Bozarım ezberini haa
Türkiye Cumhuriyeti, aslında, 1 Kasım 1922'de kurulmuştur.
Ben söylemiyorum, Atatürk söylüyor.
O ekim ayında verdiği bir demeçte diyor ki: "Bizim zaten idare şeklimiz esas itibarıyla cumhuriyettir, çünkü Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun birinci maddesinde hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir deniliyor, bu zaten cumhuriyet idaresidir, sadece adı konmamıştır!"
Evet, saltanat kaldırıldığı günden itibaren o rejim bir cumhuriyettir artık.
1 Kasım 1922'den 29 Ekim 1923'e kadar geçen tam bir yıl "TBMM Hükümeti" devridir ama bal gibi adı konmamış bir cumhuriyettir.
O zamanlar olduğu gibi bugün de bundan memnun olmayanlar vardı ve vardır tabii... Kimisi Osmanoğulları'nı tahttan devirdiği için bozulmuş, kimisi "seni padişah yapalım, hanedan değişikliği olsun" diyebilmiştir...
Bu mümkün değildi.
O yılların "trendi", dünya savaşında yenilen ülkelerde rejim değişikliği ve cumhuriyete geçiş şeklindeydi... Almanya'da böyle olmuş, Avusturya'da böyle olmuş, Macaristan'da böyle olmuştu... Bizde de başka türlü olamazdı.
Cumhuriyeti halk kurmamış, kurtuluş savaşını kazanan askerler kurmuşlardır.
Ve o günden taa 1950'ye kadar, sonra da aralıklı olarak taa 2002'ye kadar devletimiz "bürokrat ağırlıklı" bir vesayet devleti olmuştur. İsterseniz bu tarihi 2016 da yapabilirsiniz.
Cumhuriyeti kuran kadro mecliste çoğunluğa sahip değildi.
Oylamanın yapıldığı 29 Ekim günü muhalif mebusların çoğu Ankara'da değillerdi.
Özellikle de itiraz edebilecek Rauf Bey'in orada olmadığı bir gün seçilmiştir!
Kötü mü olmuştur? Hayır.
Karl Marx ne diyor? "Tarihte ne olduysa, öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur" diyor.
Saltanat, Türk-Yunan savaşını kazandıktan sonra geri getirilebilir miydi?
Hani halifeyi İkinci Abdülmecit adıyla padişah yapsalardı da, ya da onun oğlunu Birinci Ömer ya da Birinci Faruk falan?... Saltanat, bir zamanlar Fransa'da Bourbon kolundan Orleans koluna geçtiği gibi Mecit sülalesinden Aziz sülalesine geçse... Bir yandan da devrimler falan gene yapılsa...
Atatürk ikinci bir "güç odağına" razı olamazdı.
Olabilseydi, kurtuluş savaşımıza katılmak üzere İstanbul'dan İnebolu'ya giden ve milliyetçi kişiliği hakkında hiçkimsenin en ufak bir şüphesi bulunmayan Şehzade Ömer Faruk Efendi palas pandıras, kös kös geri çevirilmezdi!
Atatürk hem padişahçıları yoketti, hem de kendi hakimiyetine en küçük bir taş koyabilecek, en ufak bir çatlak ses çıkarabilecek cumhuriyetçileri... Bu arada bizzat birçok silah arkadaşını...
Ama bugün İyi Parti kurucuları arasınde yer alan bir bayan gazeteci arkadaşımıza sorarsanız Türkiye'ye demokrasiyi getirmiş.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Utanmıyor musunuz? (01.04.2023)
- Dağ nerede, fare nasıl? (31.03.2023)
- Alafortanfonik gelismeler (30.03.2023)
- Yoksun oğlum sen (29.03.2023)
- Var biraz da sen oyalan (27.03.2023)
- Toto loto (26.03.2023)
- Balığa çıkarız (25.03.2023)
- Al bu da acıklı komedya (24.03.2023)
- Acıklı komedya (23.03.2023)
- Başınıza gelecek çok (22.03.2023)