Neden sadece Erdoğan?
BATI'DAKİ Türkiye düşmanlarının, yakında Erdoğan'ın gitmesi için kiliselerde dua edeceğini yazmıştım. Şimdilik devşirme kuklaları ile bunu hayata geçirdiler. FETÖ'nün ABD'deki maşası bir basketbolcu var. Gitti, Papa'yı ziyaret etti. "Dua edin de Erdoğan gitsin" diye yalvardı Papa'ya bu zevzek.
Hristiyan'dan dua istenmez. Ancak Müslüman görünümlü CIA elemanıysan, alır o istihbarat örgütü seni Papa'nın karşısına çıkarıverir.
"Erdoğan gitsin. Türkiye'de Muhalefet kazansın." Batı başkentlerindeki medyada, söylemlerde tüm dilekler, arzular, dualar bu şekilde. Erdoğan'ın tekrar seçilmemesi üzerine Batı'da yazılan haberler, yorumlar, makaleler, çağrılar, dünyada hiçbir ülke liderine nasip olmadı. Peki ama neden? Gelin 15 Eylül 2020'ye gidelim. Avrupa Birliği'nin Güvenlik ve Dış Politikalar Temsilcisi Josep Borrell, AB Parlamentosunda konuştu.
"İmparatorluklar geri gelmeye başladı. En azından üçü... Diyebiliriz ki bunlar Rusya, Çin ve Türkiye; Geçmişin büyük imparatorlukları." diye gözyaşı döktü.
Gölge CIA Stratfor'un kurucusu Freidman, Borrel'den yıllar önce "Türkler tarih sahnesine imparatorluk olarak dönecek. 2040'a kadar imparatorluk kuracak." diye bağırıyordu. Türkiye'nin üç kıtadaki Yumuşak Gücü'nü dile getirip "Türkiye'nin önündeki engel dışsal tehditler değildir. Türkiye'nin önündeki en büyük engeller içsel sorunlardır" diyordu. Adam açık açık, Türkiye'nin dışarıda rahat ve güçlü olduğunu söylüyor, içeriden engellendiğini belirtiyordu.
Time dergisi de 2020'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu sevgisi neden dünyayı kaygılandırmalı" başlıklı makale yayınlıyordu. O makaleye imzasını atan ise Yale Üniversitesi'nden Tarih Bölümü Başkanı ve Profesör Alan Mikhail'di. Adam, "Türkler, Ayasofya'yı camiye dönüştürdüler. Karadeniz ve Akdeniz'de doğal gaz sahalarını keşfettiler. Tekeline alıyorlar." diye çığlık atıyordu. Yani buldukları doğalgaz rezervlerini kendileri çıkarıp, kimseye koklatmıyorlar demek istiyordu.
Libya'ya gidişimizden giriyor, Afrika ülkeleri ile ekonomik ve askeri ilişkilerimizden, kurduğumuz üslerden çıkıyordu. "Erdoğan Osmanlı İmparatorluğu'nu "diriltme" konusunda adımlar atıyor. Kendisine Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim'i örnek aldı. Yavuz da ülkesini bölgesel güçten küresel güç haline getirdi" diye yakınıyordu.Time'den bir yıl sonra Fransız Atlantico adlı yayın organı da benzer bir habere imza atıp, Yavuz Sultan Selim'den farklı bir ismi gündeme getiriyordu. "Erdoğan Paris'ten 3 saat uzaklıkta Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kuruyor. DNA'sını Fatih Sultan Mehmet'ten alıyor" diye dünyayı uyarıyordu.
ABD'li tarih uzmanı Joseph Ricci ise 3 yıl önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaybedilen Osmanlı topraklarını geri alarak yeniden büyük bir Türk imparatorluğu kurmak istediğini söylüyordu. Aynı yıl Afrika'dan kovmaya başladığımız Fransa'nın Başkanı Macron da "Türkiye imparatorluk fantezisi kuruyor" diyerek ağlıyordu.
İsrail Silahlı Kuvvetleri eski Genel Sekreteri ve İsrail eski Savunma Bakanı Moshe Ya'alon da 2017'de ötmüştü. "Erdoğan yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurmayı hedefliyor" diye bağırarak. Bu tarz açıklamaların haddi hesabı yoktu. Örnekleri çoktu. Ne buraya sığardı, ne de ciltlerce sayfaya. Türkiye'nin son yıllarda savunma sanayiinde bağımsızlığını ilan etmesi, dışarıya açılması, tarihi anlaşmaları imzalaması, 3 kıtada at koşturması, tüm krizlerde masadaki üç ülkeden biri olması, rahatsız ediyordu adamları. Türk Birleşik Devletleri'nin adımını atıyor, Balkanlarda, Kafkaslarda güçleniyor, enerji merkezi oluyor, Afrika'da kucaklaşıp askeri üsler açıyor, okyanuslara açılan deniz yollarında köşeleri tutmaya başlıyorduk.
Sömürmeden, gönül bağları ile birlikte kazanarak, Osmanlı'nın bıraktığı sevgi mirası ile her kapıyı açıyorduk. Halklar Batı'ya isyan ediyor, öfke büyüyor, kapılar yüzlerine çarpılmaya başlıyordu. O yüzden adamlar yukarıda verdiğimiz örnekler gibi "Erdoğan gitsin, muhalefet gelsin" diye gözyaşını boşuna dökmüyordu. Türkiye'de muhalefetin, dışarıya kafasını gömüp, içeriden çıkmayacağını en iyi onlar biliyordu. Muhalefet iktidara gelirse, dışarıda gerçekleşen büyük kazanımlarımız belki de çöpe atılacaktı. Doğalgaz rezervlerimizi bile Amerikan Exxon veya İngiliz Shell'e verirlerdi belki de... Kim bilir? Böyle bir umudu var Batı'nın... Çünkü Türkiye'de muhalefet, gaz bulunmasına bile sevinmiyor. Yerden yere vuruyor. Otobüs itiyor, musluk açıyor, "Ne işimiz var dışarıda" diye bas bas bağırmıyor mu?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.