BAYRAMDA öne çıkan olay Ekrem İmamoğlu'nun KARADENİZ turuydu.
Takip edenler bilir. Çok uzun zamandır "6'lı masadan aday çıkmayacak. O masa dağılacak" diye yazıyorum.
Gelişmeler zaten bu yönde.
Masanın bir hükmü kalmadı.
Bunu en iyi bilen de İmamoğlu. Buradan yükleniyor. İmamoğlu'nun davet ettiği, etmediği gazeteciler konusu tartışıldı. Herkes kendi penceresinden yorumlar yaptı.
İBB Başkanı da bunlara tepki olarak bir cevap verdi. Sonra da geri adım attı. Konu hangi gazetecilerin gidip gitmediği meselesi değil ki! Öyle bir hale geldik ki bütün olayları gazeteler ve gazeteciler üzerinden değerlendirmeye başladık.
Çok sağlıklı değil bu. Konu başka! Bambaşka...
Türkiye'nin önemi, konumu, gideceği rota, kaplayacağı koordinat dünya için çok önemlidir. Siyaseti de buradan okumakta fayda var. Kemal Bey, CHP lideri olarak AK PARTİ'ye yükleniyor, hayat pahalılığından giriyor, rejime kadar sözü getiriyor. Sosyal medyadan yaptığı canlı yayın bittikten sonra kendi partisi, 100 bin liralık otel odasını deşifre ediyordu. Adeta sabote ediyordu.
Bunun olmadığını gören Kemal Bey, bu kez bir rüzgar alabilmek için elektrik faturasından zemini kaşıyordu! Tek bir partili bile başlattığı eyleme destek vermiyor, "GANDİ" denilerek sunulan Kemal Bey ne yazık ki partisi içinde bile yalnız kalıyordu. Ödenmeyen faturalardan sonra karanlıkta kalan kendisi oluyordu. Grup konuşmalarında ayakta alkışlansa da dışarı çıktığında yanında kimseyi bulamıyordu.
"İstanbul ve Ankara Büyükşehir Başkanlarım bir dönem daha görevde kalacak" diyor, ancak söz dinlemeyen İmamoğlu ADAYLIK GEZİSİ başlatıyordu...
12 harflik soy ismi gazetelerin manşetlerine uymadığı için "GANDİ"ye balıklama atlanılsa da son tahlilde kaybedilen seçimlerden sonra TEK KİŞİLİK BİR YÜRÜYÜŞE terk ediliyordu... Bence Kemal Bey'den istenen CHP'yi rejimin kıskacından dışarı çıkarmaktı.
Kendisi bilmese de gittiği yol bunu sağladı. AK PARTİ ile yollarını ayıran isimlerle sıcak temasının nedeni de buydu.
CHP kendi kulvarından taşmış, kalıplarını kırmıştı. Bence görevi de tamamlanmıştı.
6'lı masa seçeneği de son hamlelerdendi... Genel olarak herkes isimlere sözlere kadroya vaatlere bakar. Doğrudur.
Önemlidir de. Ancak bunlar beni hiç ilgilendirmez. Önemli olan O İSMİN TÜRKİYE'Yİ NEREYE TAŞIYACAĞIDIR.
Bu saptandığı zaman gidilecek istasyonu da yapılacakları da tek tek görürsünüz. Hiç zorlanmadan.
İmamoğlu İSTANBUL'u alınca doğal olarak CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞINI içinde besledi büyüttü. Erdoğan'ın yürüyüşüne İSTANBUL'dan başlaması doğal olarak ilham veriyordu.
Ancak Erdoğan İSTANBUL'un kaderini değiştirerek yürüdü.
Arada ciddi fark vardı.
İmamoğlu'nun bu ruh hali, Kemal Bey'i aşıyordu. Geçen hafta salı günü uçakla Trabzon'a giden İBB Başkanı, buradan otobüsle Rize'ye geçti. Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ilçelerinin ardından Artvin Arhavi, Hopa, Kemalpaşa ve son olarak Trabzon'da meydan konuşmaları yaptı. Trabzonspor Kulübü'nü ziyaret ederek 38 yıl sonra gelen şampiyonluğunu tebrik etti. Yomra Belediye Parkı açılışına katıldıktan sonra da İstanbul'a geri döndü. Peki bu GEZİ'nin İSTANBUL ile bir ilgisi var mıydı? Elbette yoktu...
