Buyurun gelin
Bagdasarov, şimdi de Türkiye'yi işgal etme çağrısında bulundu. Erdoğan'ın gitmesi için tek çare "Türkiye'deki muhalefet" diyordu. Semyon son açıklamasında daha da ileri gitti. Yaşadığımız depremi hatırlattı. "Türkler zor durumda. Tarihi bir fırsat var önümüzde. Rusya olarak Türkiye'yi işgal edelim İstanbul'u geri alalım. Tam zamanı" diyerek Moskova'ya çağrıda bulundu. Türkiye'nin işgal edilmesini isteyen bir Ermeni asıllı Rus siyasetçi neden bizim seçimlere kilitlenip muhalefetimizi umut olarak görür? "Türkleri Orta Asya'dan kovalım, Ukrayna'daki nüfusunu baltalayalım. Güney Kafkasya'dan kovalım." diyen adam bizim muhalefetten ne fayda umar? "Ayasofya'ya haç dikelim" diye bağıran adam neden "Yaşasın Kemal kıluıçdaroğlu yaşasın Meral Akşener" diye nara atacak duruma gelir? Bizim muhalefet neden "Ayasofya'yı camiden tekrar müzeye çevireceğiz" diye bas bas bağırır? Oturup herkesin düşünmesi gerekiyor.
FETÖ terör örgütünün temsilcileri "6'lı masayı biz kurduk" diye açıkça tweet atacak kadar niçin rahatlar?
Terör örgütü PKK lideri Duran Kalkan, "Kılıçdaroğlu bir tutum alır gibi gözüküyor, Bu durum biraz antifaşist çevrelerde umuda yol açıyor" diyor. Niçin bizim muhalefet Kandil'de Amerika tarafından yönetilen teröristlerin umudu haline geliyor. Artık bu örgütün Washington tarafından yönetildiği o kadar açığa çıktı ki, kaçacak delik, yalanlayacak bahaneleri hiç kalmadı. Düne kadar Suriye'deki PKK'ya isim makyajı yaparak "YPG" diyen, "BU PKK'dan farklı" diyerek dünyayı uyutmaya kalkan ABD, bu defa Irak'ta fena yakalandı. Geçtiğimiz hafta Amerikalıların bir helikopteri Irak'ta düştü. O helikopterden PKK'lı cesetleri fışkırdı.
İçlerinden biri terör örgütünün önemli liderlerinden biriydi. İşte o ABD'nin helikopterle taşıdığı maşaların en tepesindeki adam, kalkıyor Kılıçdaroğlu'nu "Umut" olarak ilan ediyor.
ABD kuklaları neden bizim muhalefetten umuda kapılıyor?
Haydi, düşünün bakalım.
Biliyorsunuz Almanya'nın Ankara eski büyükelçisi Edermann Kılıçdaroğlu'nu "Herkül ilan etmişti. Desteğini açık açık ilan edip yaşadığı umudu "Kılıçdaroğlu'nun dayanma gücü var" diye açıklamıştı. Şimdi de Alman Bild gazetesi dün "Kılıçdaroğlu, Erdoğan için ne kadar tehlikeli" diye başlık atıp, taşıdığı "UMUDU" tüm dünyaya ilan etti.
"Kılıçdaroğlu'nun dayanma gücü var" diyerek hem de.
Ne kadar da birbirlerine benziyorlar, nasıl da aynı ağızdan konuşuyorlar değil mi? Türkiye'nin son yıllarda, Ortadoğu'dan Kafkaslara, Afrika'dan Orta Asya ve Balkanlara, hatta Güney Amerika'ya kadar dört kıtada muazzam artış gösteren nüfuzu birilerini delirtiyor.
Nüfuz güç demektir. Bunun üzerine dünya halklarında oluşan Türkiye sevgisi ve "Yumuşak Güç" de eklenince ortaya devasa bir Türkiye Bağlısı Milletler Topluluğu ortaya çıkıyor. Ankara son yıllarda bu güç birliğini oluşturmak için özellikle dört kıtada büyük yatırımlar yaptı.
