BEKİR HAZAR

Gücü göremeyen zavallılar

PARC des Princes Stadı'nın dışında Paris çevre yoluna asılan pankartta "Allah rahmet eylesin" yazıyordu. 17 yaşındaki Cezayir asıllı genç Nahel için asılmıştı bu pankart. "Seni seviyorum" diyerek evden ayrılmıştı genç Nahel.
Aracıyla seyrederken "Dur" emrine uymadığı için yakın mesafeden polis silahı ile vurularak öldürülmüştü. Fransa ayağa kalkmıştı. On binlerce insan sokaklara dökülmüş, caddeler, araçlar, dükkanlar ateşe verilmişti. Marsilya polisinin dün gece için "Biraz sakindik, sadece 975 kişi tutukladık" açıklaması bile olayların büyüklüğünü gösteriyordu.
Fransa'da ağır silahlı güvenlik güçlerine karşı göstericiler de silahlanmıştı. Uzmanlar "İç savaş yaşıyoruz" diyordu. Devlet Başkanı Macron, olaylar ilk patlak verdiğinde başka bir ülkede eşiyle tribünde dans ediyordu. Tıpkı ne zaman felaket yaşansa tatile çıkan bizim Ekrem İmamoğlu gibiydi. Gezi olaylarından sonra her yıldönümünde Fransız televizyonları Taksim'e gelip canlı yayın yapmıştı. Hiçbir olay olmamasına rağmen "Acaba kaos çıkar mı" ümidiyle pusuya yatmışlardı. Kendi ülkelerinde kan gövdeyi götürüyordu o dönem. Onlar sessiz ve sakin Taksim'de canlı yayındaydı.
Bu ahmaklıklarını gözlerine sokmak için biz Paris'teki olaylara koşmuştuk. Orada canlı yayınlar yaptık. Sürekli bir kamera peşimizdeydi.
Değişik semtlerde olaylar vardı. Hangisine koşsak bu kamerayı bizi çekerken görüyorduk.
Fransız istihbaratının adamıydı. Ona, bizi takip etme ve görüntüleme talimatı verilmişti.
Neredeyse kamerayı gözümüze sokacak hale geldi. Yani adeta sokaklarda gösteri yapan ırkçı faşistlere hedef gösteriyor "İşte bunlar yabancı" demeye çalışıyordu. Planları da tuttu.
20 kişilik bir ırkçı grup bize gece olaylarında saldırdı. Ellerinden zor kurtulup ara sokaklara daldık. Ancak peşimizdeydiler. Bizi yakaladılar.
Boğazımıza sarılıp duvara çarpmaya başladılar.
İşte o anda bir mekandan elli kişilik bir grup çıktı. Ellerinde sopalarla bu ırkçı gruba saldırıp fena halde dövdüler. Bizi de çekip aldılar.
Mekana götürdüler. Oturduk konuştuk. Tunus asıllı Fransızlardı. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince kurtarma operasyonu yaptıkları için daha da mutlu oldular. "Biz kardeşlerimizi kurtardık" diye sevindiler. Yanlarından ayrılırken "Dünya Müslümanlarının lideri Erdoğan'a selam söyleyin" dediler.
Çok duygusal anlar yaşadık o gece. Fransa nüfusunun yüzde 10.3'ü göçmendi. Bu da yaklaşık 7 milyon nüfusa tekabül ediyordu.
Sayıları da hızla artıyordu. Göçmenlerin yüzde 12'si Cezayir, yüzde 12'si Fas, yüzde 4'ü Tunus, yüzde 3'ü ise Türkiye doğumluydu. Yıllarca sömürdükleri ve milyonlarca insanı katlettikleri Afrika ülkelerinden akın akın göçmenler geliyordu. Ülke sessizce işgal ediliyordu.
Yaptıkları zulmün bedelini ödüyorlardı. Her yıl 400 milyar dolar ticari açık verdiği Avrupa Birliği'ni dağıtmak isteyen ABD, bu kıtada ırkçı partileri destekliyordu. Irkçılarla göçmenleri karşı karşıya getirmek, kaos çıkarmak, bir kıvılcımla ülkeleri yangın yerine çevirmek CIA için çocuk oyuncağıydı. NATO'ya karşı Avrupa Ordusu kurmak isteyen Fransa'ya göçmenler üzerinden ceza kesiliyordu. Olaylar İsviçre ve Belçika'ya da taşıyordu. Türkiye'de bazı dünyadan bihaberler ise, Fransa'daki olayları fırsat bilerek, ülkemizdeki göçmenler üzerinden benzer olayların yaşanabileceğini iddia edecek kadar komik duruma düşüyordu. Çünkü sapla samanı karıştıracak kadar karanlıkta yaşıyorlardı. Osmanlı gittiği her ülkede halkları sömürgeci kan emicilerden koruduğu için bugün yeryüzündeki büyük bir coğrafyada hala muazzam bir sevgi var. Buna karşın Batı'nın çakalları girdikleri her ülkede milyonları toprağa gömdüler. Osmanlı'dan koparılan her toprak parçası sömürü düzenine ve kan gölüne çevrildi.
Bugün bu coğrafyadaki tüm halklar, nereye giderseniz gidin "Nerede kaldınız? Neden geciktiniz" diyerek gözyaşlarıyla torunlarını karşılıyor. Bugün Türkiye'deki göçmenleri biz Batı gibi öldürmek için değil ölümden kurtarmak için bağrımıza bastık. Bunun bile farkında değil içimizdeki zavallılar hala...İngilizler İstanbul işgalini tek mermi atılmadan sonlandırdı. Bunun ardında yatan nedenlerden biri Malezya'da bir grup Malay'ın, İngiliz taburunu esir almalarıydı.
"Halife'nin başkentini nasıl işgal ederseniz" diyerek hem de. İngilizlerin gözünü korkutan muazzam bir güçtü bu. Yarın Hindistan'dan tutun tüm İslam ülkelerine de bu hareket yayılırsa diyerek korkup, İstanbul işgalini sonlandırdılar. Bu olayları bizim tarihçilerimiz anlatmaz. Bu konulara girmez. Bizim gönül coğrafyamızın devasa YUMUŞAK GÜCÜ ve bunun nedenlerini söylemeye cesaretleri yoktur.
Osmanlı'nın geçtiği her coğrafyadaki halklar, Türkiye için ölmeye hazır milyonları barındırıyor bugün. Evet Dışişlerimiz'in dediği gibi Fransa için endişeliyiz bugün. Avrupa için de...
Besledikleri PKK ve FETÖ terör örgütlerini de, bir gün bir el o ülkelerdeki ırkçılarla karşı karşıya getirecek. İşte o zaman Erdoğan'ın dediği "Terörü beslerseniz sizi de vurur" sözünü anlayacaklar. Ancak çok geç kalacaklar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.