRESEL SONUÇLARI vereceği için burada tansiyon ummadığımız kadar artacaktı. Çok değişik olaylar yaşanacaktı. Çok ince hesaplar yapılıyordu!
AVRUPA'nın ordusu yoksa parası istihbaratı şirketleri bankaları, medyası ve partileri vardı...
HÜRRİYET GRUBUNUN EL DEĞİŞTİRMESİ DE KÜRESEL SAVAŞIN buraya yansımasından başka bir şey değildi. Yani içeride bir GELİŞME gibi gördüğünüz her önemli adımın arkasında DIŞARIDAKİ DENGE vardı. Hızla gittiğimiz seçimlere de böyle bakın...
Büyük sonuçların görüleceği zamanın içinden geçiyoruz...
Hiçbir şey medyada görüldüğü gibi değil, derin çok derin...