Küresel kavga
ETRAFTA olan biteni anlamakta zorlanan çok insan görüyorum. Böylesine keskin bir KÜRESEL BİLEK GÜREŞİNİN yaşanması ve bunun Türkiye'yi de kapsaması son derece doğal. Biz, bazen dünyada olup biteni ıskaladığımız gibi bazen de Türkiye konusunda kafamız karışmakta. En azından benim sık sık gördüğüm tablo bu.
İçerideki siyasi partilerin dünya üzerinde karşılık buldukları çizgiler vardır.
Bu iki akımdan birine işaret etmektedir. Bu ABD için de böyledir bizim için de...
AK PARTİ kuruluşundan itibaren büyük bir "UYUMU" içinde barındıran siyasi bir organizasyondu.
Bütün isimlere girme şansım yok. Ancak Abdullah Gül'den Ahmet Davutoğlu'na Ali Babacan'dan Bülent Arınç'a kadar uzanan yelpazede farklı renkler mevcuttu. Bu ANAP'ta da vardı.
MERKEZ partilerde olması kadar olağan bir şey de yoktu. Ancak arkadaşlıklar, yakınlıklar, dostluklar insanların AYNI ÇİZGİDE SİYASET yaptıklarını göstermez. 2007 CUMHURBAŞKANLIĞI krizinin nedeni buydu. Devlet içindeki bir güç Sayın Gül'e itiraz etti. Kişiliğine değil izleyeceği SİYASİ YOLA... Doğaldı. Bu çatışma yeni de değildi.
Geçtiğimiz Haziran ayının 25'in de Abdullah Gül Alman Radyosu ARD'ye Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini değerlendirdi.
Açıklamaları aslında hem AK PARTİ ile hem ERDOĞAN'la ayrılan yolları işaret ediyordu.
İnce bir şekilde tabii... Gül şöyle konuşuyordu: "AB üyelik hedefimiz bütün Türkiye'nin ve siyasi partilerin ortak hedefiydi.
AB'ye tam üye olmanın amacı da Türkiye'nin standartlarını her açıdan yükseltip, insan hakları konusunda ileri, güçlü ekonomiye sahip bir ülke olmaktı. AB müktesebatını üstlenmiş bir Türkiye her açıdan farklı bir ülke olacaktı.
Önce böyle bir Türkiye'yi hayal etmek gerekir. 80 milyonluk, yapılacak çok işi olan, Maastricht ve Kopenhag kriterlerini benimsemiş bir Türkiye çok farklı olacaktı..."
Başbakanlık koltuğunda otururken Ahmet Davutoğlu'nun Almanya ile yakınlığı ve bu yakınlık üzerinden AB'ye GİRİŞİ ne kadar arzuladığı SIR değildi.
Farklı parti kurarak yoluna devam etse de Ali Babacan da bu frekansa uzak değildi. Babacan da "HEDEF AB'ye TAM ÜYELİKTİR" diyecekti.
Hatta yanılmıyorsam pandeminin tavan yaptığı dönemde "Avrupa'da merkez bankalarında 3 trilyon Euro kenarda bekliyor. Gidip oradan almak iş değil..." gibi çıkışları vardı. Yani AK PARTİ içinde Avrupa ile yan yana omuz omuza yürümek isteyen çok isim vardı. Zamanla yollar ayrıldı. Erdoğan başka bir yoldan Türkiye'nin önünü açıyordu.
KÜRESEL bakış açısının ana vatanı olan AVRUPA'dan farklı düşünüyor, farklı rota çiziyordu.
Bu siyasi ton farkı Erdoğan'ı da Türkiye'yi de başka renge büründürüyordu.
Deniz Baykal, Abdullah Gül'ün CUMHURBAŞKANLIĞI adaylığına en çok itiraz eden isimdi.
Nedeni AVRUPA ile KÜRESELCİ FELSEFE ile olan uzaklığıydı. Deniz Bey'in koltuğuna gelen Kemal Kılıçdaroğlu ise Gül'e uzak değildi.
Davutoğlu'na ise hiç...
Aynı CHP iki farklı ton!
Kemal Bey'in, ÇATI ADAYLIĞI ya da başka konularda Gül ile bir araya geldiği iddiaları gündeme geliyordu. Temas olduğunu ileri süren çok isim vardı. Sanırım 2014'tü... Gül, NTV'ye konuk oldu. Canlı yayında "... Ahmet Davutoğlu'nu siyasete de devlet hayatına da kazandıran benim" diye konuşmuştu.
Yaşanan dalgalanmaların altında yatan ana motivasyon, KÜRESEL BAKIŞ AÇISI ile Avrupa ile yürümek isteyenler ile ULUSAL MOTİVASYONLA yürümek isteyenlerin yol ayırımıydı. Olan buydu.
Bu nedenle sadece AK PARTİ'de değil CHP'de de tasfiye yaşanıyordu.
Deniz Bey'in ekolü tamamen siliniyordu...
Belki çok dikkat edemiyoruz ancak ORDU'daki gelişmelere de bu açıdan bakmakta fayda vardı. Tasfiye edilenlerin pek çoğu, Türkiye'nin ULUSAL MOTİVASYONUNUN dışında kalan, daha geniş bir ittifakla ülkeye ve dünyaya bakan isimlerdi... 15 Temmuz ve sonrasında yaşanan gelişmeler de buna uygundu. Şu an için ERDOĞAN-BAHÇELİ dışında kalan bütün siyasi hareketler ve isimler KÜRESEL formata uygun davranmayı tercih ediyordu. Erdoğan ise "Dünya 5'ten büyüktür" sözleriyle kurulu düzene itiraz ediyordu.
Başkan Erdoğan'ın, Trump ve Putin'le ile iyi anlaşmasının nedeni büyük kurguda aynı frekansta olmalarıydı.
Son dönemde TÜRK ASKERİNİN yurtdışında gövde gösterisi yapması, silah sanayiinin hiç olmadığı kadar ileri gitmesi, İHA'larla-SİHA'larla destan yazılması, izlenen Ankara'nın yaslandığı ULUSAL MOTİVASYONLA çok yakından ilgiliydi.
İsimleri değil de İTTİFAKLARI görür ve değerlendirmeleri bunun üzerinden yaparsak, BİLEK GÜREŞİNİ daha net görürüz...
Şimdi bu kavga geldi, KABİL HAVAALANI'NA kadar dayandı. Mücadele her yerde sürüyordu.
Taraflar aynıydı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.