Artık bunun meyvelerini toplama zamanı geldi. Ortak iş yapacağımız, Batı gibi kana boğarak sömürmeden, "Kazan kazan" modeliyle yapacağımız işlerin alt yapısı mekik gibi dokunarak hazır hale getirildi.
Bu tablo birilerinin cebinden milyarlarca dolar çıkması ve bu paraların Türkiye'nin kasasına girmesi demekti.
İşte bu manzara küresel sermayeden tutun, Batı'nın akbabalarına, şirketler adına konuşan siyasetçi, uzman ve stratejistlerine kadar ne varsa topunun uykularını kaçırıyor. Dünyada bir Cumhurbaşkanının kaybetmesi için hiç bu kadar dehşet büyüklükte bir kampanya yapılmadı.
Yeryüzünde hiçbir muhalefet lideri böylesine dünya çapında destek görmedi ve "UMUT" olmadı. O yüzden tekrar Erdoğan'ın kazanma ihtimali, Karadeniz'den tutun Akdeniz'e, Türk Cumhuriyetleri enerji hatlarından, Afrika'da Türklere kapılarını açan yeraltı zenginliklerine kadar her yerde kaybetme kabusunu yaşatıyor birilerine. Onlara umut lazım. Onlara "Rahat ol" diyecek, "Sen yer ki bize afferim çek" diye konuşacak elemanlar gerekiyor. Arıyorlar ve bulduklarını zannediyorlar.
Onun için Rus siyasetçi gibi kuklaları konuşturarak, içlerindekini dışa vuruyor "Türkiye'yi işgal edelim" diye anıracak kadar aptallaşıyorlar., Onların kuklaya "Türkiye'yi işgal" çağrısı yaptırdıkları günde, dosta düşmana korku veren, radarlara yakalanmayan "HAYALET UÇAĞIMIZ", "HÜR
JETİMİZ" ve "ANKA-3 Muharip İnsansız Uçak Sistemimiz" aynı günde hangardan çıktı. Bu bir tesadüf değildi. Hangardan çıkanlar da birer kuş hiç değildi. Yapay zeka ile deliğe saklananı bile vuracak bir akla sahipti. Türkiye "Bir afet yaşadım ama benim gücümü bir deprem durduramaz.
Buyurun gelin. İşgal etmek isteyen varsa densin. Ben buradayım" diyordu tüm dünyaya. Batı basınından da "Türkler SİHA'lardan sonra hayalet savaş uçağına sahip olacak. Bunu da dünyaya satarak söz sahibi olacak" diye çığlık atıyordu. Evet SİHA'dan sonra yakın bir gelecekte yazılımları tamamen Türk mühendislerine ait olan hayalet savaş uçakları için de sıraya girecekti çok sayıda ülke.
Hepsi Ankara'ya bağlanacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün "Dünyada söz sahibi ülkeyiz" şeklindeki açıklaması boşuna değildi.
Şimdi özellikle silah sanayiinde büyük önem arz eden bor karbür üretim tesislerini de açtık dün. Stratejik tesis bor madeninin katma değerini 300 kat yukarıya çıkaracak.
Dünyanın en büyük rezervleriyle de birçok ülkeyi Ankara'ya bağlayacağız.
Bu hamleleri durduracak, "Yargılayacak" bir umut lazım birilerine. Bizim muhalefetten "Yargılayacağız" çıkışları boşuna mı?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Katiller panikte (25.11.2024)
- CHP'ye Trump darbesi (24.11.2024)
- Yumruklar konuşuyor (21.11.2024)
- Musk savaşı başladı (18.11.2024)
- "Trump; "Ben deliyim" (16.11.2024)
- İyiler de kazanır ama... (14.11.2024)
- Ödleri neden patlıyor? (11.11.2024)
- “Türkiye Günleri” yolda (09.11.2024)
- Trump namlunun ucunda (07.11.2024)
- Amerikan "ot"ları (04.11.2024)