BELKİ MERKEL varken pek öne çıkamıyor gibi dursa da KÜRESEL OYUNCU olarak MACRON hep vardı.
Göreve gelir gelmez PESCO yani AVRUPA ORDUSU fikrini ortaya attı. NATO vardı, ABD vardı ancak o "Avrupa kendi savunmasını kendisi yapmak zorunda. Başka da çaremiz yok" diyordu.
Almanya bagajlarından dolayı bunu sessizce onaylıyordu. Macron ise her fırsatta bunu dillendiriyordu.
Rusya'nın UKRAYNA'ya dalması, işgali başlatması ise FRANSIZ LİDERİN ÖNGÖRÜSÜNÜN ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyordu. Çünkü fitil daha önce ateşlenmişti!
Hatırlayın... 2015'te Fransa'nın başkenti PARİS kana bulanıyordu. 130 kişi can veriyor 400'den fazla kişi de yaralanıyordu.
Saldırılar Fransa-Almanya Futbol Milli Takımlarının karşılaştığı State de France'ın önünde başlıyor ve şehre yayılıyordu. 7 farklı noktalardaki saldırılarda FRANSA sarsılıyordu.
BATACLAN konser salonundaki katliam ise en kanlı olanıydı. Saldırıdan sonra Obama da Merkel de Putin de Cinping de Cameron da Orban da herkes katliama lanet yağdırıyordu! Peki kim yapıyordu! Ona cevap veren olmuyordu. Bütün büyük devletler saldırıyı kınıyorsa operasyonu kim yapıyordu!
Şaka gibi değil mi...
Saldırı bugün olduğu gibi o gün de AVRUPA'nın birliğine bütünlüğüne yapılıyordu. Fransa-Almanya ittifakının sürüklediği AVRUPA'nın ilerleyişinin durması gerekiyordu.
KÜRESEL oyuncu olarak saha kenarına alınması gerekiyordu. Derin AVRUPA bunu gördüğü ve yaşadığı için önce ORTAK SAVUNMA şimdi de AVRUPA SİYASİ TOPLULUĞU projesini gündeme getiriyordu.
Avrupa kuşatıldığı için de sık sık ısrarla "TÜRKİYE'ye hiç olmadığı kadar ihtiyaçları var" diyerek not düşüyordum. Rusya'nın UKRAYNA'ya girmesi doğrudan AVRUPA'nın kalbine yürümesi anlamına geliyordu. Bunu önceden gören de MACRON'du.
SAVUNMA ve ENERJİ konusunda AVRUPA'nın çaresizliği ortadaydı.
Bunun aşılması için de açılacak yolların tümü TÜRKİYE'ye gelmek zorundaydı. Bu nedenle DOĞU ve GÜNEYDOĞU KANADININ TOPLULUĞA alınması yani Türkiye'nin AB'ye göz kırpması gerekiyordu.
1963'te Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık anlaşması imzalayan, 1999'da AB'ye aday ülke ilan edilen, 2005 yılında "ucu açık" olmakla birlikte tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye şimdi parlayan yıldız... Kapıda bekleyen ülke gitti, oyun kurucu ya da bozucu ülke geldi.
Macron yeni vizyonunu açıklarken ORTAK DEĞER vurgusu yapıyordu. Osman Kavala olayında bile görüldü ki AVRUPA ile Türkiye çatışıyordu. DEĞERLER de BEKLENTİLER de farklıydı. AVRUPA Türkiye'ye sonsuz ihtiyaç duyuyor ancak Erdoğan'ı bir yana ülkeyi bir yana koyup değerlendirme yapıyordu.
"Türkiye Erdoğan'dan ibaret değil" diyerek de bunu ilan ediyorlardı.
Bu dilin aynısını Rus lider Putin için kullanıyorlardı. "Rusya ile savaşmıyoruz. Sadece Ukrayna'ya destek oluyoruz.
Bu bir kişinin savaşı... Bir kişinin hırsı..." çıkışı gerçeği yansıtmıyordu. Rusya ile savaştıkları ortadaydı. Ancak savunma ve enerji konusunu aşmaları şarttı. Bu da Ankara'nın çok öne çıkması anlamına geliyordu.
Avrupa bu açılımın peşine düşerken Putin çıktı ve savaşı tanımladı...
"Avrupa'daki enflasyon yüzde 20'yi aştı. Yaptırım takıntısının devam etmesi, Avrupa Birliği'nin yanı sıra halihazırda kıtlık riskiyle karşı karşıya olan yoksul ülkeler için çok çetin ve zorlu sonuçlara yol açacaktır...
Bu durumun suçlusunun tamamen, küresel hakimiyetlerini sürdürmek için dünyanın geri kalanını feda etmeye hazır olan Batılı ülke elitlerinde olduğunu vurguluyorum..."
RUS LİDER PUTİN AVRUPALI ELİTLERİ SUÇLUYORDU... AÇIK VE NET OLARAK...
Ayrıca her defasında yaptığı gibi "Avrupa'nın Rusya dışında başka bir yerden ihtiyaç duyduğu petrol ve gazı karşılama imkanı da yok..." diyordu. Bütün bunları neden yazıyorum peki!
Çünkü bu KÜRESEL SAVAŞ sonunda gelip TÜRKİYE'yi kapsama alanına alacak. İçerideki siyaseti de tansiyonu da çok ama çok zıplatacak.
6'lı MASANIN kurulması, birbirine benzemeyen partilerin aynı çatı altında toplanması, lider arayışları, Kemal Bey'in sert çıkışları, eski AK PARTİLİ isimlerin tutumları, ülke içindeki gerilimin ana nedeni AVRUPA'dan buraya doğru esen ve esecek olan rüzgardı. 2023 seçimleri bizim olduğu kadar RUSYA için de AVRUPA için de önemliydi. Anlatmaya çalıştığım buydu. İçerisi sadece içerisi değildi!
DIŞARISI da işin içindeydi.
Fransız medyasının İmamoğlu'na övgüler düzmesi, Kemal Bey'in her fırsatta LONDRA üzerinden Ankara'ya vurması TARAFLARI ve EKSENLERİ gözler önüne seriyordu.
Türkiye 17-25'ten sonra yaşadığı şokla 15 Temmuz'a geldi. Ardından AVRUPA'dan koptu. Bunu anlayan ilk İNGİLTERE oldu. Ve o gün bugün ilişkiler üst düzeyde.
Londra da AVRUPA'dan aynı yıl kaçtığı için ellerin kenetlenmesi zor olmadı.
Bu nedenle AVRUPA BİRLİĞİ tüm gücüyle ERDOĞAN sayfasını KAPATMAK İSTEYECEKTİR.
Mücadelenin ana ritmi budur. Bu olacaktır.
Rusya saldırısı nedeniyle bunlar açık ve net olarak söylenmeyecektir. Bilek güreşi masanın altında devam edecektir. Muhalefet "enflasyon" diyecekti "mülteci" diyecekti...
Siyaset gereği normaldi.
Doğaldı. Ancak asıl amaçları Türkiye'yi AVRUPA'nın yanına park etmekti.
Mücadelenin GİZLİ KOD'u buydu...