Mangal sendromu
Genellikle ormanlık alanda yapılıyor, çok tehlikeli, yangın çıkıyor, vb. Öyleyse nedir bu mangal saplantısı? Boş buldukları iki metrekare toprak parçasında yapanlar da var, ağaç ya da çalılık gerekmiyor.
Bir kere, halkımızın yüzyıllarca sürmüş "et hasretini" gideriyor...
Hani Kemal Tahir yerli malı bir sosyalizm kurmak için halkın "azla yetinme yeteneğine" güveniyordu ya, kazın ayağı hiç de öyle değildi.
Halk "tüketmek için" kıvranıyordu.
O yüzden de "yoksullukta eşitlik" vaat eden sola hiç yüz vermedi.
"Milli sporlarımızdan" biri ev alıp satmak, öteki araba alıp satmak oldu. Bu da bir açlığın giderilmesidir.
Mangal, yüzyıllarca bulgurla beslenmiş, en kabadayısı bulgur pilavına yumurta kırmış köylünün et ihtiyacını karşılıyor. İster pirzola, ister köfte, ister sucuk şeklinde...
Köylünün "ete doymasına" daha çok var.
Kolesterol bilmemne de hiç umurunda değildir. O, eğitimli şehirlilerin sorunudur.
İkincisi, "sere serpe" uzanmak eğilimidir.
Halkımız rahatlık sever. Kadını şalvarla, erkeği şort ve terlikle dolaşır.
O kadar ki, mangala evden yatak yorgan getirenler ve karnını doyurduktan sonra yatıp uyuyanlar var.
Ağaç dibinde kestirme değil, basbayağı yorganın altında.
Halkımız yemek üstüne kahve ve konyak içmez, bastırsın diye çay demler, sonra da uyur.
Üçüncüsü de, "yer sofrası" keyfi, daha doğrusu alışkanlığı.
Köylü yemeğini yer sofrasında yer.
Osmanlı da minderde yerdi. Yemek "siniyle" gelirdi.
Masa ve iskemle, Batı'dan alınmış bir şehirli alışkanlığıdır. Bir Tanzimat çocuğudur.
Gerçi evinden mangal sefasına açılır kapanır masa ve iskemle getirenler de var, arabalarının arkasında... Bu bir "geçiş dönemi" göstergesidir.
Çünkü mangalcı ne tam köylü, ne tam şehirlidir.
Yani, lumpenproletarya...
Cebi para görmüş olsa da, altında arabası olsa da bu böyledir.
Şehirli mangal yapmaz.
Yapsa yapsa "piknik" yapar. Yiyecek olarak "soğuk ordövr" tercih eder:
Sandviç, pek pek tavuk budu... (Batılılar beyaz şarap, bizimkiler rakı tercih ederler yanında.) Pikniğini de asfalt yolun kenarında, kaldırım başında yapmaz. Köfteyle beraber egzoz dumanı yemez.
Çöpünü de giderken toplayıp çöp kutusuna atar, tepiştiği yerde bırakmaz.
Olmadı, yanına alır, çöp kutusu bulduğu yere kadar taşır.
Haa, bakınız burada halkın "her şeyi devletten bekleme" alışkanlığı da devreye girmektedir. Devletle belediye arasındaki farkı da tam olarak bilemediğinden, "devletin işi ne, toplasın" kolaycılığı geçerli olmaktadır.
Dinlediği müziğe de bakınız, herhalde "Nessun Dorma" aryası değildir.
Ama, cebi para gördüğü için kendini "artık burjuva oldum" sananlar da Serdar Ortaç, Demet Akalın ve Yıldız Tilbe'den öteye gidemediler.
Haydi öyleyse, çakma burjuvalar 26 bin lira hesap ödemek üzere havuz başı yemeklerine...
Halk da mangala.
Yedikleri köfte aynı köfte ama birinin kilosu elli lira, beş kişi adam başı on liraya doyar.
Ben halkın yanındayım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Utanmıyor musunuz? (01.04.2023)
- Dağ nerede, fare nasıl? (31.03.2023)
- Alafortanfonik gelismeler (30.03.2023)
- Yoksun oğlum sen (29.03.2023)
- Var biraz da sen oyalan (27.03.2023)
- Toto loto (26.03.2023)
- Balığa çıkarız (25.03.2023)
- Al bu da acıklı komedya (24.03.2023)
- Acıklı komedya (23.03.2023)
- Başınıza gelecek çok (22.03.2023)