'Adaylığını koy, çekinme!' sözlerinin duyulması ve yayılması gerekiyordu. Amaç buydu. İmamoğlu'nun isteği de buydu.
Kemal Bey'e rağmen...
Deniz Baykal'ın çekilmesi Kemal Bey'in gelmesi CHP içindeki AVRUPALI güçlerin zaferiydi.
Tabi biz olaylara böyle bakmayı pek bilmezdik. İmamoğlu, AVRUPA'nın destek verdiği Kemal Bey'den kredisini geri çekmesinden başka bir şey değildi! AVRUPA içinde bir güç PARLAMENTER SİSTEM isterken bir diğeri ise "Erdoğan'ın kullandığı gücü kullanıp sistemi ele geçirelim" FİKRİNİ YAŞATIYORDU. İmamoğlu hiçbir zaman PARLAMENTER SİSTEMİ İSTEMEYECEKTİ!
İmamoğlu seçiliyor, makamına oturuyor ve ilk gelen ÇİN İSTANBUL BAŞKONSOLOSU Cui Wei oluyordu... Almanya'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı SPD'li Michael Roth, twitter'dan "Demokrasinin canlı olduğu Türkiye için ne kadar cesaret verici bir işaret.
AB ve Almanya'nın Türkler'e yüzünü daha güçlü biçimde dönmesi önemli" derken, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti'nin Hristiyan Demokrat Birlik partili Başbakanı Armin Laschet ise duygularını "İstanbul'un yeni Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na tebrikler! Güçlü sivil topluma ve özgür seçimlerin yapıldığı ülkeye saygı" sözleriyle ifade ediyordu... Asıl önemli olan Alman eski Cumhurbaşkanı Wulff'tu! Almanya'nın bir önceki Cumhurbaşkanı olan Christan Wulff, Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann ve İstanbul Başkonsolosu Michael Reiffenstuel'i yanına alarak İmamoğlu'nu tebrik etmeye geliyordu.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeffrey Flake, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güven mektubu sunmasının ardından İstanbul'a geldi.
Eşiyle birlikte Kılıçdaroğlu'nun potansiyel rakibinin yanında boy gösterdi. Bir önceki ABD Ankara Büyükelçisi Satterfield da İmamoğlu'nun ziyaretçileri arasında bulunuyordu. İngiliz Büyükelçi Dominic Chilcott da hem belediye binasında hem de BALIKÇIDA İmamoğlu'nu ziyaret edenler arasında kendine yer bulmaktaydı. İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosu Kenan Poleo da İmamoğlu'na ilgisini esirgemeyenler arasındaydı.
Fransa Büyükelçisi Charles Fries "Batılı değerlerin Türkiye'deki temsilcisi" diyerek İmamoğlu'nu parlatan isimlerdendi. Ekrem İmamoğlu Atina'ya giderek Başbakan Kriakos Miçotakis ile de görüşüyordu. Yani seçildikten sonra İmamoğlu yürüyüşünü başlatmıştı. Bunda en önemli itici güç de DIŞARISIYDI...
Bütün bu temasların içinde gördüğüm kadarıyla İMAMOĞLU için en büyük destek ALMANYA'dan geliyordu. Rusya-Ukrayna savaşı ile sarsılan AVRUPA'nın 2023'te Erdoğan'ın yerine İmamoğlu'nu istemesi kadar doğal ve anlaşılır bir şey yoktu.
Ancak küçük bir sorun vardı!
Seçimlerde ERDOĞAN'ı geçmek gerekiyordu. Bu hiç ama hiç kolay değildi.
İstanbul'da tarih yazarak DEVLET BAŞKANLIĞINA gelmek ile İstanbul'da karlı bir günde balık keyfi yapmak arasında büyük fark vardı.
İmamoğlu'nun düşünmesi gereken 6'lı masa ya da Kemal Bey'in tepkisi değildi.
Olmamalıydı! Hem Almanya ile hem İngiltere ile dans etmek öyle kolay değildi.
Bu, uçurumun kenarında gözü kapalı yürümekten farklı bir şey olamazdı! Davet edilen gazetecilerin tartışılırken bunlara girilmemesi gerçekten ilginçti...