Koz ustası
DEMİREL Başbakanlık yaparken Amerika'da Başkan Bush ile görüşüyordu bir gün. Bush önüne Türkiye haritası koyuyor, Güneydoğu Anadolu'yu gösterip "Ne işiniz var sizin buralarda" diyordu. Yani Türkiye'yi yöneten adama açık açık, yüzüne karşı "Çıkın buralardan. Bırakın, terk edin Güneydoğu'yu" diyordu. O dönem Adalet Partisi milletvekili ve Demirel'in sağ kolu olan Lütfi Akdoğan anlatmıştı bize bu diyaloğu. Demirel'in gıkını çıkarmadığını, sadece kıpkırmızı olduğunu söylemişti. "Ben hayattayken ismimi vermeyin. Ancak tarihe de not düşün" demişti. Lütfi baba derdik ona.
Yaklaşık iki sene önce vefat ettiği için artık adını yazmamızda mahsur yoktu. Bush ile Demirel'in yaptığı görüşmeye Beyaz Saray'da o da katılmıştı. Otele döndüklerinde "Herif Güneydoğu'yu bırakın, adeta defolun çıkın diyor buradan. Neden masaya yumruğu vurup tek kelime etmedin" diye Demirel'e serzenişte bulunuyor Lütfü Baba.
Demirel hışımla dönüyor ona... "Lütfü...
Lütfü... Amerikalılar'dan korkmuyorum diyorsan geç sen otur koltuğa.
Cesaretin varsa böyle sen yönet memleketi" diye bağırıyor.
Ecevit de Başbakanlık yaparken Beyaz Saray'a uğradı. Dünya siyaset tarihi onu ayakta, görüştüğü Başkan Clinton'u ise koltuğa yayılmış fotoğrafıyla arşivine aldı. O görüşmede Başkan Clinton Ecevit'e "Türkiye'nin muazzam bir Yumuşak Gücü var. Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Ortadoğu'dan Afrika ve Orta Asya'ya kadar, İslam aleminden Türk Cumhuriyetlerine kadar uzanan muazzam bir güç hem de bu.
Gelin ortak iş yapalım. Bu muazzam gücü birlikte kullanalım" diyordu. Ecevit'in cevabı "Türkiye laiktir laik kalacak" oluyordu. Clinton şaşırıyordu. Kurduğu "Türkiye ve muazzam Yumuşak Gücü" konulu cümlesini tekrarlıyordu.
Ecevit yine "Türkiye laiktir laik kalacak" cevabını veriyordu. Clinton aptallaşıyordu.
Ancak yapacak bir şey yoktu. O dönemler kurulu saat gibi tek bir konuya kilitlenmiştik.
Sadece "Laiklik" vardı gündemimizde.
Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Afrika, Türk Cumhuriyetleri umurumuzda değildi. Türk siyasetini dizayn eden güçler bize sadece ve sadece "Laiklik-Türban" konusunu ev ödevi vermişti. Evden çıkmak yoktu.
Dışarıya pencereden bile bakamazdın. O dönemlerde Türk siyasetinde önemli isimler, NATO zirvesine katılıyor ve Amerikalılara üç kuruşluk hurda silahlar için yalvarıyordu.
Hatta bu toplantılardan birinde Türk diplomat Amerikalılara "Pazara kadar değil ölene kadar dostuz biz" diyordu. Amerikalılar garip garip bakıyorlardı. Dış politikada ölene kadar dostluk diye bir kavram yoktu onlar için.
Asla da olamazdı. Dünyanın hiçbir ülkesinde de göremezdin böyle bir kavramı. Sadece ve sadece ölene kadar çıkarlar vardı. Böylesine teslimiyetçi bir yaklaşımın Türk diplomatlardan gelmesi şaşkına çevirmişti onları. Canlı yayında ağırlamıştık 2000 öncesi bakanlarından birini.
"Amerikalılardan bir şey isterken, yahu sizin savaş gemileriniz İstanbul'u ziyaret ettiğinde genelevimizi bile boyadık, yıkadık, pakladık sizin karaya çıkacak askerleriniz için. Daha ne yapalım?" diye konuya girdiğimizi anlatıyordu. Fabrika yapmaya karar verdiğinde kapısını Amerikan elçisinin tekmeleyip "Hooop yapamazsın" diye bağırdığını anlatan Eski Türkiye bakanlarını da dinlemiştik programımızda. O kadar çok örnek vardı ki, sayfalara sığmazdı.
Hey gidi günler hey gidi durumlar.
Nerelerden nerelere geldik... Bugün tüm dünyada hemen her gün Türkiye yazılıyor, çiziliyor, konuşuluyor. Önceki gün Almanya'nın Türkiye düşmanı gazetesi Bild'e bile "Erdoğan her zamankinden daha güçlü" diye başlık attırdık. Erdoğan'ı Batı'nın yeni güçlü adamı diye tanımlıyor ve "Hiçbir şey onsuz çalışmıyor, çözülemiyor" diye yazıyordu. "NATO'ya şantaj bile yapabiliyor, hem Ukrayna hem de Rusya ile görüşebiliyor." analizini yapıyordu. İngiliz Guardian da birkaç gün önce "Erdoğan tam bir koz ustası" diyerek konuya giriyor "Hamlesini yapmadan önce muhatabının en zayıf anını bekliyor" diye ekliyordu. Amerika merkezli ve Siyonist patronlara ait Politico da "Erdoğan'ın Türkiye'nin uluslararası çıkarlarını koruma konusunda elini iyi oynadığını kabul etmelisiniz.
Erdoğan dünya siyasetinin usta pazarlıkçısı" diye yazıyordu önceki gün. Tüm bunlar korkak, ezik Eski Türkiye günlerinin bittiğini anlatan analizler, yorumlar, itiraflardı. Her gün dünyanın bir köşesinde bu tür manşetleri görmek artık bizim için sıradan oldu.Dünya arenasında pazarlıklarda Amerika Rusya ile görüşüyor.
Evet bu doğru. Ancak Türkiye artık hem ABD hem de Rusya ile görüşüyor ve masada yüzü kızararak sessizliğe gömülmüyor. Bu muazzam bir gücü çığ gibi patlatarak büyütüyor. Artık "Türkiye laiktir laik kalacak" demiyoruz.
"Önce Yeni Türkiye... Önce çıkarlarımız" diyerek, gerekirse masaya yumruğu da vuruyoruz. O yüzden dünya Washington- Ankara-Moskova ekseninde dönüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.