Pasifik’te Türk gücü
ABD eski Dışişleri Bakanı ve başkanları yöneten en derin adam olarak tanınan Henry Kissinger, "Dünya Düzeni" adını verdiği kitabında dünyanın yeni bir düzen aradığını söylüyordu. "Osmanlı İmparatorluğu gerilemeye başladığından beri yani son 400 yıldır aslında gerçek bir anlamda dünya düzeni kurulamadı" diyordu. Bu itirafın açılımı "Gerçek anlamda dünya düzeni Osmanlı zamanında kurulmuştur" demekti.
Kissinger, bir yemekte eski dostu Atlantik Records firmasının sahibi Ahmet Ertegün'e ilginç bir söylemde bulunuyor; "Ahmet, Ortadoğu'da barış yapmanın en iyi yolunu gizli tuttum: Tümünü Türkler'e geri vermek ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmaktır" diyor. Bugün Ortadoğu kan ve gözyaşına mahkum edilmişse, bunda Osmanlı adaleti, insan sevgisi ve hamiliğinin olmamasındandır.
Osmanlı nasıl cihan imparatorluğu kurup, dönemin Süper Gücü oldu? Bu sorunun cevabını tarihine, ecdadına sövenler, dedelerimize galaksiler kadar uzak olan muhalefet, Batı hayranı İttihatçı kafalar bilmez. Çünkü onlar asla araştırmazlar, öğrenmezler. Ecdada ayıracak zamanları hiç yoktur.
Çünkü kafalarına, beyinlerine sadece Osmanlı düşmanlığı ve Batı aşkı şırınga edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı toprakları üç kıtada 15 milyon kilometre kareye ulaşmıştı.
Barış ve adalet, insan hakları ve hukuk Osmanlı eliyle dünyanın her noktasında tesis ediliyor, örnek alınıyor, parmak ısırılarak izleniyordu. Bugün bile Amerikan kongresi binasında Kanuni Sultan Süleyman Han'ın çıkardığı kanunlar nedeniyle dünyanın en etkili kişilerinden biri olarak portesi duvara yerleştiriliyordu.
Büyük devlet olmanın yolu, büyük adımlar atmaktan geçiyordu.
Korkaklar gibi sinersen, dünyaya uzaylı kalırsan, kafanı dışarıya karşı kuma gömersen, sömürgeciliğin ve ölüm tarlalarının Batı eliyle ekildiği mazlumlar coğrafyasında seni kimse hatırlamazdı. O yüzden Osmanlı sadece kendi topraklarını korumamış, gidemediği yerlerde zulme uğrayanların dahi yardımına koşup, zalimlere karşı hamiliğini yapmıştı. İtalya'da Venedik'te kurulan devletin bile koruması olmuş, onu İstanbul'a bağlamış, Papalığa karşı hamisi olmuştu.
Bugünkü İtalya topraklarının bir kısmı üzerinde bile bir süreliğine de olsa Osmanlı'ya bağlı bir devlet vardı. Çünkü Balkanlar'daki mazlum halkların korunması için savunma İtalya'dan başlıyordu. Afrika'nın en ücra köşelerine kadar gidip işgalcilere ve sömürgecilere karşı mazlumları koruyan bir imparatorluk vardı. Bizim topraklarımız olmasa dahi her zaman güçsüzün yardımına koşan, dillerine dinlerine, örflerine asla dokunmayan bir ecdad vardı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti son yıllarda sömürgeciler tarafından "Önce kavga ettir sonra kurtarıcı olarak gidip yerleş ve toplu katliamlarla soyup soğana çevir" mantığındaki Batı'ya karşı, ecdadın yolundan giderek çok önemli adımlar atıyor. Batı tarafından fitneyle birbirine düşürülen Somali ve Etiyopya'yı Ankara'da masaya oturtup kan dökülmesini engellemeye çalışıyor. Beyazsaray'ın resmi yayın organı bile dün "Türkiye, Etiyopya ve Somali arasında arabuluculuğa soyunarak Afrika'daki etkisini artırıyor" diye başlık attı.
Haberde Türkiye'nin her iki ülke ile de son derece önemli ilişkilerinin olduğu hatırlatılıyor. Amerika ve Çin'in yanısıra Japonya'nın dahi Afrika'da üs kurduğu vurgulanan haberde kıtadaki geniş kullanılmayan tarım alanlarının önemine dikkat çekiliyor. Somali ve Etiyopya'daki dokunulmamış petrol yataklarının varlığına işaret edilerek, Türkiye'nin petrol arama ve birlikte çıkarma konusunda Somali ile yaptığı tarihi anlaşmaya ve Türkiye'nin bu arabuluculuk girişimiyle nüfuzunu katladığına işaret ediliyor. Evet Batı gidiyor, tüm fitne tohumlarını istediği ülkelere saçarak önce kan gölleri kuruyor, sonra tüm enerji hatlarına ve madenlere çöküyor. Türkiye ise tıpkı ecdadı gibi, fitneyi ortadan kaldırmak ve kanı durdurmak için çırpınıyor, masalar kurup barışa teşvik ediyor. "ABD ve diğerleri gibi petrol gelirlerinizin yüzde 97'si bize yüzde 7'si size demiyor.
Sadece tam kapsamlı ortaklık teklif ediyor. Kurulan barış masaları ve hakkaniyetli paylaşımlarla sömürgeci değil, kurtarıcı oluyor.
