1973 müydü neydi... Rallide etap hakemiydim...
Para yoktu ama Abant'ta lüks bir otel ve her şeyden önemlisi tereyağlı alabalık vardı... İşin keyfi de cabası...
Gece dağ başında konakladık.
Sabahın köründe yarışmacılar geçecekler de bayrak indirip kaldıracağız...
Mudurnu tarafları...
Karanlığın ne olduğunu o gece orada gördüm. Bir de 1999 depremi gecesi İstanbul'da. Hiç o kadar yıldızı bir arada görmemiştim.
Uzaktan da bir ses yaklaşıyor...
Yanımızda koruyucu bir jandarma eri vardı. Ona sorduk.
"Canavar" dedi.
Kurt demek istermiş.
"Gelirse ne yaparız?" dedik.
"Heeç," dedi,
"furruk!"
***
Kılıçdaroğlu da şimdi karanlıktan etkilenmiş.
"Nasıl anlatılır orada gece, buz gibi bir soğuk ve gerçek zifiri karanlık" demiş.
Vallahi öyledir.
Mevsim yazdı ama biz de donmuştuk.
Mutlak karanlık... Uzaktan en küçük bir ışık düşmüyor...
"Dinlenmek, uyumak mümkün değil" diyor.
Değildir.
Ama tırsmak mümkündür.
Biz tırsmıştık doğrusu.
Neyse ki
Kemal Bey'e kurt inmemiş.
***
"An itibarıyla aynı Kemal değildim" diyor...
O an
"içinde bir şey kopmuş"...
Yok, boxer, trunk, hipster falan değil tabii. Mecazi konuşuyor.
"Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım" demiş...
Sevindik.
Bilmediklerini öğrenecek, yalan söylemeyecek, kötü bir şey yaptığı zaman utanacak.
***
Peki öyleyse niçin,
"Geçen iki haftada depremzedelere çadır, konteyner ve mobil duş-tuvalet götüremediniz" diyor?
Soğuk mu az geldi karanlık mı?