İçimiz kan ağlarken!
BOĞAZLARIMIZ düğümlendi… Kalemimiz de… Millet olarak büyük bir acıyı yaşadık, gözyaşlarına boğulduk. Hayatını kaybedenlere Yüce Rabbim'den rahmet diliyorum. Yaralı kardeşlerimize de acil şifalar… Bakamadım görüntülere. Televizyon haberlerinden uzaklaştım saatlerce. Kızım aradı.
O da ağlıyordu. "Elbise göndereceğim. Çocuk bezi de. Battaniye ayarladım. Şu an elimden başka bir şey gelmiyor" dedi göz pınarlarında tutamadığı damlalar eşliğinde.
Ağabeyimi aradım. Dua ediyordu kapatana kadar telefonunu. Süleyman amcayı aradım "Ya Rabbi, göçük altında kalan annelere babalara, evlatlara yardım et" diyerek ağlıyordu. Kahramanmaraş'tan can dostum Mehmet Nurdoğan'ın numarasını çevirdim.
Ulaşılamıyordu. Aradığımı görüyor ama cevap veremiyordu. Mesaj yazdı. "Telefonlar çekmiyor burada. Çok iyiyiz hamdolsun" diye. En azından mesajla da olsa çok iyi olduğunu öğrendim. "Yapabileceğimiz bir şey var mı?" diye mesaj attım. "Biz de durum iyi. Daha çok ihtiyacı olanlara yardım edin" diye cevap verdi. Asil bir çocuktu Mehmet.
Üniversiteye giderken aynı evde kaldık. Allah yar ve yardımcısı olsun onun da ve deprem bölgesindeki tüm vatandaşlarımızın da.
Suna Üçkarışoğlu'nu aradım. Hatay doğumluydu. Geçmiş olsun demek istedim.
Yıllarca televizyon haberciliğinde birlikte çalıştığım yol arkadaşımdı. Memleketinde amcası ve kızı enkaz altından çıkarılmıştı. Dayısı da… Teyze oğlu ilk depremden sonra ailesiyle sokağa fırlamış. Saatler sonra "Üşüdüm, biraz uyuyacağım" diye eve girmiş. Eşinin "Tehlikeli, kal burada" diye uyarmasına rağmen. "İkinci deprem sonrası onun cesedine ulaştık" dedi Suna. Amca çocukları, teyze ve hala çocukları, kuzenleri, çok sayıda akrabası göçük altında kalmış. "Çoğu kurtarıldı ama toplam 8 kişiyi de kaybettik" dedi. Sesi titriyordu Suna'nın. "Başın sağolsun. Mekanları cennet olsun" demekten başka bir şey gelmiyordu elimizden.
İki gündür telefonlarım susmak bilmiyor.
Ben de çok sayıda dostumu arıyorum.
Konu hep aynı… Moraller bozuk. Felaketin acısını yüreğinde hissediyor tüm konuştuklarım.
Benim gibi… "Yüce Rabbim bir daha yaşatmasın" diyorlar.
"Ne yapabiliriz"i tartışıyoruz. Yaralara bir nebzede olsa nasıl merhem olabiliriz diye konuşuyoruz. Ne seçim, ne de günlük yaşantı hiçbiri gelmedi aklımıza. Sadece hayatını kaybedenler, yaralı kardeşlerimiz ve göçük altında kurtarılmayı bekleyen canlardan başka ne konuşabilirdik? Acılarımızı, üzüntülerimizi, kederimizi paylaştık iki gündür sadece.
İnsanın da aklına zaten başka bir şey gelmiyor böyle bir durumda. Ne düşüneceğiz ki farklı?
Zorlasak da kendimizi, deprem bölgesindeki o görüntülerden sonra başka neye odaklanabiliriz?
Nasıl rahat uyuyabilir, sakin kalabilir, depremden farklı konulara girebiliriz?
Ben böyle düşünüyordum. Ancak daha depremin birinci günü bazıları zıpladı ekranlara ve sosyal medyaya. Acılar daha göçük altındayken, depremi siyasete çekmeye, seçimlere rant kazandırmaya çalıştı. Depremin gerici partilere oy veren şehirlerde olduğunu öne sürecek kadar raydan çıkanları gördük.
Siyasal İslami deprem diyen bile oldu. "Deprem nerde oluyor?. Afganistan, Endonezya, İran ve bizde" diyerek deprem üzerinden geri kalmışlar sınıfına sokmaya çalışanlar bile çıktı. Avustralya daha geçen sene 6.9'luk depremi yaşadı.
Çin'de iki depremde 830 bin ve 180 bin kişi hayatını kaybetti. Japonya'da bir depremde 140 bin, diğerinde 16 bin kişi öldü. Rusya'dan, Amerika'ya kadar çok sayıda ülke depremle sarsılıyor, bunları yok sayarak kendi ülkelerini küçültmeye çalışanlar vardı içimizde. Devletine saldıranlar fışkırıyordu sağdan soldan… Can havliyle çalışan arama kurtarma ekiplerimizin buhar olduğunu öne sürüp, kendi siyasi kanadına oy devşirmeye çalışanlar bile peydahlandı. 24 saatte 8 bin kişi kurtarılmıştı. Bunu kaç ülke yapabilirdi? "Askerler neden kışlada oturuyor" diye yayın yaparken bir kanalımız, ekranına kurtarma çalışmasına katılan Mehmetçik düşüyordu. Hiç utanmadan felaket üzerinden oy avcılığına çıktılar daha birinci günde.
Yüzyılın iki depreminin yaşandığı günde hem de… Nasıl bir vicdan, nasıl bir akıl tutulmasaydı bu? Ben artık bu faciaya, siyaset uğuruna sevinenler bile olduğu noktasına geldim bu Charlie Hebdo kafalılar yüzünden.
O Fransız mizah dergisi Chralie Hebdo Peygamber Efendimiz'e hakaret karikatürü yayınlamıştı. Şimdi binlerce vatandaşımızın öldüğü bir insanlık dramının ilk gününde, yaşadığımız depremle dalga geçti. Bir Alman dergisi de deprem haberini verirken, bunun seçimlere nasıl yansıyacağına kadar daldı. Kürt oylarını nasıl etkileyeceğinin analizini dahi yaptı.
İçimizdeki vicdansızlarla dışımızdaki ruhsuzların bir farkı yoktu. 24 saat çenenizi tutun desek de… Yok… Bir gün bile sabredemediler.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Katiller panikte (25.11.2024)
- CHP'ye Trump darbesi (24.11.2024)
- Yumruklar konuşuyor (21.11.2024)
- Musk savaşı başladı (18.11.2024)
- "Trump; "Ben deliyim" (16.11.2024)
- İyiler de kazanır ama... (14.11.2024)
- Ödleri neden patlıyor? (11.11.2024)
- “Türkiye Günleri” yolda (09.11.2024)
- Trump namlunun ucunda (07.11.2024)
- Amerikan "ot"ları (04.11.2024)