AB’de körlük bitiyor
BENİM hayata gözlerimi açtığım sene, yani 1963'te Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık anlaşması yaptı. 1987'de tam üyelik için başvuruda bulundu. 1997 yılında adaylığımız kabul edildi. 2005 yılında tam üyelik müzakereleri başladı.
Avrupa, Türkiye'den daha küçük, ekonomik olarak çapsız, askeri ve siyasi olarak yetersiz olan ülkeleri bile AB'ye alırken yıllardır Türkiye'yi bir ömür süresi kadar kapılarda bekletti. Bize ihtiyacı vardı ancak Müslüman bir ülke olduğumuz için engeller çıkarıyor, bunu hazmedemiyordu.
Sonuna kadar direndiler. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, dünyada yaşanan krizler, savaşlar, değişen dengeler, Türkiye'nin son yıllarda dış politikadaki muazzam hamleleri, küresel güç olma yolundaki adımları AB'yi bize mahkum hale getirdi. Bizden kaçtıkça bize yakalandılar.
Bizi ittikçe, bize tutunmak zorunda kaldılar.
Dünya arenasında, boş, zavallı bir duruma düşen, kenara atılan, tüm krizlerde kapıdan içeri bile sokulmayan bir AB manzarası ortaya çıkarken, Türkiye hemen her krizde masa kuran ve masaya oturan üç ülkeden biri konumuna yükseldi. Şimdi buna dövünüyorlar.
Her geçen gün gerçeklerle yüzleşiyorlar.
Türkiye düşmanlığı tavan yapan ve her fırsatta bizi Avrupa dışında görmek için yayın Der Spiegel bile çark etmek zorunda kaldı.
Geçtiğimiz ay yayınladığı bir makalede adeta günah çıkarıyor ve şu satırlara yer veriyordu;
"Türkiye halihazırda Almanya'dan daha fazla nüfusa sahip ve demografik olarak oldukça dinamik bir şekilde büyümeye devam ediyor. Türkiye ayrıca yüzölçümü olarak da Almanya'nın yaklaşık iki katı büyüklüğünde bir coğrafyaya sahip.
Ukrayna ise görece seyrek nüfus dağılımıyla birlikte yüzölçümü bakımından en büyük AB ülkesi olan Fransa'dan daha geniş bir toprak alanını kaplıyor. AB, her iki ülkenin Birliğe üyeliği halinde bir çırpıda alanını üçte bir oranında, nüfusunu ise dörtte bir oranında genişletmiş olur. Bu, 1950'lerden bu yana Avrupa bütünleşmesi sürecinde meydana gelen her şeyi gölgede bırakacak bir mega genişleme olacaktır." Avrupa'da yaşlı nüfustan ve işgücü sıkıntısından da bahsedilen makalede "Türkiye'nin olası bir AB üyeliği, AB'nin demografik düşüşünü yumuşatmasına yardımcı olabilir. Buna karşılık katılım perspektifi Türkiye'nin yapısal sorunlarının üstesinden gelmesine, kendisini geniş Avrupa değerler topluluğuna ve iç pazarına entegre etmesine yardımcı olabilir.
Bu potansiyel olarak her iki taraf için de büyük bir kazanç" deniyordu. AB'ye üye olduğumuz takdirde Birliğin en kalabalık üyesi olacaktık.
Dolayısıyla alınan kararlarda da etkili olacaktık.
Avrupa'yı en çok korkutan noktalardan biri buydu. Nitekim makalede "Ankara AB'ye girdiği takdirde Berlin ve Paris ile kıyaslanabilecek çapta bir güç odağı olacak" vurgusu yapılıyordu.
Ancak ne kadar korkarlarsa korksunlar, Türkiye'nin AB'ye girmesi durumunda Birliğin Küresel Güç haline dönüşeceğini Der Spiegel haykırıyordu. Ordusu ve silahı olmayan ve NATO koruması altında ABD'ye donuna kadar tavizler veren Avrupa, bizimle birlikte askeri ittifakın en büyük ikinci ordusunu da yanına almış olacaktı. Sömürmeye çalıştıkları ülkelerde artık halkların çığ gibi büyüyen kin ve öfkesinden korkacak hale gelmişlerdi. Oralarda iş yapabilmek için Türkiye ile ortaklığa sınırsız ihtiyaçları vardı. Çünkü bugün darbe yapılan Nijer'de bile halk sokaklara dökülüp "Fransa defol" diye bağırırken Türk bayrakları sallıyorlardı. Türkiye Yüzyılı başlamıştı artık. Bunu yeryüzündeki tüm düşünce kuruluşları, askeri ve siyasi uzmanlar raporlarla yayınlıyordu. Afrika, Ortadoğu ve Asya'da Türk rüzgarlarının estiğini her gün birileri dışarıda bas bas bağırıyordu. Türkiye artık sistem kurucu hale geliyordu. Hem bölgesinde hem NATO'da, Balkanlar'da ve Kafkaslar'da Orta Asya Cumhuriyetleri'nden Avrupa'ya kadar her yerde güvenliğin ve barışın adıydı. O yüzden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Külliye'de yapılan 14. Büyükelçiler Konferansı'nda söylediği sözler boşuna değildi.
"Türkiye'yi bir takım farazi, tarihten kopuk altı boş kavramlar geliştirerek hasım olarak nitelemek Balkanlar'da yapılabilecek en vahim hatadır. Bütün Balkan ülkelerinin AB ve NATO üyeliklerinin konuşulduğu ortamda Türkiye'nin AB üyelik sürecinin akamete uğratılmış olması stratejik bir KÖRLÜKTÜR.
Türkiye'siz AB'nin gerçek manada KÜRESEL GÜÇ olamayacağını vurgulamak istiyoruz." diyordu Hakan Fidan. Hem de elçilerin gözlerinin içine bakarak. Hepsinin başları eğikti. Bunu biliyorlardı. Buna mahkumdular.
Son 20 yılın dış politikası, onları bu ezikliğe getirmişti. Komplekslerinden arındıklarında, körlükleri tamamen bitecek, Ankara kapısında onlar yatacaklar...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.