Bir zamanlar dünyanın petrol kadar değerli olan en önemli ürünü baharattı. O baharatın büyük bölümü Malezya ve Endonezya'dan gemilere yükleniyor, önce Hindistan limanlarına uğruyor, sonra Yemen ve Kızıldeniz'e iniyordu. Endonezya ve Malezya o dönemde "Baharat" aşkına Portekiz ve Hollandalılar'ın kanlı işgallerine uğradı. Adalar topluluğundan Osmanlı'ya elçiler geldi. "Sizin adınıza Cuma hutbeleri okuyoruz. Bizler Müslümanız.
Sizin birer köyünüzüz. Size bağlanmak istiyoruz. Bize yardım edin" dediler. O zamana kadar Osmanlı'nın Malezya ve Endonezya adalarındaki Müslüman'lardan haberi yoktu. Önce gözlerden yaşlar süzüldü. Ardından ecdad bu adalar topluluğuna silah ve top yığdı. Hatta 15 bin Osmanlı yiğidini gizlice, bu adalara göndererek direniş ordusuna katılmasını sağladı. Endonezya ve Malezya'nın kanlı sömürgecilere karşı direnişlerinde ve bugün bağımsızlık elde etmelerinde Osmanlı'nın rolü büyüktür.
Hiç kimse o dönemde "Ne işimiz var Pasifik'te" demedi.
Eğer Cihan imparatoruysan ve mazlumların hamisiysen elbette koşarak gidecektin ve bunu herkes destekleyecekti.
Ne zamaki Osmanlı'nın son dönemlerinde Batı hayranı ittihatçı kafalar darbeyle imparatorluğu ele geçirdi, işte o zaman bu mazlumlar unutuldu ve terkedildi. Ancak Pasifik Adaları'nda zulme uğrayanlar asla ecdadımızı unutmadı. Kurtuluş Savaşı'nda fakir Malezya ve Endonezya halkaları dişlerinden tırnaklarından biriktirip, çocuklarının rızkından keserek bize yüklüce yardım gönderdiler. Bugün ise geldiğimiz noktada önceki gün "ABD şaşkın" başlıklı haberler ortalığa saçıldı. ABD merkezli dünyaca ünlü Forbes dergisi işi gücü bıraktı, Osmanlı torunlarının yönettiği Türkiye'nin Endonezya ve Malezya'ya çok sayıda füze ve silah ihracatı yaptığını, hatta onlar için savaş gemileri dahi ürettiğini yazdı. Adeta "Eyvah" dercesine "Türkiye'nin bu iki ülkeyle de savunma ilişkileri çığ gibi büyüyor.
Ankara'dan en büyük ithatalatları yapan iki ülke haline geldiler" diye uyardı. Endonezyalı generallerin Türk fabrikalarını gezip AKINCI önünde poz verdiğini bile yazdı.
"Savaş gemilerini Türk füzeleriyle donatıyorlar" diyerek hangi füzelerden kaçar tane aldıklarını dahi habere ağlayarak döktü. "Türkiye hava savunma sistemi Çelik Kubbe'yi kuruyor" diyerek Endonezya ve Malezya'nın ilk müşteriler olacağına dahi dikkat çekti. Evet Osmanlı'dan sonra torunları da bugün Pasifik'in bir ucunda kardeşleri ile kucaklaşarak gücüne güç katıyor.
Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan "Yapay Zeka'nın kontrolden çıkma riski var. İstihbaratta ise oyun değiştirici olacak" diyerek bu konunun önemine dikkat çekti.
Ardından yakın geleceğin büyük silahı yapay zeka MGK gündemine de girdi. Türkiye bu konuda da büyük atılımlar yapıyor. Sadece 6 yıl sonra yapay zekanın 16 trilyon dolarlık bir pazar oluşturacağı tahmin ediliyor. Milli yapay zekamızı geliştirerek bu konuda da kardeş ve mazlum ülkeler için öncü olacağımız kaçınılmaz görünüyor. Her alanda malum ülkeler ve kardeşlerimiz adına öncü olmaya devam edeceğiz.
"Ne işimiz var oralarda" diyen ittihtçı ezik kafalara rağmen her yere gideceğiz. Gerek gördüğümüz yerlerde askeri üsler de kurmaya devam edeceğiz. CHP'nin ortağı ve PKK'nın siyasi kanadı DEM vekilleri ise "Üslere ne gerek var" diyerek şiddetle karşı çıkıyorlar.
Bağlı oldukları PKK ise Suriye'de Amerikan bayrağı ile gezip ABD üslerinde gizleniyor, eğitim alıyor.
Hem eziklere hem de hainlerin siyasi kanadı olmaya soyunanlara rağmen bizi durduramayacaklar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yumruklar konuşuyor (21.11.2024)
- Musk savaşı başladı (18.11.2024)
- "Trump; "Ben deliyim" (16.11.2024)
- İyiler de kazanır ama... (14.11.2024)
- Ödleri neden patlıyor? (11.11.2024)
- “Türkiye Günleri” yolda (09.11.2024)
- Trump namlunun ucunda (07.11.2024)
- Amerikan "ot"ları (04.11.2024)
- Güneysu (01.11.2024)
- Deli danalar-papağanlar (30.10.2024)